Örgütlü muhalefeti örgütsüz bırakma çabası mı?
05 Haziran 2025

Önce meşhur sözü hatırlatarak başlayayım: “Sizin paranoyak olmanız, izlenmediğiniz anlamına gelmez.”

Bu sözü Cumhuriyet Halk Partisi etrafında yaşanan gelişmeler bağlamında hatırlatıyorum.

Çünkü CHP’ye soracak olursanız, iktidar kendilerini kuşatan, başta İstanbul olmak üzere belediyeleri bu partinin elinden almaktan tutun da parti yönetimine kayyum atamaya kadar varan bir dizi girişim içinde. Bütün bu girişimler yargı eliyle yapılıyor Özgür Özel’e göre ve o bu duruma “Darbe süreci”, “Cunta süreci” gibi isimler takıyor.

Buna karşılık iktidar kanadına göre CHP’nin bu söylemleri yolsuzluk iddialarını gizleme çabasından ibaret “hezeyanlar.” Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan birkaç kez savcılığın yürüttüğü İstanbul merkezli yolsuzluk iddiaları soruşturmasının da, CHP’nin 2023’teki kurultayıyla ilgili soruşturmanın da bizzat CHP’lilerden gelen ihbarlar ve belgeler sonrası başlatıldığını öne sürdü, “Biz yapmıyoruz” demeye getirdi.

Ama tabii Cumhurbaşkanı’nın özellikle İstanbul’daki soruşturma konusunda savcıların henüz yapmadığı operasyonlardan bile haberdar olduğunu ima eden “Turbun büyüğü heybede” açıklamaları, CHP’nin “Bütün bunlar doğrudan Beştepe tarafından yönetiliyor” kanaatini daha da pekiştiren şeyler.

CHP gerçekten paranoyak olabilir ama benim kişisel kanım da o yönde, bu onların izlenmediği anlamına gelmiyor.

Aslında alt alta konduğunda veya zaman sırasına dizildiğinde yaşanan gelişmeler, CHP’nin “Bize karşı bir büyük harekat başladı” kanaatini hep pekiştirdi.

Hatırlayın, geçen yılın Ekim ayının sonunda CHP’li Esenyurt ve Beşiktaş Belediyelerine yönelik başlayan operasyonlarda, hem Ekrem İmamoğlu hem  Özgür Özel daha birinci gün, “Hedef Ekrem İmamoğlu ve CHP” dediler.

Hadi bu o zaman “hezeyan”dı, “paranoya”ydı ama 19 Martta şafak vakti Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alınıp tutuklanması, en azından CHP’lilere yaşananların “hezeyan” ve “paranoya” olmadığını gösterdi. 

Kamuoyunun önemli bölümü de CHP gibi düşündü, bütün bu operasyonların arkasında adli olmaktan çok siyasi hedefler bulunduğuna kanaat getirdi.

CHP, her muhalefet partisinin yapacağını yaptı 19 Marttan sonra, sokağa çıkıp doğrudan halktan destek istedi. Bu desteği de aldı aslında. Bir hafta boyunca her gece Saraçhane’de yüzbinlerce insan toplandı. CHP şimdi de mitinglerini durdurmuş değil; her hafta biri İstanbul’da iki miting yapıyorlar. İşte dün akşam da İstanbul Gaziosmanpaşa’da miting vardı, kalabalık hiç fena değildi.

Aslında hepimiz biliyoruz, böyle sokağa çıkmak, sürdürülebilir bir muhalefet yöntemi değil. Başta büyük heyecan olsa ve gerçek bir tepkiyle insanlar sokağa çıkıp protestolara katılsa bile bir süre sonra bunlar eski canlılığını kaybeder, giderek sönümlenir. Meydan profesyonel protestoculara kalır, sıradan vatandaş ilgisini kaybeder.

Gezi olayları için biraz da şaka yollu hep söylenen “İlk üç gün güzeldi, sonrası değil” lafı da biraz buradan geliyor. İlk günler sokağa çıkanlar, içlerindeki gerçek protesto duygusuyla, herhangi bir örgütlenmeye gerek olmadan Taksim’e koşanlardı. Bu anlamda daha ‘naiv’di hareket ve daha saftı.

Yalnız, 19 Mart sonrasının protestolarıyla Gezi olayları arasında çok önemli bir temel fark var: Gezi olaylarının ne bir siyasi hedefi vardı ne de liderliği. Gezi’ye gelenler neyi istemediklerini biliyorlar ve tepkilerini dile getiryorlardı ama neyi istedikleri konusunda kafalar karışıktı. Bu da normal ve doğal; dediğim gibi ortada bir siyasi liderlik yoktu.

Oysa 19 Mart sonrası ortada hem bir siyasi liderlik var hem de o liderliğin bir örgütü, hedefi ve pozitif gündemi var. Başından beri söylenen şu: Bırak İmamoğlu’nu, koy sandığı önümüze.

Mart ayı sonunda CHP Genel Başkanı bir başka kuvvetli iddiada bulundu: İktidar CHP’ye kayyum atamak istiyordu.

