Dünya yeni bir eksene oturuyor. Güç dengeleri yeniden şekilleniyor. Yeni oyunun kuralları yazılırken, İstanbul’da gerçekleşen yüksek profilli bir buluşma, Türkiye’nin küresel geleceğine dair çarpıcı mesajlar içerdi.
Maliye Hesap Uzmanları Vakfı’nın (HUV) ev sahipliğinde, Conrad Bosphorus Hotel’de düzenlenen “Yeni Dünya Düzeninde Değişen Jeopolitik ve Ekonomik Dinamikler” başlıklı panel, yalnızca akademik bir etkinlik değil, aynı zamanda küresel vizyonları test eden bir strateji platformu oldu.
Etkinliğin iki çarpıcı konuğu, Birleşik Krallık eski Başbakanı Boris Johnson ve eski Dünya Ticaret Örgütü Genel Direktörü Roberto Azevêdo idi.
Panelin moderatörlüğünü ise diplomasi ve enerji çevrelerinin yakından tanıdığı, tecrübeli bir isim, Mehmet Öğütçü üstlendi.
OECD ve IEA’da üst düzey görevler üstlenmiş, British Gas’te direktörlük yapmış ve halen London Energy Club’un Yönetim Kurulu Başkanlığını sürdüren Öğütçü, bu iki global figürü adeta bir orkestra şefi gibi yönetti. Ortaya Türkiye’nin dünya sahnesindeki yerini yeniden düşünmeye sevk eden güçlü mesajlar çıktı.
Altyapı Başarısı: “İngiltere bir otoyol bile yapamıyor, Türkiye Balkanlar’a ulaşıyor”
Konuşmasına Türkiye’nin etkileyici altyapı hamlelerine dikkat çekerek başlayan Boris Johnson, doğrudan ve samimiydi:
“Birleşik Krallık’ta yeni bir otoyol bile inşa edemedik. Türkiye ise yüksek hızlı tren hatları, havalimanları ve Balkanlar’a, Irak’a uzanan ulaşım projeleriyle örnek teşkil ediyor.”
Bu yorum, diplomatik nezaketten öte, Türkiye’nin altyapı yatırımlarını stratejik kapasiteye dönüştürebilme becerisine yönelik açık bir takdirdi.
Altyapının yalnızca yerel değil, bölgesel güç projeksiyonu olarak kullanılabileceğine dair bir örnek olarak Türkiye’yi işaret etti.
Jeopolitik Merkez: NATO’nun Doğu Kanadı
Johnson, Türkiye’nin yalnızca bölgesel değil, küresel ölçekte de stratejik bir oyuncu olduğunu şu sözlerle vurguladı:
“Türkiye, NATO’nun doğu kanadında güvenliğin bel kemiğidir.”
Enerji koridorları üzerindeki rolü, Suriye sınırı, Karadeniz ve Orta Doğu’daki konumuyla Türkiye’nin yalnızca askeri değil, jeostratejik dengeleyici bir ülke olduğunu ifade etti.
Ukrayna Savaşı: Türkiye’nin Barış Misyonu
Etkinlikte öne çıkan başlıklardan biri de Türkiye’nin Ukrayna-Rusya savaşındaki rolüydü. Johnson bu konuda oldukça netti:
“Türkiye, barış getirme konusunda etkili ve yapıcı bir rol üstleniyor.”
Tahıl koridoru anlaşmaları, esir takasları ve çift yönlü diplomatik temaslarla Türkiye’nin dengeleyici, güvenilir aktör kimliği özellikle Batı tarafından yakından izlendiği vurgulandı.
BRICS mi, “Brits” mi?
Johnson’ın en dikkat çekici mesajlarından biri şu cümleyle geldi:
“Do not join BRICS, come and join Brits.”
Bu ifadeyle, Türkiye’nin AB ile modernize edilemeyen Gümrük Birliği gibi tıkanan yapıların ötesine geçerek, esnek serbest ticaret ve stratejik ortaklık modellerine yönelmesi gerektiğini belirtti.
