Eylem Kaftan’ın yönetmenliğini üstlendiği “Fısıldayan Duvarlar” belgeseli 1960’larda New York’ta başlayan Burhan Doğançay’ın sanat yolculuğunu merkeze alıp usta ressamın hayatını konu ediniyor.
Doğançay’ın kolaj tekniğinin sinema diline de yansıtıldığı belgesel, genç Türk sanatçının yabancı ülkede yer edinme çabasından dünyanın önemli ressamlarından biri haline gelme yolcuğunu konu ediniyor.
İlk gösterimi İstanbul Modern’de bir galayla gerçekleştirilen belgesel, “44. İstanbul Uluslararası Film Festivali” belgesel kuşağı bölümünde de dünya prömiyerini yaptı.
Belgesel, 1960’lardan 2000’lere toplumsal değişim rüzgarlarını Doğançay’ın resimleriyle ifade ederken, sanatçının 114 ülkede çektiği fotoğrafları da ilk kez izleyiciyle buluşturuyor.
Görüntü yönetmenliğini Philipp Pfeiffer’ın üstlendiği “Fısıldayan Duvarlar”ın özgün müzikleri ise Redd grubunun solisti ünlü müzisyen Doğan Duru imzasını taşıyor.
“Burhan Doğançay’ın stüdyo olarak da kullandığı dairesinde, çeşitli müzelerde çekimler yaptık”Eylem Kaftan, AA muhabirine, sanatçının mirasını ölümsüzleştirmeye kendini adayan hayat arkadaşı Angela Doğançay’ın belgeselin başkarakteri olarak öne çıktığını, Burhan Doğançay’ın sanat yolculuğunun yanı sıra Angela’yla tanışma, aşk hikayeleri ve bir ömür boyu süren sanatsal ve duygusal birlikteliklerinin hikayenin merkezinde yer aldığını söyledi.
Angela Doğançay ile 1-2 ay senaryo üstünde çalıştıklarını belirten Kaftan, şunları anlattı:
“Ben belgesel bile olsa sete girmeden önce çok detaylı senaryolar yazarım. Bunun için birkaç aylık çok yoğun araştırma ve yazma sürecim vardır. Arkasından filmin ruhuna uygun ekip oluştururum. Alman görüntü yönetmeni Philipp Pfeiffer’la beraber New York’a gittik, 1-2 haftalık çekimler gerçekleştirdik. Burhan Doğançay’ın stüdyo olarak da kullandığı dairesinde, çeşitli müzelerde çekimler yaptık. Daha sonra İstanbul’da da 1-2 haftalık çekimlerimiz oldu. Kurgu da yaklaşık 6 ay sürdü. Kurguyu bu sefer kendim yapmayı tercih ettim. Aslında ben kurgudan geliyorum ama yıllardır hiç kendi projemi kurgulamamıştım. Fısıldayan Duvarlar’ın kurgusunu yapmaktan da büyük keyif aldım.”
“Karşımda olağanüstü bir sanatçı vardı”
Kaftan belgeseldeki idolünün fotoğrafçı ve sinemacı Agnes Varda olduğunu dile getirerek, “Onun her hikayesinde özgün sinema dili, bir anlatım yaratması beni çok etkiler. Çok değişik, eğlenceli ve çok orijinal anlatımları vardır. O anlamda çok kafa patlattım. Bunu nasıl orijinal belgesele dönüştürebilirim diye düşündüm. Karşımda olağanüstü bir sanatçı vardı. Sanat tarihine imzasını atmıştı. Bunu da kendine özgü dille yaratmıştı. Onun kolaj tekniğini belgesele nasıl adapte edebilirim diye düşündüm.” ifadelerini kullandı.
Doğançay’ın sanatında sokaklardaki ve duvarlardaki farklı malzemeleri bir araya getirerek yeni eser oluşturduğunu aktaran Eylem Kaftan, bu malzemelerin bazen çok gündelik, sıradan bir oto tamircisinin lastiğinden, anahtarlık, bir dükkanda asılı kurutulmuş biberler, kırık kapı ve gazete kupürlerinden olduğunu anlattı.
