Dünyayı Yıkıp Değiştirmek Yerine ‘İnsanı Onarmak’ 
06 Haziran 2025

Yeni yeni her mahallede tekrar görülür olan, eski pantolonunuzun belini genişlettirebileceğiniz, giysinizin etek boyunu kısaltabilecek (komandatura) küçük terzi dükkânlarının bize yakın olanı Sefa’dan eve dönerken “onarmak” konusu aklımdaydı.

Günümüzde sıkça karşımıza çıkan bir çağrı var:

Her şeyi sıfırla. Baştan başla. Geçmişi unut.”

Her şeyi baştan almak, sıfırlamak, sistemleri topyekûn yıkmanın karşılığı, 

Reset Kültürü”.

Teknoloji bu dili çok iyi biliyor. 

Reset düğmesine basmak kolay.

Sistem çökerse, bir tuşla reset atıyoruz.

Kişisel gelişim dünyası da öyle. 

Yeni bir ben, yeni bir hayat, yeni bir hikâye…

Teknoloji, politika, kişisel gelişim söylemleri bu sıfırlama arzusuyla dolu. 

Ama bu vizyonun ardında tehlikeli bir kopuş fantezisi var: 

“Geçmişi silmek, sorumluluğu geride bırakmak, iz bırakmadan devam etmek”.

Ama biz insanız.

Ne hayatlarımız bilgisayarda bir dosya klasörü, ne de hatalarımız bir tuşla silinebilir.

Geçmişimizle varız.

İzlerle. Kırıklarla. Yanlışlarıyla. Hatırlamadığımız ama unutulmuş olmayanlarla. İç susmalarıyla.

Bir “merkez” artık bize ‘sürekli değişimi’, ‘hızla yeniden kurmayı’, ‘eskisini silip atmaktan gurur duymayı’ öğütleye dursun; bu sıfırlama arzusunun ardında, cevabı epey müphem iki önemli soru var:

Geçmişi gerçekten silmek mümkün mü?

Reset fikri çekici gelebilir ama yüzeysel.

Çünkü sıfırlamak, geçmişin yükünü taşımamak demektir.

Sorunları silmek, yüzleşmek yerine üzerini örtmek…

Ama insan böyle çalışmaz.

Ne hafızamız bir sabit-disk, ne ruhumuz indirdiğimiz bir uygulama.

Travmalar, kırgınlıklar, utançlar silinmez; bastırılır.

Ve bastırılan, zamanı geldiğinde daha derin bir yaraya dönüşür.

Ve daha önemlisi ikinci soru. 

Hep yeni, hep daha iyi”: 

Peki bunu kim istiyor, kimin adına?

Film Comment’in en son bülteninde 

“Barbara”,”Yüzündeki Sır” gibi müthiş filmler yapmış Christian Petzold’la 2025’ Cannes Festivali’nde gösterilen yeni filmi “Mirror No. 3” üzerine yapılmış ilginç bir röportaj var.

“Sinema dünyasında son onyıllarda bir tabula rasa (boş sayfa) arzusu var 

diyor Alman yönetmen:

Çünkü elimizdeki bu berbat şeyi onaramıyoruz; o yüzden her şeyi yok etmemiz gerektiğini düşünüyoruz. Dünyanın yeniden temiz olduğu birçok distopik filmimiz var”.

Şu sözlere dikkat: 

Bu, her şeyi temizlemeye yönelik faşist bir vizyondur. 

Tıpkı Albert Speer’in Berlin mimarisi gibi. 

Bence bizim kendimizi yeniden onarmamız gerekiyor; kırık olan şeye tekrar bakmamız gerekiyor.”

Onarmak, geçmişi reddetmek değil, onunla yüzleşip yeniden anlam vermek. 

Kırılmış bir şeyi çöp gibi görmemek, onunla ilgilenmek. 

Tıpkı Japonların “kintsugi” sanatı gibi—Kırık yerleri altınla birleştirmek. Çünkü kırık yerler, hikâyenin en değerli bölümü olabilir.

İnsan da böyledir. 

Biz insanlar, tamir edilebiliriz. Hatalarımız düzeltebiliriz. 

Bazen bir cümleyle, açıklıkla, bazan suskunlukla. 

Kapitalist bir dünyada yaşıyoruz ve her şey bozulduğunda, onu atıyoruz” demiş Petzold, “Bir şeyi onarmak için, onu onarmaya yönelik bir saygıya sahip olmalısın. Ruhu ve zihni anlamalısın.”

Yıkmak kolaydır; bir duyguyu, bir hayatı, bir şehri bile. Utanç içinde görüyoruz.

Ama onarmak; sabır, emek ve sevgi ister. Ve belki en çok cesaret.

Ona dokunmak, onu dinlemek, ona yeniden inanmak.

Toplumlar da öyle.

Güney Afrika’nın Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu şunu gösterdi:

İyileşmek, unutmakla değil, hatırlamak ve konuşmakla mümkündür.

Hegemonik söylem, değişimi hep dışarıda aratıyor bize.

Yeni sistem, yeni lider, yeni beden, yeni kimlik. Yeni dünya.

Ama bu, eskiye bakmayı, ondan öğrenmeyi, onu onarmayı unutturuyor.

Ve biz, unuttukça, aynı hatayı yeniden kuruyoruz.

Sadece daha parlak ekranlarda.

Christian Petzold’un “Mirrors No. 3” filmi için, “yas ve yerine geçme duyguları arasında sessiz bir büyü gibi süzülüyor; iyileşmenin bütünleşmek mi yoksa geride bırakılan boş biçimi doldurmak mı olduğunu sorguluyor” diye yazmış bir başka film eleştirmeni.

Bugün her şey değişsin diye bağıran bir dünyada belki en radikal şey şudur:

İnsanı onarmak.

Belki ‘devrim’ dediğimiz şey de, birbirimize daha dikkatli bakmakta gizlidir.

ÇOK OKUNANLAR