Kadim Şifa Sanatları: Bedenin Fısıltısını Yeniden Duymak
20 Mayıs 2025

İnsan, kendine döndükçe şifaya yaklaşıyor.

Modern dünyanın karmaşası içinde, bedenimizi yalnızca taşıyıcı bir araç gibi görmeye başladık. Oysa beden, ruhun aynası; zihnin izdüşümü; duyguların sessiz çığlığıdır. Onu dinlediğimizde, çoğu zaman çözüm kendiliğinden belirir.

Çoğumuz gibi, yıllarca modern tıbba güvendim, hâlâ da güveniyorum. Ömrümüzü uzatacağı kesin. Ancak yıllar içinde fark ettim ki, modern tıbbın sunduğu çözümler çoğu zaman sadece belirtileri bastırıyor; derin nedenlere inemiyor.

Oysa kadim tıp, insanı parçalarına ayırmadan, bir bütün olarak ele alıyor: Beden, zihin ve ruh tek bir şifa denkleminde buluşuyor.

Modern yaşamın dayattığı hız, insanın kendine dair duyarlılığını köreltiyor. Oysa şifa, bazen en sessiz yerlerde başliyor.

Bugün çoğumuzun yaptığı gibi ben de yıllarca sağlığı yalnızca tahlil sonuçları, reçeteler ve randevular üzerinden değerlendirdim. Bir sorun çıktığında hastaneye gider, çözümün bana dışarıdan sunulmasını beklerdim.

Oysa zamanla, özellikle de bedenimle daha yakından temas kurdukça, şunu anladım: Gerçek şifa dışarıda değil, içeride başlıyor.

Bunu anlamamda bazı özel insanlar ve anlar etkili oldu. Ve o farkındalık anından itibaren, şifaya bakışım geri dönülmez biçimde değişti.

Modern Tıbbın Yanında Unutulmuş Bir Bilgelik: Kadim Yöntemler

Modern tıbbın teşhis ve müdahale gücü elbette hayati. Ancak insan bedeni yalnızca bir “makine” değil. Ruhsal iniş çıkışlarımız, duygusal travmalarımız, hatta hayata bakışımız bile bedenimizin kimyasını şekillendiriyor. Bu gerçeği görmeden yapılan her tedavi, yüzeyde bir düzeltme, geçici bir baskılamadan ibaret kalıyor.

İşte bu noktada devreye kadim tıp gelenekleri giriyor. Anadolu, Çin, Hindistan, İran ve Mezopotamya’nın binlerce yıllık tecrübesi, bize yalnızca ilaçsız alternatifler sunmakla kalmıyor; beden-zihin-ruh bütünlüğüne dayalı bir yaşam felsefesi de sunuyor.

Üç Doktor, Bir Dönüşüm

Benim bu alandaki farkındalığımın temellerini, üç çok kıymetli isim attı:

•Dr. Mehmet Cam, Antalya’da tanıştım. Bedenin yalnızca organlardan ibaret olmadığını, onun aynı zamanda bir enerji alanı olduğunu anlattı.

•Dr. Mustafa Ersin, İzmir’de karşıma çıktı. Geleneksel bitki ve frekans tedavi bilgeliğiyle modern tıbbı birleştiren yaklaşımı, doğayla yeniden bağ kurmayı ogretti.

•Dr. Mustafa Atasoy, beni fonksiyonel tıpla tanıştırdı. Beslenmenin, nefesin, uyku düzeninin ve içsel denge arayışının olduğunu, daha doğrusu vücudun bir bütün olarak görülmesi gerektiğini ondan öğrendim.

Ersin Pamuksuzer, ic dunyaya yoneltme ve kendi hayatimizin dumenine gecmeyi ogretmede tam bir ustad, bircok insanda dönüşüm yarattigini gozlemledim.

Gecenlerde bilincli liderlik ve dış dünyanın dinamikleri üzerine seminer vermeye gittigim Bodrum’daki LifeCo’da, İran asıllı bir bilgeyle, Kiansah ile karşılaştım.

İlk sözü şuydu: “İyileşme dıştan içe değil, içten dışa olur.”

Bu söz, bir kapıyı daha  açtı bende. Ardından, kendi bedenimi dinlemeye, iç sesimi daha dikkatle duymaya başladım. Ve yollar, kadim şifa yöntemleriyle kesişti.

