Troya’da bir sergi… Türkiye’de kadınlar için en özgür şehir hangisi: İzmir mi Çanakkale mi?
30 Mayıs 2025

Geçen Cuma akşamüzeri Çanakkale’nin Troya Müzesi’ne giriyorum.

Daha şehire adımı attığım an öyle bir sosyoloji ile karşılaşıyorum ki;

Bir İzmirli olarak kafama yerleşen soru şu oluyor:

Kadınlar için Türkiye’de en özgür şehir İzmir midir? Yoksa Çanakkale mi?

Ama Çanakkale’ye gitme nedenim başka.

Önce onu yazıp sonra baştaki konuya döneceğim.

Çanakkale’ye Son yıllarda Türkiye’de benim için yükselen sanatçılardan birinin sergisi için gidiyorum.

Vuslat’ın…

Tam adı Vuslat Doğan Sabancı.

Vuslat diye yazıyorum.

Çünkü Doğan ve Sabancı isimleri, Türkiye’nin çok bilinen iki ailesine ait  ve ben Vuslat’a, tamamen kendine ait bir başarının hakkını ve payesini vermek istiyorum.

Vuslat, Hürriyet Gazetesinin başkanlığından ayrıldıktan sonra, bence onu gerçekten o yapan alanına tamamen döndü.

Sanata yani.

Geçirdiği kazayı büyük sanata çeviren kadın

Onun sanat serüvenini ilk gününden itibaren çok yakından takip eden insanlardan biriyim.

O süre içinde geçirdiği evrim onun içindeki dehayı tamamen ortayla çıkardı.

İki yıl önce geçirdiği talihsiz kaza, hayatını altüst etti, ama o kazanın içinden daha da büyümüş bir sanatçı olarak çıktı.

Üstelik o kazayı büyük bir fırsata çevirmeyi de başardı.

Daha önce Bilkent Üniversitesi ve Columbia Üniversitesi’nde gördüğü işletme ve ekonomi eğitiminin üzerine, şimdi Los Angeles’te Güzel Sanatlar eğitimini de ekliyor.

Bayburt bozkırında başlayan modern sanat sergi Odesa’sı

Vuslat her sergisinde bana “Sanatta yer seçiminin” önemi ispat ediyor.

Çünkü çok yaratıcı ve cesur bir ye seçimi kabiliyeti var.

İlk sergisini Bayburt’ta Baksı Müzesi’nde açtı.

Bazıları abartılı bulabilir ama, bana göre, Anadolu Bozkırının ortasında kendi çapında mütevazı bir Guggenheim’dır o müze.

Vuslat’ın orada açtığı serginin adı “Emanet’ti…”

Çok sevmiştim o sergiyi..

O sergiyi geliştirerek daha sonra İstanbul’da Tophane-i Amire’de tekrarladı.

Aynı serginin, birbirinden çok farklı iki mekanda nasıl farklı duygulara yol açtığını orada anlamıştım.

Şimdi aynı yolculuğu Troya Müzesi’ne yapıyor.

Kapıda beni genç yaşta kaybettiğim arkadaşım karşılıyor

Müzenin kapısından girerken hüzünlendim.

Çünkü bu müzenin kurulmasında çok büyük emeği geçen arkadaşımız Yalçın Balcı’yı çok genç yaşta kaybettik.

Troya’nın her santimetrekaresinde hala onun izlerini görüyorum.

Hazırlanmasında çok büyük emeği olan iki harika Homeros klasiği benim için bir başyapıttır.

Arkeolojiyle iç içe geçen bir modern sanat

Vuslat’ın sergisi, Müzenin ana dokusu ile çok güzel iç içe geçirilmiş.

Müzeyi müze yapan özelliği hiç bozulmadan, görünürlüğü hiç eksiltilmeden, o antik kozmografyaya bir modern sanat sergisi eklemlenmiş.

Vuslat çalışmalarına heykelle başlamış ve çok özgün formlara imza atmıştı.