İktidar kanadı bu suçlamaya cevap bile vermedi, CHP arada bir olağanüstü kurultay yapıp Özgür Özel’e güven tazeledi. Evet CHP kurultayıyla ilgili bir soruşturma vardı ama “kayyım geliyor” lafını doğrulayacak bir durum yoktu. Acaba CHP yine paranoya mı yapıyordu?

Ama şimdi görüyoruz, CHP’nin 2023’teki kurultayı aleyhine bir dava açıldı. Yani iş ciddiye bindi.

Fizikle uğraşan bilim insanlarının bir kuralı var: Olağanüstü büyük iddialar, olağanüstü büyük ve sağlam kanıtlar gerektirir.

Bu kuralı gerek Ekrem İmamoğlu merkezli yolsuzluk suçlamalarına ve gerekse CHP kurultayına yönelik artık iddianamesi ortaya çıkmış davaya uygulamak istediğimizde büyük bir hayal kırıklığı yaşıyoruz.

İmamoğlu, yakında 90 gün olacak, hapiste. Hakkında henüz dava açılmış değil, savcılık hala yeni itirafçılar bulup ilave delil elde etmeye çalışıyor. Oysa 16,5 milyon nüfuslu bir şehrin seçilmiş belediye başkanını peşinen hapse atmak için elde daha güçlü delillerle desteklenen güçlü suç şüphesi bekler insan.

Aynı şey CHP hakkındaki dava için de geçerli. Ülkenin neredeyse kurucu partisi olan CHP’ye bu sertlikte suçlamalar (“Kurultayda oylar parayla satın alındı”) yöneltmek için elde daha somut kanıtlar olmasını bekler insan. Ama heyhat, iddianamede tek bir kanıt bile yok, sadece bazı muhbirlerin kanıtla desteklenemeyen ifadeleri var.

Daha şimdiden, dava daha görülmemişken Ankara’da yaygın kanaat, bu davanın sonunda CHP’nin 2023’teki kurultayının “mutlak butlan” adı verilen bir kararla hiç yapılmamış kabul edileceği ve parti yönetiminin kurultay öncesi genel başkan ve Parti Meclisi’ne geri verileceği yönünde.

Doğrudur, doğmamış çocuğa don biçilmez ama CHP’lilerin 2024 Ekim ayından beri yaşadığı tecrübe, o çocuğun hep doğduğu ve biçilen donun da üstüne cuk oturduğu.

Diyorum ya, sizin paranoyak olmanız izlenmediğiniz anlamına gelmez.

Davadan böyle bir sonuç çıkması halinde yeniden genel başkanlık koltuğuna oturacak olan Kemal Kılıçdaroğlu bu süreçte eğer böyle bir şey olursa nasıl davranacağı hakkında tek kelime konuşmuyor. Onun konuşmamasına kızanlar da hakaretler yağdırıyor, olmadık iddialar havada uçuşuyor. Görebildiğim kadarıyla Kılıçdaroğlu bu hakaretler konusunda çok hassas; onlara cevap vermekte tereddüt etmiyor, hatta suç duyurularında bile bulunuyor.

Özgür Özel iki gün önce Kılıçdaroğlu’nun bu sessizliğini eleştirenlerin arasına katıldı, “2 milyon CHP üyesi seçilmeden gelip partinin başına oturanın alnını karışlar” dedi. Kılıçdaroğlu yine konuşmadı, mesela “Mahkeme beni genel başkan atarsa partiyi 15 gün içinde yeniden kurultaya götürürüm” demedi.

Tabii, böyle zamanlarda Ankara bir Bizans başkentine dönüşüyor, dedikodunun, söylentinin, komplo teorisinin bini bir para oluyor.

Örneğin bugün Ekrem İmamoğlu’na yönelik yürütülen soruşturmaya esas teşkil eden belgelerin bir CHP’li kaynaktan daha 2023’teki o kurultay öncesinde savcılığa iletildiğini yemin billah anlatanlar var. İddiaya göre bu belgeleri gönderen CHP’li savcıyı arayıp “Neden hala harekete geçmediniz” diye sitem de etmiş kurultay öncesinde, savcı da meğer o muhbir kişiyle son derece saygılı ifadelerele konuşuyormuş. Tabii o CHP’linin kim olduğuna dair spekülasyonlar da var ama bana düşmez onları yazmak.

Bir başka dedikodu veya Bizans entrikası da bugünlerde Ankara’da çok konuşuluyor: Sözde Özgür Özel, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a mesaj göndermiş, “Partiyle ilgili davayı düşür, biz de Anayasa masasına oturalım” demiş. Bu iddiayı bugün köşesinde yazan Abdülkadir Selvi’ye göre Cumhurbaşkanı Erdoğan da Özgür Özel’e güvenip güvenmeyeceğini tartıyormuş bugünlerde.

Bu Bizans entrikaları ve söylentiler bir yana, burada mesele 19 Marttan bu yana CHP bayrağı altında toplanan örgütlü muhalefetin örgütsüz bırakılması korkusunun sürekli beslenmesi.

Meşhur sözü yeniden yazayım: Sizin paranoyak olmanız izlenmediğiniz anlamına gelmez!

ÇOK OKUNANLAR