Türkiye’nin kendi üreteceği Kaan uçaklarını bir başka ülkeye satmak için anlaşma imzalamış olması öyle herhangi bir ticari anlaşma sayılamaz.
Bu anlaşma, Türkiye’nin savaş uçağı üretiminde tamamen başka bir lige yükselmesi anlamına geliyor artık.
Dünyada savaş uçağı üretebilen çok fazla ülke yok. Ürettiğini kendi silahlı kuvvetlerinin dışında başka ülke ordularına satan ülke sayısı da çok fazla değil.
Savaş uçağı üretmek, sıfırdan alıp yeni bir uçak tasarlamak çok masraflı bir şey. Biz Türkiye’de Kaan’a bugüne kadar harcanan parayı bilmiyoruz ama bir örnek olarak söyleyeyim, Amerika’nın üretmeye karar verdiği yeni savaş uçağı F-47 için 20 milyar doları aşan bir bütçe kullanacağı açıklandı. Bu, uçağın geliştirilme maliyeti, üzerine üretim maliyetleri de binecek.
Bu kadar büyük harcamalar gerektiği için de savaş uçağı üretiminde bir konu çok önemli: Bu uçağı kendi ülkeniz dışında ülkelere de satabilmelisiniz ki, sürdürülebilir bir ekonomik düzen kurabilin ve aynı uçağı ileride daha gelişmişiyle değiştirme şansınız olsun.
Tam bu yüzden uzun zamandan beri dünyada ortak üretim projeleri var. Örneğin, Türkiye’nin son dakikada dışlandığı F-35 projesi aslında neredeyse bütün NATO’nun birlikte yaptığı bir proje. Benzer şekilde şimdi Türkiye’nin satın almak istediği Eurofighter uçakları da Avrupa ülkelerinin ortak projesi.
Ortaklıkların önemi şu: Bu sayede hem finansman/sermaye sorunları hafifliyor, yük paylaşılıyor hem de bir anda ortak sayısı kadar müşteri de bulunmuş oluyor.
Türkiye bu yola tek başına çıktı ve son derece başarılı bir tasarımla bir prototipi üretti, bu uçak uçtu da üstelik.
İşte bu gösteri sayesinde birden bire Kaan dünyanın radarına girdi. Pek çok ülke, bu uçağa ortak olmak istiyor ve Türkiye de tekliflere kapalı değil.
Kaan uçağının güzelliği şu olacak: Bir yandan NATO standardında ve 5. nesil ve ötesi bir uçak olacak, bir yandan da potansiyel alıcı ülkelerin ABD’ye bağımlılığını azaltacak. Yani dünyada hiçbir ülke Türkiye’den Kaan satın aldı diye Amerikan ambargosuna girmeyecek.
Şimdi Endonezya, 48 + 12 uçak opsiyonlu bir alım anlaşmasını imzaladı. Bir anda 60 uçak birden satmak az şey değil. Endonezya ile bazı off-set adı verilen anlaşmalar da yapıldığı anlaşılıyor. Geçmişte Türkiye büyük silah alımlarında Amerika ile bu anlaşmaları imzalardı, ‘Sizden o kadar şey alıyoruz, biraz da siz bizden alın’ anlamına gelen bu anlaşmaların Türkiye’de sanayiye çok faydası olduğunu biliyoruz.
Burada şaşırtıcı olan şey şu: Geçmişte pervaneli uçak üreten bir ülke olan Türkiye, dünyanın jet motorlara geçmesiyle birlikte bu alandan üretici olarak çekilmiş, pasif bir alıcıya dönüşmüştü.
Bunca on yıllık aranın ardından Türkiye’nin hem jet motoru yapmak hem de jet motorlu savaş uçakları ve İHA’lar yapmak istemesi çok geç kalmış olmakla birlikte yine de büyük bir sıçrama. Daha şaşırtıcı olanı bu sıçramanın oldukça kısa zamanda başarılmış olması.
Kaan’ın şu an için en önemli eksiği yerli jet motoru. Ama bu motorun halen geliştirilmekte olduğunu biliyoruz. Motor Türkiye tarafından geliştirilip uçağın üzerine takıldığında tam bağımsızlık da gerçekleşmiş olacak, kendi yaptığınız uçağı birilerine satmak için kimseden izin almanız gerekmeyecek.
Burada tabii söylemeden geçmememiz gereken bir şey, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın baştan beri savunma sanayiine verdiği önem ve bunun için anlamlı bir eko sistem yaratma konusunda çabaları.
Türkiye’de savunma sanayisi dediğimizde aslında ne denli büyük olursa olsun Kaan gibi tekil başarılardan değil, ortaya çıkarılan topyekûn ekosistemden söz etmek lazım. Bu ekosistemin yaratılması sayesinde aynı anda hem roket, hem İHA hem fırtına obüsü hem radar hem haberleşme ekipmanı hem lazer silahları yapan bir ülkeyiz. Burada önemli olan o ekosistemin alıcı ile üreticileri aynı platform üzerinde buluşturmuş olması ve alıcının alımlarını içeriden yapmakta kararlı olması.