Kupa Terapisi: Bedenin Hafızasına Dokunmak

Binlerce yıllık bir geçmişi olan kupa terapisi, Osmanlı’dan Çin’e, Orta Doğu’dan Afrika’ya kadar pek çok tıbbi gelenekte yer bulmuş bir uygulama. Vakumlu cam kupaların belirli noktalara yerleştirilmesiyle kan dolaşımı hızlanıyor, toksinler dışarı atılıyor. Ama asıl mesele bu değil.

Kiansah’ın dediği gibi: “Beden hafızadır. Her bastırılan duygu, her yaşanmamış acı, bir yerlerde saklanır. Kupalar, onu yüzeye çıkarır.”

Kendi deneyimimde yalnızca kaslarım gevşemedi. Aynı zamanda içimde birikmiş duygusal yükler de hafifledi. Özellikle stres, yorgunluk ve duygusal blokaj yaşayan iş insanları için bu yöntem gerçek anlamda dönüştürücü olabiliyor.

Ancak burada bir uyarı gerekiyor: Bu tür uygulamalar mutlaka uzman kişiler tarafından, hijyen ve ehliyet kurallarına uygun olarak yapılmalı. Aksi hâlde yarardan çok zarar getirebilir.

Fitoterapi: Bitkilerle Gelen Bilgelik

İkinci güçlü öğreti, fitoterapi ile geldi. Zeytin yaprağından kantarona, rezene çayından melisa damlasına kadar doğa, bedenimize kelimelerle değil; aromayla, tatla, enerjiyle sesleniyor.

Doğadaki her bitki, yalnızca bir etken madde değil; aynı zamanda bir niyet, bir titreşim, bir denge aracı. Ama burada da bilinçli hareket etmek şart. Her “doğal” olan şey güvenli değildir. Bitkisel tedavi, uzmanlık gerektiren ciddi bir bilgi alanıdır.

Nefesin Gücü: En Eski, En Unutulmuş Şifa

Modern dünyada o kadar çok dış uyaranla karşılaşıyoruz ki, nefesimizin sığlaştığını fark etmiyoruz bile. Oysa nefes, kadim geleneklerde ruhun giriş kapısıdır.

Yoga’daki pranayama, Sufi zikirlerindeki ritmik nefes, Tibet’teki anapanasati uygulamaları… Bedenin kimyasını değiştirecek kadar etkili.

Denediğim diyafram nefesi, yalnızca sinir sistemimi dengelemekle kalmadı; zihinsel odaklanmamı da artırdı. Günde birkaç dakikalık bilinçli nefes çalışması, uzun vadeli ilaçlara gerek bırakmayacak kadar güçlü bir etki yaratabiliyor.

Ambergris: Nadide Ama Sınırlı Bir Yolculuk

Denizlerde nadiren bulunan ve parfüm endüstrisinde kullanılan ambergris (balina tükürüğü), Kiansah’ın terapilerinde ruhsal dengeyi destekleyici olarak yer buldu. Ben de deneyimledim ve özellikle zihinsel dinginlik sağladığını gözlemledim.

Ancak bilimsel temeli hâlâ sınırlı olduğu için dikkatli yaklaşılması gerekiyor.

Sağlık Sistemi Değil, Şifa Sistemi

Bugün sağlık sistemleri giderek ilaç merkezli, kar odaklı ve hızlı müdahaleye dayalı bir çarka dönüşüyor. Oysa gerçek sağlık, sadece semptomları bastırmak değil; insanın kendine yeniden bağlanmasıdır.

Kadim tıbbı modern tıbba entegre etmek artık bir lüks değil, gereklilik. Doktorlarımız yalnızca ilaç protokolleriyle değil; nefesin, doğanın, ruhun diliyle de eğitilmeli.

Bu noktada Ersin Pamuksüzer’in şu sözünü paylaşmak isterim: “Size her zaman hastane, doktor bakamaz. Asıl olan: Siz kendinize nasıl bakıyorsunuz?”

Bugünün en önemli sağlık sorusu işte bu:

Kendinize nasıl bakıyorsunuz?

Bedeninizi dinliyor musunuz?

Nefesinize kulak veriyor musunuz?

Sonuç: Şifa, İçten

Hepimizin  yolculuğu hâlâ devam ediyor. Ama artık biliyorum ki, gerçek çözüm bazen bir ilacın içinde değil; bir fincan bitki çayında, sessiz bir nefeste, vakumlu bir kupada, doğanın kucağında saklı.

Şifa dışarıdan değil; içeriden başlar.

Ve bu şifayı bulmak, önce yavaşlamakla mümkün olur.

ÇOK OKUNANLAR