Savaş sadece ülkeleri değil, insanları da birbirine düşman eder. Hatta aynı ülkenin insanları da birbirlerini aşağılamaya, hatta öldürmeye başlayabilir. Amerikan yapımı savaş filmlerinde genellikle kahraman askerlerin hikayeleri ön plandadır. Savaşı çocukların gözünden anlatan filmler ise azınlıktadır. Bu türün en iyi örnekleri arasında ‘Yasak Oyunlar’ (Rene Clement 1952) ve ‘Teneke Trampet’ (Volker Schlöndorff 1979) sayılabilir.
Fatih Akın’ın yönettiği ve festivalde Cannes Premiere Bölümü’nde gösterilen ‘Amrum’ 2. Dünya Savaşı’nın son günlerinde Kuzey Denizi’ndeki Amrum adasındaki yaşamı anlatıyor.
Film Alman yazar, senarist ve yönetmen Hark Bohm’un otobiografik romanınından Fatih Akın ve Bohm’un yazdığı senaryodan çekilmiş. Jenerikte de ‘Fatih Akın’ın yönettiği bir Hark Bohm filmi’ yazıyor. Aslında filmi Bohm yönetecekmiş, ancak ilerleyen yaşı nedeniyle bu işi Fatih Akın üstlenmiş.
‘Amrum’un başrolünde 12 yaşındaki Nanning (Jasper Billerbeck) var. Annesi ve iki küçük kardeşiyle hayata tutunmaya çalışıyor. Baba savaşta. Annesi filmin başında doğum yapıyor ve yemeden içmeden kesiliyor. Oğluna beyaz ekmek, tereyağ ve bal olsa yiyebileceğini söylüyor. Ailenin en büyük erkek çocuğu olarak bu zor görev Nanning’e düşüyor, çünkü adada kıtlık var.
Savaşın etkileri adada pek görülmüyor. Adanın üzerinden geçen bir İngiliz savaş uçağı filosu, Ruslardan kaçan ve adaya getirilen sığınmacılar ve sahile vuran ölü bir paraşütçü haricinde adadaki hayat sakin. İnsanlar patates yetiştirerek, balık avlayarak ve avladıkları balıkları tütsüleyerek yaşamlarını sürdürmeye çalışıyor. Ancak bazı yiyeceklere ulaşmak mümkün değil. Hem uzayan savaşın getirdiği sıkıntılar, hem de Hitler rejimi ile ilgili görüş ayrılıkları yıllardır birlikte olan insanlar arasında gerginlikler yaşanmasına neden oluyor.
Savaş bitince nasıl bir barış gelecek?
Radyodan yapılan bir anonsta ‘Adolf Hitler’in Bolşevizm’e karşı kahramanca savaşırken hayatının kaybettiği’ açıklanıyor. Artık savaşın son günleri, ancak savaştan çok uzak olmalarına karşın ada sakinleri de kendi aralarında ayrışmış durumdalar. Bazı evlerin önünde Nazi bayrakları var. Savaşın yakında sona ereceğini söylemek bile tutuklanmaya neden olabiliyor. Ada dışından gelenlerin anlayamadığı bir şive ile Almanca konuşan adalılar dışarıdan gelen sığınmacılardan hiç memnun değil.
Savaşın kaybedildiğini, yıllardır inandıkları, destekledikleri bir rejimin yıkıldığını görmek bazı adalılara çok zor geliyor. Hitler fotoğrafları yakılıyor, Nazi bayrakları indiriliyor.
‘Amrum’ bir savaş filmi değil, savaşın sıradan insanlar üzerindeki etkisini 12 yaşında bir çocuğun gözünden anlatan iyi kotarılmış bir film. Savaşın sona ermesine herkes çok seviniyor ama barış ile beraber başka sorunlar ortaya çıkıyor.
Güçlü bir oyuncu kadrosuna sahip olan ‘Amrum’, Fatih Akın’ın filmografisinde farklı bir yere sahip olacak. Özellikle Almanya’da geniş bir izleyici kitlesine ulaşacağı kesin. İki kez konuşma fırsatı bulduğum Fatih Akın, halen Gaye Su Akyol ile ilgili bir belgesel yaptığını söyledi. Yıllardır üzerinde konuşulan ‘Kürk Mantolu Madonna’ projesinden vazgeçmiş, romanın sinemaya uyarlanmasının mümkün olmadığını düşünüyor.
Scarlett Johansson karaborsada!
Scarlett Johansson’un festivalin Belirli Bir Bakış Bölümü’nde yer alan ‘Eleanor the Great’ adlı filminin galasına ve gala sonrası düzenlenecek partiye katılabilmek için bir davetiyenin karaborsada 5495 Dolar’a satıldığı dedikodusu çıktı. Johansson ile bir fotoğraf çektirmenin bedeli de 1995 Dolar olacakmış.
Festival yetkilileri Cannes Film Festivali’nde bütün biletlerin ücretsiz dağıtıldığını, biletlerin parayla satılmasının yasak olduğunu ve suç teşkil edeceğini açıkladılar. Filmin dağıtımcısı Sony Pictures Classics bu konuda henüz bir açıklama yapmamış. Hem çok zengin, hem de çok görgüsüz olmak herhalde dünyanın en kötü şeyi.