Kuşak çatışması değil, kuşakların işbirliği dönemi
19 Mayıs 2025

Kurumsaldan ayrılıp hem girişim kuran hem de büyük büyük firmalardan büyümekte olan girişimlere geçen her yaştan insan tanıyorum. 18 yaşında gençler de var, Y ve Z kuşakları da, hatta benim gibi boomer’lar da. Ellili yaşlarında, en global kişisel bakım şirketinden çıkıp börek üretim tesisi kuran arkadaşım da var. Otuzlarında, parlak bir kariyerde ilerlerken amacını hayata geçirmek için girişimini kuran ya da yeni heyecan arayıp bir girişime geçenler de. Yirmilerinin başında, kısa bir kurumsal deneyimin ardından ortağını bulup yeni iş kuranlar da var. 18 yaşında memleketinden İstanbul’a üniversite okumaya gelip, 22 yaşına kadar sekiz iş batırıp, sonuncusunda dünyaya açılma potansiyeli yakalayanlar da.

Gözlerini nereye çevirdiler?

Son zamanlarda konuştuğum girişim kurucuları ve yöneticileri, iyi çalışan bulmak için gözlerini daha çok kurumsala çevirmiş durumda. Oradan çekecekleri genç ve üst düzey yetenekleri etkilemek için çaba içerisindeler.

Çok büyük pozisyonları ve kurumsal işleri bırakarak girişim kuran ve girişimde çalışanların sayısı artıyor. Daha da artmalı.

En başa dönersek, üniversiteden mezun olurken de, iş hayatında çalışırken de hep aynı sorular:

  • “Girişim mi kuralım? Girişimde mi çalışalım? Yoksa garantili kurumsal işlere mi girelim?”
  • “Kurumsala girdik, belimizi doğrulttuk, 30’lara geldik. Artık girişim deneme zamanı mı? Yoksa araba taksidini mi ödeyelim?”
  • “40’lara geldik. Kurumsaldan alacağımızı aldık, vereceğimizi verdik. 15-20 yıl daha böyle mi devam edeceğiz? Yoksa kafamızdaki işi hayata geçirme zamanı artık geldi mi? Ama bu hayat da bırakılmaz ki… Çocuğun okul masrafı ne olacak?”
  • “50’lere geldik. Kaldı şurada beş on yıl… Sık dişini, atılmadan işini yap, kimseye bulaşma ve kapanışı yap.”

Bu sorular ve düşünceler hepimizin gündeminde oldu, olmaya da devam edecek. Her yaşta, her çağda kurumsalda kalmak için birçok sebep var. Kurumsalın bize öğrettiği ve hepimizi tembelleştiren en büyük “yetkinlik” bahane bulma değil mi? Kurumsalda 32 yıl çalışırken benim de şahane bahanem şuydu:
“Ben zaten kurumsalda girişimci kafa gibi çalışıyorum.”

Kendi işimi yönetiyor gibi kararlar veriyor, ekipler yönetiyorum. Üstelik etkim ve bütçem çok daha büyük.
Koca işler, koca markalar yönetiyorum. Dünyayı fethediyorum. Girişimim olsa bu haz ve büyüklük mümkün olmaz, diye düşünmüştüm. Geçen hafta sahnede birinden daha aynı cevabı duyunca, “Ne güzel bahane uydurmuşuz” dedim kendi kendime.

Oradaki yanılgı şu: Girişimde tüm kararları sen alırsın, işi sen yönetirsin, ekipleri sen kurarsın, dünyaya kendi markanı sen açarsın. Tüm hazzı ve sorumluluğu seninle birlikte ekip yaşar. O iş senindir ve hazzı başka hiçbir yerde yoktur. Tabii zorluğu da. Bu kadar bilgi birikimi ve network varken neden hâlâ bir girişim kurmak yerine kurumsala ve patrona hesap vermeyi tercih ediyoruz? Değişim mi korkutuyor bizi? Başarısız olma korkusu mu?

Yılların getirdiği konfor, en iyilerle çalışma alışkanlığı, uzmanlığın verdiği rahatlık… Belki de daha çok başarısızlık korkusu. Yeni dünyayı tanımak ve anlamak için her kuşağın yaşadığı, deneyimlediği ve öğrendiği farklı öğretiler var. Aynı kavram, her birimiz için farklı şeyler ifade ediyor:
İş, özgürlük, gelecek, çevre, gençlik, umut…

İşte biz bu farklılıklardan beslenmek zorundayız. Farklı yaşlar, kültürler, diller, kuşaklar, renkler, fikirler bizi besleyecek.

Gençliğin enerjisi, tutkusu, cesareti, hızı… en çok ihtiyaç duyduğumuz şey. Her yeni kuşak, dünyaya yeni bir güzellik ve değer ekliyor. Unuttuğumuz, vazgeçtiğimiz, bilmediğimiz kavramları ve eylemleri bizimle tanıştırıyor. Kuşak çatışması diye yıllarca bize yutturulan şey aslında yok. Gençleri dinlememek, onları anlamamak için eski kuşakların yarattığı olumsuz bir efsane.

“Yeni kuşaklar zaten anlamaz, gençlerde bizdeki deneyim ve tecrübe yok. Şimdi onlar öğrenip anlayana kadar biz bildiğimiz yoldan devam edelim. Onlar kendi dönemleri geldiğinde bildiklerini yapsınlar” artık diyemeyiz.

Artık beraber düşünmeli ve üretmeliyiz.

Her kuşaktan farklı yaş ve bakış açısıyla düşünmek ve üretmek güzel. Çünkü genç olmak güzel.
Gençler gibi özgür düşünmek ve istediğini yapmak, aceleci olmak, hayata daha pozitif bakmak, daha güzel bir dünya hayali kurmak, hayal kurmak güzel. Her yeni kuşak bir önceki kuşaktan daha heyecanlı, daha sabırsız, daha meraklı, daha eyleme dönük olmadı mı? Şu kesin:
Bir sonraki kuşak, bir öncekinden daha cesur, daha akıllı ve dünyaya daha hâkim.

Bizi de aranıza alırsanız biz de sizin gibi daha cesur, atak ve maceracı tekrar olabiliriz. Bizler buna hazırız. Yeter ki bize gelin, “peşimize takılın” deyin. Birlikte düşünüp taşınıp, anlaşıp yan yana duralım. Kol kola girelim. Her kuşağın farklı ve iyi özellikleri var. Gelin, birleştirelim. Çatışmayı buluşmaya çevirelim. Kuşaksız bir dünya yaratmanın peşine düşelim. Gençleri oyuna katalım ve inanalım. Çünkü gençler varsa, daha iyi bir dünya var.

ÇOK OKUNANLAR