Bu davet, yalnızca ekonomik değil, değerler ve ittifaklar üzerinden yapılan bir yön tayini çağrısıydı. Türkiye’nin BRICS gibi yükselen ama otoriterliğe açık bloklarla değil, Avro-Atlantik sistemle daha yaratıcı ilişkiler geliştirmesi gerektiğini ima etti. Türkiye- İngiltere serbest ticaret anlaşması Johnson’a göre Temmuz’a kadar tamam.
Trump ve Yeni Koalisyon
Johnson, ABD seçim sonuçları ile ilgili olarak da dikkat çekici bir değerlendirmede bulundu:
“Trump sadece bir isim değil. Ardındaki güçlü koalisyon, dünyayı yeniden şekillendirmek istiyor.”
Bu yaklaşım, önümüzdeki dört yıl içinde ABD’nin yalnızca başkanlık değişimi değil, küresel strateji değişimi yaşayabileceği uyarısını içeriyordu. Türkiye gibi orta büyüklükte güçlerin bu dönüşüme karşı esnek ve hazırlıklı olması gerektiği hatırlatıldı.
Mizah, Aile ve Devlet Adamlığı
9 çocuk babası olan Boris Johnson’a panelde şu soruyu yönelttim: “önümüzdeki beş yıllık planınız nedir?”
Yanıt, her zamanki gibi espriliydi:
“Eşimin istediği mutfağı yaptırmak ve çocukların okul masraflarını karşılamak.”
Ancak bu mizahın ardında, siyasete tam anlamıyla veda etmemiş, hâlâ sahada kalmaya istekli bir liderin ipuçları gizliydi.
Türk Köklerine Samimi Bir Vurgu, Siyasete Müphem Bir Dönüş
Panel boyunca Johnson’ın verdiği en sürprizli ve etkileyici detaylardan biri ise Türk ve Çerkes kökenlerine dair anlattıklarıydı.
Ailesinin Osmanlı İmparatorluğu döneminde İstanbul’daki varlığını, dedesinin geçmişini, Türkiye ile tarihsel ve kişisel bağını ilk kez bu kadar açık, içten ve tutkulu şekilde paylaştı.
Bu vurgu, Türkiye’ye yalnızca stratejik bir partner değil, kişisel aidiyet duygusu taşıyan bir ülke olarak baktığını gösterdi.
Peki siyasete ne zaman dönecek?
İki kez sordum. Yanıtları belirgin değildi, ama kapı sonuna kadar açık gibiydi:
“Şu an düşünme, okuma ve konuşma zamanındayım. Ama siyaset… kapıyı hiçbir zaman kapatmaz.”
Bu cümle, dönüşün zamanlaması belirsiz olsa da, niyetin hâlâ masada olduğunu gösteriyordu.
Öğütçü’nün Kurduğu Sahne ve Derin Diplomasi
Etkinliğin yöneticisi Mehmet Öğütçü, Johnson ve Azevêdo gibi iki farklı dünya görüşünü temsil eden lideri sahnede aynı çatı altında uyumla buluşturdu. Paneli yalnızca fikir alışverişi değil, stratejik vizyon üretimi platformuna dönüştürdü.
Enerji, ticaret, güvenlik ve diplomaside Türkiye’nin yalnızca arabulucu değil, kurucu aktör olabileceğini net biçimde ortaya koydu.
Türkiye’nin Artık Karar Verme Zamanı
İstanbul’daki bu buluşma, Türkiye’nin küresel düzende yeni bir sayfa açması gerektiğini bir kez daha gözler önüne serdi. Gümrük Birliği’nin kısıtları, BRICS’in yönsüzlüğü, NATO’daki sorumluluklar, ABD-Çin ekseninde oluşan gerilim… Hepsi bir arada değerlendirildiğinde, Türkiye’nin kendi çıkarlarını önceleyen, vizyoner ve esnek bir yön haritası çizme zamanı geldi.
Bu panel, yalnızca bir tartışma platformu değil; Türkiye’nin gelecekteki adımlarını düşünmek için sahaya çizilmiş bir strateji haritasıydı.