Şimdi yine çok kendine özgü bir çizgi sanatçılığına geçti.

Tamamen kendi dünyasının ürünü,  özgün bir çizgiyi yakaladı.

Daha müzenin kapısından girerken, “İşte bu Vuslat” diyorsunuz.

Bir sanatçının kendine ait böylesine özgün aurayı yakalaması büyük başarı.

Hareketsiz bir arkeolojinin ortasında hareketli heykeller

Serginin orta yerinde hareketli heykeller, yüzyıllardır ayakta kalmış toprak altı eserlerin statikliği ortasında çok dikkati çeken bir duygu yaratıyor.

Bunlara bakarken Louvre müzesinin önündeki Piramit ve Buren sütunları geldi nedense aklıma.

Çok ünlü bir İtalyan küratörün gözüyle Troya

Serginin küratörlüğünü Paolo Colombo yapmış.

Colombo İtalya’nın Torino şehrinden bir sanat uzmanı.

New York’taki MoMA PS1’de sergi açan ilk Avrupalı sanatçı olmuş.

Cenevre’de Centre d’Art Contemporain’in direktörlüğü yapmış.

Geçişinde Roma’da ve Venedik Bienalinde çeşitli küratörlükler de var.

Yaz başındayız.

Ege’ye, Kaz Dağlarına, Assos’a, Ayvalık ve o yoldan Bodrum’a Gökova’ya inecek insanlara bu sergiyi tavsiye ederim.

Kutsal kitaptan sonra en iyi bilinen hikaye

Dedim ya Troya Müzesi benim için çok özel bir yere sahip.

Bana göre Türkiye’nin küresel alanda en tanınmış markalarından biri Troya…

Hatta en tanınmışı…

Çünkü arkasında “Troya” gibi muazzam bir hikâye var.

Dünyada insanların, Kutsal Kitap’taki yaradılış hikâyesinden sonra belki de en iyi bildikleri hikâye bu aynı zamanda.

Yine aynı soru: Troya mı, Efes mi daha önemli marka?

Ben Egeliyim ve çocukluğumdan beri Ephesus adıyla büyüdüm.

Evet Ephesus bugün dünyanın en önemli arkeolojik bölgelerinden birisi. Türkiye buna başka markaları da ekledi.

Allah için Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Ersoy, özellikle arkeoloji alanında olağanüstü işler başardı.

Bu envantere muazzam bir Göbeklitepe ekledi.

Ama bana göre Troya bunların hepsinden daha önemli bir marka.

Çünkü arkasında çok güçlü bir insan hikâyesi var.

Bu hikayenin en bilinen iki süper kahramanı kim?

Efsaneye göre, Sparta’dan Troya’ya kaçırılmıştı. Troya savaşının kaybedilmesi ve Paris’in öldürülmesi üzerine oradan yine eski kocasının yanına, Sparta’ya dönmüştü.

Kocası ölünce, bir anlamda Rodos’a sürgüne gönderilmiş, orada da Rodos kralının karısı tarafından öldürtülmüştü.

Yani bu hikayenin en önemli iki ismi Helen ve Paris…

Onlar Troya hikayesinin iki “Super Hero’su…”

Yani bir tür Marvel kahramanı onlar.

İlk gidişimde dikkatimi çeken iki şey şimdi nasıl?

İlk gidişimde iki şey dikkatimi çekmişti.

İlk dikkatimi çeken şey şuydu:

Çanakkale Köprüsü’ne giden duble yolda

Troya Müzesi’ni gösteren işaret, neredeyse Behramkale’yi gösteren işaretten bile küçüktü.

Oysa insan bu müzenin öneminin, size daha Çanakkale köprüsünün girişinden itibaren hatırlatılmasını, anlatılmasını bekliyor…

Müzede herkes var bir tek güzel Helen yok

İkinci dikkatimi çeken şey ise müzenin içindeydi.

Troya hikayesinin en önemli iki kahramanı Helen ve Paris diyoruz.

