Yüzücü
15 Haziran 2025

Yazar John Cheever’ın “The Swimmer” başlıklı hikâyesi, 18 Temmuz 1964’de New Yorker dergisinde yayınlandı. Konu son derece ilginçti. Orta ve orta üstü sınıfların yaşamakta olduğu bir sitede evi bulunan adam, komşularının havuzlarında birbiri ardına yüzerek kendi evine varabileceğini düşünür ve bunu uygulamaya koyar. Havuzundan geçtiği her ev hakkında yapılan tanımlamalar ve çarpıcı sonu ile tüm hikâye durmadan tüketim yapmanın kendilerini daha iyi, daha güçlü yaptığını düşünen orta sınıfların aslında yaşadıkları içten çürümeyi anlatıyordu.

Bir havuzdan geçilerek diğeriyle devam edilip hedefe ulaşmak gibi görsel açıdan fantastik boyutlar taşıdığından ve yüzme rolleriyle tanınan Ethel Merman’ı “güzel vücudundan başka işe yaramaz” diye tanımlamış olan ünlü film eleştirmeni Pauline Kael’in “Fine Specimen of Hunkus Americanus” (İri Kıyım Amerikan Erkeğinin En İyi Örneği) olarak tanımladığı Burt Lancaster’ı film boyunca sadece mayosuyla gösterme “avantajına” sahip olduğundan filmin mutlaka çekilmesi gerekiyordu. Filmi 1968 yılında evli çift Frank Perry (yönetmen) ve Elanor Perry (senarist) çektiler.

Ortaya çıkan film bence gerçeküstü bir şaheserdi ama insanlar Pauline Kael’in dikkatini çektiği türde lüzumsuz konulara fazla konsantre olduklarından filmin aslında bir şaheser olduğu uzun süre anlaşılamadı ve kıymeti bilinemedi. Başta sinemalarda fazla iş de yapmadı. Bunun üzerine filmin starı olan Burt Lancaster, “Keşke bu filmi Francois Truffaut gibi bir direktör çekseydi,” diye de konuşmuştur.

Evet, tabii ki Burt Lancaster sporcu olduğundan Ethel Merman gibi güzel vücutluydu ama o sadece seksi olmasıyla var olmayacak kadar da iyi bir aktördü.

Uzun yıllar önce izlediğim filmin etkisini hâlâ üzerimden atamadım. Bugüne kadar, orta sınıfların içten içe çürümekte olduklarının farkında olmadan sadece gündelik tüketimlerine konsantre olarak günü kurtarmaya çalışmalarının onları nasıl acı bir sona götürdüğünü bu kadar iyi anlatan bir film daha yapılamadı.

Lancaster, komşularının havuzlarından evine doğru yüzme maratonunun aşamalarında bir evde eskiden kur yaptığı genç bir kızla karşılaşır, kıza yeniden kur yapmaya çalışınca kız ondan kaçar ve Burt Lancaster karakteri ilk kez artık yaşlanmış olduğunu fark eder. Bizler gündelik kaygılarla uğraşırken aslında farkında olmadan eskimekteyizdir.

Gerçi o yüzmeye bir yaz gecesi bir evdeki partide başlamıştır ama başka havuzlara geçtikçe mevsimler de değişmeye başlar, hava soğur ve rüzgârlı olur. Aslında saatler değil yıllar geçmektedir. Bir başka evin bahçesine geldiğinde orada havuzun boş olduğunu görür. Evin çocuğu kendisinin yüzme bilmediğini söylediğinde adam ona boş havuzda da yüzme denemeleri yapabileceğini (yani aslında hayaller ile yaşamasını söyleyip) oradan ayrılır ama tam yan komşunun havuzuna atlarken son defa çocuğa dönüp baktığında onun boş havuzun trampleninde olduğunu görür (boş hayallerin sonu kötü olur deniliyor) ve hemen dönüp boş havuza atlamadan önce çocuğu oradan indirir. Bu, aşırı tüketim ile hayatı götürebileceklerine inanmış olan orta sınıfların aslında hayat hakkında kendilerine nasıl yalanlar söylediklerini anlatan bir sahneydi. Daha sonra çıplak yaşam tarzını (nudity) benimsemiş bir çiftin evinin havuzunda yüzerken, onların böyle bir hayat tarzının marjinalliğiyle aslında kendilerini kandırdıklarını görür.

Bu gibi gözlemlerden sonra havuzlardan geçe geçe kendi evinin bahçesine geldiğinde bahçenin bakımsız olduğunu, kız çocuklarının oynaması gerektiği tenis kortunun yapraklarla dolu olduğunu ve zeminin dökülmeye başladığını görür. Havuzlarında da su yoktur ve ev harabeye dönüşmek üzeredir. Yani adam hayat hakkında söylediği yalanlar ile kendisini kandırarak yaşamını sürdürmeye çalışmıştır ama hayat acımasız ekonomik ve sosyal gerçekleriyle ailelerin dağılmasına ve onlar etrafa aksine bir görüntü verseler de yenilmelerine sebep olmaktadır. Adam bu acı gerçeği iş işten geçtikten, kendi evine vardıktan sonra görür ve hayatın acı gerçekleriyle yüzleşir.

ÇOK OKUNANLAR