Kaftan, belgeselde hayatla sanat arasında gidip gelen bir dil yaratmaya çalıştığını vurgulayarak, “Elimde son derece zengin arşiv malzemesi vardı. Biraz onun o oyuncaklı, bilmeceli, merak ettiren eserlerini anlatımımda kullanmaya çalıştım. Aynı şekilde fotoğrafçılığı da var. New York’taki Brooklyn Köprüsü’nde 1980’li yıllarda çektiği fotoğrafları kullanarak köprünün bugününe gittim. Mekanda fotoğrafla şimdiki zaman arasında paralellikler kurmaya çalıştım. Umarım becermişimdir.” dedi.
Burhan Doğançay’ın fotoğrafçılık yönünün çok bilinmediğinden de bahseden Kaftan, şunları kaydetti:
“Doğançay aynı zamanda çok orijinal bir fotoğrafçı. 1970’li yıllardan itibaren daha önceden aşık olduğu duvar resimlerinin daha da derinine inmek için dünyayı gezmeye karar veriyor. Elinde fotoğraf makinesiyle 114 ülkeyi geziyor ve burada on binlerce slayt çekiyor ve bu slaytların daha önce gün yüzüne çıkmamış versiyonlarını filmde kullandık. Bunları farklı coğrafyalardaki insan ve duvar manzaralarıyla paralel olarak kurgulamak bana çok keyif verdi. Filmin en sevdiğim bölümlerinden biri oldu. Sinemada bu siyah beyaz fotoğrafların hipnotize edici bir tesiri oluyor. Onu tanıyanlar ve bu yönünü hiç bilmeyenler için heyecan yaratacaktır diye düşünüyorum.”
Imagine India Festivali’nde “En İyi Belgesel” kategorisinde aday gösterildi
Eylem Kaftan, Doğançay’ın Brooklyn Köprüsü’nün bugüne kadar çekilmiş en güzel, en özgün fotoğraflarını çektiğine dikkati çekerek, “1980’lerde Brooklyn Köprüsü’nün tadilatta olduğu bir dönem var. Doğançay, köprünün tepesine çıkıp son derece tehlikeli harekette bulunarak orada hayatlarını riske atarak çalışan işçileri fotoğraflıyor. Köprünün üstten görünümünü ağlar içinde fotoğraflıyor. ‘Gökyüzünün Kovboyları’ isimli fotoğraf serisi var. Burada büyük köprüleri ve görkemli gökdelenleriyle bildiğimiz New York’u inşa eden asıl kahramanlar, göçmenler, Mohawklar, Amerika’nın yerlilerini de gördüğümüz siyah-beyaz çok etkileyici fotoğraflar da var filmde.” ifadelerini kullandı.
Belgeselin eylül ayında İspanya’da Imagine India Festivali’nde de gösterileceğini, burada “En İyi Belgesel Adayı” olarak yarışacağını aktaran Kaftan, daha sonra Hırvatistan ve bazı ülkelerde gösterime gireceğini, Türkiye’de de festival yolculuğuna devam edeceğini bildirdi.
Uzun metraj film projeleri hakkında da bilgi veren Kaftan, kadın hikayeleri üzerine yoğunlaştığını ifade ederek, sözlerini şöyle tamamladı:
“Kadın hikayelerinin yanı sıra doğa insan çatışması, insanın yeryüzündeki varoluşuna dair sorunlar, daha felsefi temalar da radarıma giriyor. Zaten bütün filmlerimde felsefe, sosyoloji alt metinleri var ama felsefe mezunu olduğum için mutlak doğruları sorgulayan, daha katmanlı hikayeler yaratmaya çalışıyorum. Kültür ve Turizm Bakanlığı ve TRT destekli bir projenin bütçesini tamamlama sürecindeyim. ‘Gerçek Bir Kadın’ isimli, benim kişisel hikayeme dayanan bir hikaye. Onun çalışmalarını yürütüyorum. Bir de “Kovan 2″nin senaryosunu yazdım. Şimdilik çalışma başlığı ‘Kraliçe Arı.’ Şu an gündemimde bu iki proje var.”