Ama Müzenin kuruluş hikâyesinin en önemli kahramanı ortada hiç görünmüyor.

Yani Güzel Helen veya Troyalı Helen sanki hiç yaşamamış.

Müzeyi baştan sona iki kere gezdim. Hiçbir yerde bir Helen tasviri görmedim.

Buna karşılık Athena gibi öteki kadın kahramanların tasvirleri var.

Bugün bir müze pazarlamacısının yapacağı ilk iş bir Helen koymak

Helen’e ait ise sadece iki küçük iz var.

Biri duvardaki açıklayıcı panoların birinde üç cümlelik bir şey.

Bir de yine o duvarlarda üzerinde “Helen” yazan küçük bir ekran var, ama o da çalışmıyordu.

Oysa o müzeyle gelen insanların belki de yüzde 80’inin kafasında iki isim var:

Helen ve onu Sparta’dan kaçıran Paris…

Eminim bugünkü pazarlama anlayışına sahip bir müze küratörü oraya girse, baş köşeye koyacağı kahraman Helen olacaktır.

Troya antik kenti kazı başkanı Prof. Aslan diyor ki

Serginin açılışında Troya Antik Kenti Kazı Heyeti Başkanı Prof. Rüstem Aslan’la karşılaştım ve sohbet ettim.

2022’de müzeyi gezdikten sonra yazdığım yazıyı okumuş.

“Gözlemlerinizde çok haklısınız” dedi.

Sıkıntı şuradan kaynaklanıyormuş.

Müzede sergilenen bütün eserler o kazıda bulunan orijinal eserlermiş. Bugüne kadar Helen’le ilgili fazla bir şey bulamamışlar.

Ama bulmak için gayret sarfediyorlarmış.

Bence orijinal olmasa da müzede Helen’i anlatacak yararıcı bir görünüm sağlanabilir.

Helen heykeli görmek istiyorsanız Opet’in Tevfikiye Köyüne uğrayın

Ama siz Troya kazı bölgesinde bir Troyalı Helen büstü görmek isterseniz, Müze yoluna saptığınızda göreceğiniz ve Opet tarafındanr restore ettirilen Tevfikiye köyünün meydanında görebilirsiniz.

Köy meydanında Troya efsanesinin bütün kahramanlarının replika büstleri var.

Hayatımın sonuna kadar aynı şeyi söyleyeceğim, o köprünün adı yanlış

Hayatımın sonuna kadar aynı şeyi yazacağım.

Çanakkale Köprüsünün adı “Troya” olmalıdır.

Bütün dünyaca bilinen bir isimdir bu ve daha konuludğu an bütün dünyada bilinirliği anormal artar.

Ben bir adım daha ileri gidiyorum.

Çanakkale şehrinin adı da Troya olmalıdır.

İzmir dahil hiçbir şehirde bu kadar çok şortlu kız görmedim

Geliyorum başta anlattığım sosyolojik gözleme.

Çanakkale’de bir şey çok dikkatimi çekti.

Çanakkale çok moden bir şehir haline gelmiş.

İzmir dahil, Türkiye’nin hiç bir şehrinde sokakta bu kadar çok şortlu kız görmedim.

Şehrin sokaklarında insanı çok etkileyen bir özgürlük havası var.

Yani normal hayatın parçası olmuş bu yaşam tarzı.

Diyebilirim ki İzmir’de, İstanbul, Ankara, Antalya’da görmediğim bir sosyolojiydi bu.

Çanakkale’yi çok sevdim.

Helen yok ama özgür ve modern kadının ruhu var

Anlayacağınız, Troya Müzesi’nde Helen figürü hala yok.

Ama Ege’nin, hayata katılmış, eğitimli, güzel ve özgür kadın ruhu Çanakkale sokaklarında serbestçe dolaşıyor.

Vuslat’ın sergisi de müzeye, Cumhuriyetin bir kadın sanatçısının yaratıcı dünyasını fazlasıyla taşımış.

ÇOK OKUNANLAR