‘Defter malumatlarına’ devam!
“Jurnal” kitap/defterin en son sayfasında şunlar yazılı:
“Beyaz Koleksiyon”
Gallimard Yayınevi’nin Fransız edebiyatından oluşan geniş koleksiyonudur.
“Blanche” (Beyaz) Haziran 1911’de Nouvelle Revue Française (NRF) (Yeni Fransız Edebiyatı) Yayınları ile doğdu.
Krem rengi, siyah ve kırmızı çizgili kapağı, André Gide, Jean Schlumberger ve Gaston Gallimard’ın gözetiminde yayımlanan ilk üç kitabı kapsıyordu.
Bu üç isim genç edebiyat ve eleştiri dergisinin yayın masasını canlandırmak amacıyla bir araya gelmişlerdi.
Peki bu koleksiyon kapağının gerçekte beyaz olmaması göz önüne alındığında ne ölçüde beyazdır?
“Blanche” adı, bir ayırt edicilik iradesi taşır: Parlaklığı ve dengeli beyazlığıyla, dönemin yaygın üretiminde görülen sarımsı yüzeylere karşı bir tezat oluşturur.
Bu anlamda, süsleyici fazlalıklardan arınmış bir beyazdır.
“Bu girişimden (ve tipografisinden) edebiyatın olağanüstü bir arınmasını bekliyorum,” diye açıklamıştı André Gide 1911’de Paul Claudel’e.
NRF’nin kurucularının niyeti, estetik, mezhepsel ya da ideolojik hiçbir ortodoks düşünceye bağlı olmadan, tamamen edebi yaratım için ayrılmış bir yuva kurmaktı – tüm çeşitliliğiyle. “Blanche” bu amacı taşır ve her bireyi karşılayabilecek kadar sade bir alan sınırları çizer. On yıllar boyunca yapılan bazı ufak ayarlamalara rağmen, Gallimard Yayınları tarafından asla terk edilmemiştir ve yayınevinin büyük edebiyat koleksiyonu olmaya devam etmektedir.
“Blanche”’ın atanmış bir yöneticisi yoktur: Programı, artık oluşturduğu olağanüstü içerik gibi, yayınevinin yaşamıyla, okuma komitesinin seçimleri ve orada ifade edilen zevklerle yakından bağlantılıdır. Romanlara, öykülere, tiyatro ve şiir eserlerine, denemelere, otobiyografik metinlere ya da mektuplara ev sahipliği yapabilir.
“Blanche” koleksiyonunun kapağı, NRF’ye ait olan bu kolektif entelektüel serüvenin tipografik bir beden bulmuş halidir.
Meraklısı için:
“Blanche”, Gallimard’ın Fransız edebiyatı ve eleştirisine dair geniş koleksiyonudur ve ilk başlıkları 1911’de Éditions de la Nouvelle Revue Française’den çıkmıştır.
Yüzyılın başındaki yayıncıların ürettiği parlak ve düz tonlarla tezat oluşturan krem rengi kapak kartından dolayı bu isimle anılmıştır. Okuma komitesinin tercihlerinin bir ifadesi olan bu eserin hiçbir zaman belirlenmiş bir yöneticisi olmamıştır. 1950’ye kadar “Blanche” koleksiyonunda Gallimard koleksiyonundan önemli yabancı başlıklar da yer alıyordu; bu koleksiyon 1931’den itibaren lüks baskılar olarak orada yer almaya başladı.
Başlangıçta Jean Schlumberger tarafından tasarlanan “NRF” logosuna ek olarak, bu koleksiyonun grafiksel temeli —iki kırmızı bordürü çevreleyen siyah bir bordür— 26 Mayıs 1911’de yayınlanan ilk başlığı Otage de Paul Claude olan Editions de la Phalange’dan esinlenmiştir.
Çağdaş Fransız yayıncılığının tarihinde benzersiz bir örnek olarak, genel formatlar onyıllardır çok az değişti.
