18. yüzyıl “Melankolinin Yüzyılı” olarak da adlandırılır. Bunda Goethe’nin 1774 yılında yayınlanan”‘Genç Werther’in Acıları” çalışmasının da etkisi olmalı diye düşünüyorum.
Belki de tüm zamanların en büyük düşünürlerinden bir tanesi olan Goethe’nin entelektüel ilgisi çok geniş bir yelpazedeki konulara yönelikti. Edebiyatçı, ressam, siyasetçi ve doğa bilimci olan Goethe uzun yıllar sonra Wittgenstein’ı bile derinden etkilemiş olan “Renk Öğretisi” kitabını yazmış ve döneminde Avrupa’da İslam karşıtı düşünceye karşı mücadele veren önemli bir İslam medeniyeti uzmanı da olmuştu.
Anlayacağınız Goethe çok parlak bir beyne ve çok derin bilgilere sahip olan önemli bir düşünürdü. Bu çaptaki büyük bir düşünürün neden Yeşilçam’ın film yapımcılarının bir an bile düşünmeden üstüne atlayıp filmini çekecekleri türde bir kitap yazmış olduğu benim için hâlâ bir muamma.
Evet hemen herkesin en azından duymuş olduğuna inandığım “Genç Werther’in Acıları” kitabından bahsediyorum. Schopenhauer tarafından bile edebiyatçılığı övülen bu derin insanın neden o türde basit içerikli bir kitabı yazmaya giriştiğini uzun süredir anlayamıyordum.
Gerçi kitap 1774 yılında piyasaya çıkar çıkmaz nerdeyse tüm Avrupa’da yer yerinden oynamıştı. Genç bir erkeğin umutsuz aşkının yani kara sevdasının anlatıldığı kitabın bu konusuyla bu kadar yoğun ilgi çekmesi ve insanları etkilemesi belki şaşırtıcı değildi ama bu bile konuyu neden illa Goethe’nin işlemesi gerektiği sorusunu cevaplamaya yetmiyordu.
Acaba Goethe bile o günlerde hızlı şöhret ve etkinlik sahibi olma yolunun böylesine basit bir konuda kolay okunabilen bir kitap yazmakta yattığını görmüş olabilir miydi? Bu tabii ki olabilirdi çünkü o kitaptan sonra Goethe birdenbire tüm dünyada çok meşhur oldu ve sonraki yaşamında ne yaparsa yapsın bu kitabın getirdiği gücü de kullandı.
Kitaptaki genç Werther’in yaşında umutsuz olmayan yani kara olmayan sevda dışında bir tür aşk olabilmesi neredeyse çok ender görülen bir gelişme olduğundan Almanya’nın ve tüm Avrupa’nın çalkantılı bir dönemden geçmekte olan genç nüfusu kendilerini kitapta anlatılan, başka bir adamı seven ve sonradan onunla evlenen kadına umutsuzca âşık olan Werther’in yaşadıklarıyla tamamen özdeşleştirdiler.
Hatta o kadar özdeşleştirdiler ki belki de tarihin ilk kitaba dayalı mal pazarlama çalışması Goethe sayesinde yapıldı. Kitaptan etkilenen gençler Werther gibi giyinmek istediğinden, genç kadınlar kitapta âşık olunan kadının kullandığı parfümü kullanmak istediklerinden bunları pazarlamaya girişen tüccarlar çıktı ortaya ve epey güzel paralar da kazandılar.
Ancak ben bütün bu yaşananlara rağmen, Goethe’nin o kitabı sadece kolay gelen şöhret ve ticari başarı nedeniyle yazdığını düşünmüyorum. Bence Goethe o kitabıyla sadece dönemin ruh haline uygun hareket ediyordu ve bu nedenle belki de o kitabın yazılması kaçınılmazdı.
Fırtına ve çoşku
Bunu tam anlamak için dönemin ruh halini anlamaya çalışmalıyız. 1760’lar ve 1780’ler dönemi Almanya’sı “Sturm und Drang” dönemi olarak bilinir. “Fırtına ve Stres” veya “Fırtına ve Coşku” diye çevrilebilecek bu hareket dönemin Almanya’sında ele avuca sığmayan gençliğin özelikle edebiyat ve müzik alanlarında aramaya başladığı yenilikleri anlatan bir ruh haliydi.
