Erica Jong’un “Uçuş Korkusu”nu 77 kışında okudum. Aydın Emeç’in e-yayınları basmıştı.
Simone de Beauvoir’ın ‘Feminizm Üzerine’ ünlü konuşmasından (1967) , kitaplarından haberi olmayanlar için henüz yeni bir kelimeydi, ‘Feminizm’.
Bir güncel kavram olarak giderek bir ‘ideoloji’ye dönüşmeden önce, Jong’un romanlarıyla, onun kadın cinselliğiyle ilgili yazma korkusuzluğuyla bizde de popülerleşmeye başladı.
Henüz Kadınca Dergisi ve Duygu Asena’nın kitapları ve kadın hakları hareketi ortada yoktu.
Kitap evde, bakamıyorum, ama mealen ondan şöyle bir bölüm kalmış belleğimde:
Hayatı içinde ne olduğunu bilmediğimiz bir keke benzetiyordu romandaki kadın. “Bazan ağzınıza hoş bir kuru meyve gelebilir, bazan sert bir kabuk veya acı bir şey; siz iştahla yemeğe devam edeceksiniz.”
Kızının ünlü yazar annesi hakkında yazdığı yeni kitap üzerine geçen hafta Alexandra Alter tarafından The New York Times’ta yayımlanan, makalenin özeti şöyleydi:
“Molly Jong-Fast’ın, annesinin demansa sürüklenen çöküşünü ve birlikte geçirdikleri hayatı acımasız bir açıklıkla anlattığı bu kitap, sadece rollerin tersine dönmesinden ibaret.”
Molly Jong‑Fast, annesi, 1973’te yayımlanan Fear of Flying (Uçuş Korkusu) ile tanınmış feminist yazar Erica Jong’un o acımasız hastalıkla mücadelesini ve adım adım çöküşünü ele alıyordu.
Alter’e göre, “O, annesiyle ilişkisini ‘hesaplaşma maratonu’ olarak tanımlasa da, aynı zamanda bir ağıt gibi içten ve sevgi doluydu” yazdıkları.
“How to Lose Your Mother”da, annesi ile karmaşık ilişkisini dürüst ama sivri bir dille anlatıyordu.
Aktarmaya çalıştığı, annesinin gölgesinde büyümenin, bir yazar ve birey olarak kendi kimliğini bulmaya çalışmanın zorluklarıydı.
Erica Jong’un 1973’te yayımlanan cesur romanı Fear of Flying, feminist hareketin simgelerinden biri olmuştu ama Molly’nin hayatında da büyük bir etki bırakmıştı.
Kızının yazdığı anılar, hem annesinin kamuya açık kişiliğiyle hem de özel yaşantılarıyla yüzleşme niteliğindeydi.
Molly Jong-Fast’ın kitabı duygusal olduğu kadar dürüst, acımasız ama sevgi doluydu.
Annesin yıldızlığı kadar savunmasızlıklarını da gözler önüne sererken, aynı zamanda bir vedanın incelikli ve yürek burkan bir ifadesine dönüşüyordu.
Kitabın en sarsıcı satırlarından biri şöyleydi:
“ ‘Kötü bir kızım’, diyor bize defalarca, ama aslında elinden gelenin en iyisini yaptığı oldukça açık.”
Bu cümle, Molly’nin annesine karşı hissettiği ambivalans’ı(çelişkili duygular bütününü) açıkça ortaya koyuyordu.
Demansla mücadele eden bir anneye bakmak, geçmişte çözülmemiş tüm yaraları da gün yüzüne çıkarıyor, suçluluk, yorgunluk ve sevgi aynı tabakta servis ediliyordu.”
Molly Jong-Fast’ın bu kitabı, özellikle yaşlanan ebeveynlerle uğraşan, annesiyle yarım kalmış bir diyaloğu olan herkes için çarpıcı olabilir.
“Anlatının içtenliği, okuru kendi aile geçmişiyle yüzleşmeye çağırıyor” deniyor.
Bazan en zor vedalar, en derin kabulleri doğurur.
Ve bazen bir annenin kaybı, ilk defa gerçekten “kim olduğumuzu” duyumsamıza neden olur.
Molly bu boşlukla, bir yandan annesine bakıcılık yaparken, diğer yandan geçmişin enkazını kaldırarak baş etmeye çalışıyor.
Kitabı henüz görmedim.
Ama hissettiğim şu:
How to Lose Your Mother, Molly Jong-Fast’ın annesiyle ilişkisini anlatırken, okuru da kendi ebeveynlik hikâyesine, yaralarına ve suskunluklarına bakmaya çağırıyor.
Kırık bağların, bitmemiş konuşmaların ve her şeye rağmen duyulan sevginin hikayesi.