Krem kapak rengi 1980’lerde parlak lamine açık sarıya dönüştü ve 1990’larda tekrar krem rengine döndü.
Kapak 2024 yılında iki göze çarpmayan değişikliğe uğradı: Geleneksel olarak siyah olan “NRF” logosu da kırmızıya döndü, yazarın adı ise daha görünür hale geldi, boyutu neredeyse iki katına çıkarıldı ve kalın yazı tipine geçildi.

Jean Dutourd’un Pazartesi Öğle Yemeği : Solda, Ocak 1980’de yayınlanan baskı; sağda, Aralık 2024’te yayınlanan baskı. Başlık artık büyük harflerle, “NRF” logosu kırmızıya döndü ve yazarın adı daha büyük karakterlerle
Paul Claudel’in “L’Otage” (Rehine) adlı eseri, 1911 yılında yayımlanmış üç perdelik bir tiyatro oyunudur ve yazarın “La Trilogie des Coûfontaine” (Coûfontaine Üçlemesi) adlı serisinin ilk parçasıdır.
Bu oyun, Fransız aristokrasisinin devrim sonrası çöküşünü ve bireylerin inanç, sadakat ve aşk gibi değerlerle yüzleşmesini konu alır. Özellikle Sygne de Coûfontaine karakteri üzerinden, kişisel fedakârlıklar ve politik baskılar arasındaki çatışmalar işlenir.
“Éditions de la Phalange” ise, 1906-1939 yılları arasında Jean Royère tarafından yönetilen bir Fransız edebiyat dergisi ve yayınevidir.
Bu yayınevi, sembolist ve modernist akımların önemli temsilcilerinin eserlerini yayımlamıştır. Paul Claudel’in “L’Otage” adlı eserinin bu yayınevinden çıkmış olması, eserin dönemin edebi çevrelerinde ne denli etkili olduğunu gösterir.
Geçen yılbaşı bir başka defter hediyem, bana yazarken onu düşündürmesi temennisiyle Ozan’dan gelen zeytin yeşili kapaklı bir Moleskine idi.
Moleskine defterlerinin neredeyse iki yüz yıllık bir geçmişi var.
İlk olarak ‘esin perisini kaçırmak istemeyen’ Fransız şairler için çıkarıldığı sanılıyormuş.
Geçtiğimiz iki yüzyıldan beri Van Gogh, Picasso, Ernest Hemingway, Bruce Chatwin gibi birçok sanatçı ve düşünür tarafından kullanılmış.
Kelime anlamı ‘köstebek derisi’.
O tanınmış defter de bir “manifesto” ile, zaman ötesi bir insanlık geleneğinin
-şimdilik- hepimizin bildiği bir şeyin unutulmamasını diliyor: El yazısının.
Manifesto bu kez defterin ilk sayfasına yazılmış.
Manifestomuz
“Moleskine olarak, el yazısının insan medeniyetinin zamansız ve güçlü bir ifadesi olduğuna inanıyoruz; insan dehasını açığa çıkarmak ve okuryazarlığın ve bilginin gelişimini ve paylaşımını teşvik etmek için güçlü bir eylemdir.
El yazısı hem evrensel hem de derinden kişiseldir.
Gerçek benliğinizi ifade etmenin düşünceli bir yoludur ve başkalarıyla çok samimi ama evrensel olarak erişilebilir bir şekilde bağlantı kurmanın da yoludur.
Kalemi kâğıda koyun ve benzersiz sesini serbest bırakın.”
Hızın ve bir şeyleri fazla alelacele değiştirmek hırsının kutsandığı (Digital) dönemde, kendi geleneklerini korumak isteyen iki özgün defterden birkaç not ve yalın dilek aktarmaya çalıştım.
Gözümüz yürürken bile pazara sürekli yenisi sürülen akıllı telefonlarda, aklımız yapay zekânın evreninde, parmaklarımız güne uygun olarak klavyelerde koşuştururken, yazdıklarımın biraz yavaşlamayı düşündürmesini ümit ediyorum.