Londra’daki restoranı efsane olan ve İngiltere’nin en tanınan şeflerinden biri haline gelen şef Hüseyin Özer hakkında Hürriyet gazetesinde nerdeyse 25 yıl önce bir yazı yazmıştım. O tarihte onun hayat mücadelesini ve tüm zorluklara göğüs gerip başarıya ulaşma azmini takdir ettiğimden o duygularla yazmış olduğum bir yazıydı.

***

Aradan önce zaman geçtikten, yazının yayınlanmasından nerdeyse 25 yıl sonra Hüseyin  Özer ile geçen cumartesi günü tesadüfen karşılaşıp kucaklaştık. İkimiz de Balçiçek İlter’in Ekol TV’deki programına konuktuk

Bence hayatın zorluklarıyla mert biçimde mücadele edip kendisini var etmeye başaran insanlar güçlü karakterler ve sağlam insanlar oluyorlar. Hüseyin Özer de öyle bir insan.

Bunu önceden de  da biliyordum ama kısa sohbetimizden sonra onu daha da sevdim.

***

Onun çocukluğu ve gençliği nerdeyse Charles Dickens’ın eski Londra’nın zorlukların altında ezilen insanlarını anlattığı romanları gibidir. O tüm zorlukların ve yediği tüm darbelerin altından kalkarak dediğim gibi Londra’nın hakkında çok konuşulan şeflerinden bir tanesi olabildi. Anlayacağınız onun  hayatı tam bir Charles Dickens romanı gibi.

***

‘Neden geldiniz Londra’dan?’ diye sordum.

Memleketi Tokat’ın merkezinde tarihi bir binayı satın almış. Bunu Mehmetçik Vakfına bağışayacakmış. Binada gastronomiye gönül vercek yeni şefleri ve lokanta patronlarını yetiştirmeyi amaçlıyormuş.

Tam da ona yakışan bir şey bu. Binanın açılışına katılmak için gelmiş Hüseyin Özer.

Ayrılırken Londra’da restoranında buluşalım dedi ben de inşallah vize alabilirsem geleceğim dedim . bunca yıl sonra onun buluşmuş olmaktan çok mutluyum.