Gençlik artık eskiden gelen kuralları, düz mantıkları, rasyonelliği reddediyor, coşkularının ve tutkularının peşine düşmek istiyordu. Bu ruh halini edebiyat ve müzikte yansıtan, dalgalı ve aşırı davranışları içeren yaklaşımların arayışı vardı. Anlayacağınız dönemde hem edebiyat hem de müzikte geleneğe karşı savaş açılmıştı, genç nüfus uçlarda dolaşan ve özgür ruhlarının arayışlarına cevap veren sanat eserleri istiyorlardı. Alman edebiyatı ve müziğinde bu arayış cevabını buldu ve dönemde Sturm und Drang ekolünden birçok eser ortaya çıktı.
Genç Werther’in Acıları kitabı da dönemin ruh haline uygun düşen ve gençlerin inişli-çıkışlı duygusal hayatlarında karşılık bulan bir çalışmaydı. Karşılık bulmayacağını bile bile âşık olmak her gencin başına gelebilecek rutin bir olaydı aslında ama o zamana kadar bu toplumsal kurallara ve normlara uygun olmadığından üzerinde pek yazılabilen (bu tür kuralları yıkmak açısından belki de Shakespeare’e istisna diyebiliriz. Zaten Sturm und Drang ekolünün idolleştirdiği isim de Shakespeare’di) bir konu değildi.
Dönemin gençliği adeta “size uygunsuz geliyor olsa da, umutsuz olsa da, biz acı çeksek bile bu tür aşkı sanatta da görmek istiyoruz” der gibiydiler.
Goethe de bu talebe ve zamanın ruhuna uygun bir umutsuz aşk romanı yazmıştı sadece. Bunu yazarken pek de zorlandığını sanmıyorum. Bir dosta yazılmış bir dizi mektuplar şeklinde kaleme alınan romanı Goethe büyük ihtimalle kendi deneyimlerine dayanarak kaleme aldığından çalışmayı beş buçuk hafta gibi kısa sürede tamamlamıştır diye düşünüyorum.
Dönemin gençlik ruhunu yaşayan Goethe gençliğinden sonra da ve hatta ölümüne yaklaştığı 74 yaşında bile bir dizi aşk yaşamıştı. Bunların çoğu karşılıksız ve umutsuz aşklardı. Werther’in aşkı da Goethe’nin bir kara sevdasından esinlenmişti.
Burada aşık olunan kadınların ismini bir liste olarak vermiyorum çünkü liste hayli uzun. Neredeyse zincirleme denecek kadar fazla sayıda aşık olan Goethe tahmin edilebileceği gibi -bu aşklar kara sevda olduğundan- bunları cinsel aşka bir türlü dönüştüremiyordu. Bu yüzden Goethe’nin ilk cinsel deneyimini gezmek için gittiği İtalya’da bir hayat kadınıyla 38 yaşında yaşadığı anlatılır ve bu birçok uzmanca da kabul görür.
Kimle ve kaç yaşında yaşadıysa yaşasın beni alakadar etmez ama bunu bu şekilde yaşamak için neden 38 yaşına kadar bekledi, anlamak pek mümkün değil.
Genç Werther romanının karanlık bir yanı da var. Kitap genç Werther’in kara sevdası nedeniyle intiharıyla bittiğinden ve dönemin gençleri kitapta yazılan birçok konuya özendiklerinden o günlerde Almanya ve Avrupa’da birçok intihar olayı da yaşandı. Goethe’nin yakın çevresinde bile intihar edenler olmuştu.
Bu yüzden kitabın bu karanlık yönü nedeniyle Goethe zaman içinde bu kitaptan ve Sturm und Dang ekolünden de uzaklaştı. İntihar eden bazı gençlerin odalarında daha sonra “Genç Werther’in Acıları” kitabı da bulunmuş olmasına rağmen ben birçok yorumcunun ileri sürdüğü gibi intihar olaylarında sorumluluğun Goethe’nin kitabında olduğundan emin değilim. Çünkü dediğim gibi huzursuz ve ele avuca sığmayan gençlik o dönemde bir arayış ve aradığını bulamama nedeniyle zaten bir tatminsizlik içindeydi. Bu yüzden bence kitabın mı intiharlara sebep olduğu yoksa onun zaten var olan bir sosyal iklimi mi yansıttığı net değildir.