Brüksel Sabahında Adalete Yürümek
07 Haziran 2025

Brüksel’de serin, gri bir sabah. Yağmur çiseliyor.

Henüz şehir tam uyanmamışken, ben Avenue Louise boyunca mahkeme binasına doğru yürüyordum.

Yarım saatlik ama yarım asır gibi gelen bir yürüyüştü bu.

Aslında bir ömrün muhasebesi gibiydi.

Bir yol değil, bir yüzleşmeydi. Çok derin bir hesaplaşma.

Adımlarım sessizdi ama zihnimdeki sorular gürültülüydü:

Ne söyleyeceğim?

Nasıl söyleyeceğim?

Ve en önemlisi: Niçin buradayım?

Yol boyunca konuşmamı zihnimde tekrar tekrar kurdum.

Fransızca cümleler… ama mesele dil değil, yürekti.

Çünkü söyleyeceklerimin tercümeye ihtiyacı yoktu.

Onlar evrenseldi.

Konuşmamı üç temel değerin üzerine inşa etmiştim:

Manevî bütünlük. Sadakat. Güven.

Bu üç ilkeye hep sıkı sıkıya bağlı kaldım.

Elbette hatalarım da olmuştur, herkes gibi.

Ama bu değerler benim yaşam pusulam, insanlık ölçüm, karar terazim oldu.

Bazı insanlar bu değerlere kör kalabilir.

İntikam, hırs ya da para uğruna sizi en derinden yaralayabilirler.

Ve öyle bir an gelir ki artık “kol kırılır, yen içinde kalır” demek yetmez.

Çünkü suskunluk sadece sizin vicdanınızı kemirir.

O zaman sessizlik değil, söz gerekir.

Doğruyu söylemek gerekir.

Avukatım teknik olarak çok güçlü bir savunma sundu.

Haklı olmanın dayanılmaz üstünlüğünü tüm hücrelerimde hissettim.

Ama bir noktada kendi sesimle, kendi sözümle, kendi duruşumla konuşmak zorundaydım.

Çünkü mahkemenin soğuk duvarları arasında, insan bazen yalnızca bir davayı değil, onurunu ve inandığı değerleri savunur.

Hâkim beni de, karşı tarafı da dikkatle dinledi.

Ve evet — tıpkı birçok ülkede olduğu gibi — Belçika’da da adalet sistemi yavaş işliyor.

Ama yine de işliyor.

Ve bazen yalnızca dinlenmiş olmak bile, insanın içinde yıllardır taşıdığı ağırlığı hafifletmeye yeter.

Karar bir ay sonra yazılı olarak açıklanacak.

Ama benim için asıl karar, o gün o salonda, kendi içimde verildi.

Bu süreç bana ne öğretti?

Ve belki bir başkasına da neyi öğretmeye çalıştım?

•Adalet, yalnızca hukuki bir sonuç değil, vicdanî bir duruştur.

•Manevî bütünlük, dışarıda başka, içeride başka olmamaktır.

•Sadakat, sadece başkasına değil, kendine ve kendi sözlerine bağlı kalmaktır.

•Güven, bir kez verildiyse, kıymeti bilinmeli; suistimal edilirse karşılıksız bırakılmamalıdır.

•Ve belki en önemlisi:

Hesap verebilirlik.

İnsan hata yapabilir — bu fani dünyanın doğasında vardır bu.

Ama asıl mesele, o hatanın arkasında durup yaptığının sorumluluğunu alabilmek, bir daha tekrarlamamak ve bununla yüzleşebilmektir.

Bu, yalnızca hukuka değil; hayata, insanlığa ve hakikate duyulan saygının ifadesidir.

Ben yalnızca bir ders almadım bu süreçte.

Bir ders de vermeye çalıştım.

Anlayan olur, olmaz…

Ama ben üzerime düşeni yaptım.

Ve son olarak şunu fark ettim:

O sabah sadece bir mahkeme salonuna değil, kendi geçmişime, kendi değerlerime ve kendi insanlığıma yürüdüm.

Ve o yürüyüşte, her adımda biraz daha güçlendim.

Bazı dönüşümler başkasının pişmanlığıyla değil, sizin dik duruşunuzla başlar.

ÇOK OKUNANLAR