Sadece Türkiye’nin laikleri, Ahmet Şara’dan hala onun savaş ismi olan ‘Colani’ diye söz eden ve her fırsatta onun radikal islamcı HTŞ’nin lideri olduğunu hatırlatanlar değil, bütün batı dünyası Suriye’deki yeni rejimden endişeliydi. Hala daha da endişeli. Bu ülkede yaşanan hiçbir şeyde şüphe payı Ahmet Şara ve rejimi lehine değerlendirilmiyor, ne kötülük yaşansa onlardan biliniyor.
Ama şans bu ya, Ahmet Şara ve ekibi Aralık 2024’ten beri bu anlamda Batıya yeterince güvence vermeyi başarmış gibi duruyor. Elbette daha imtihanları bitmedi ama Suriye’de hemen hemen sıfır noktasından devralıp yeni bir devleti çok da fazla iç çatışma yaşamadan kurmayı başarma yolunda ilerliyorlar. Önlerinde çok büyük engeller var, işleri hiç kolay değil. Ama bugüne kadar gördüklerimiz, onların bir şansı hak ettiklerini düşündürüyor.
Birinci günden itibaren Ahmet Şara yönetiminin yanında iki büyük güç var: Türkiye ve Suudi Arabistan.
Esad’a karşı son askeri harekatı Kuzeyden, Türkiye destekli HTŞ başlattı ama Şam’a Güneyden hareket geçen Suudi Arabistan destekli gruplar girdi, unutmayın.
Daha önce bunu bizim Kurtuluş Savaşımız ve Atatürk bağlamında yazmıştım: Fransa ve İngiltere gibi güçler Atatürk’ün Türkiye’yi yönetecek yeteneğe ve kadroya sahip olduğunu gözleriyle görmemiş olsalar, Kurtuluş Savaşı başarılamazdı. Bu konuda önce Fransa yanaştı Atatürk’e, Ankara Anlaşmasını yaptı, İngiltere neden sonra, ancak İzmir kurtarılınca trene bindi.
Bugün de Batı aslında Ahmet Şara’nın yönetebilir olup olmadığını görmek istiyor ve Türkiye ile Suudi Arabistan Batıya “Bir şans verin bu adam başarabilir” diyorlar.
Trump başından beri bu konuda garanti istedi. Kaç kere “Suriye’nin sahibi artık Türkiye” dedi, Tayyip Erdoğan’ı övdü. Söylemek istediği, Tayyip Erdoğan’ın Ahmet Şara’ya kefil olmasıydı. Dün bu kefalet verildi. Sadece Tayyip Erdoğan değil, Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed de bu kefaleti verdi.
Ve Suriye dün itibarıyla çok önemli bir aşamayı geride bıraktı.