Güneşin batışı
18 Haziran 2025

Sanatın tüm bu diğer sanatlarla etkileşim içinde birlikte gelişebilmesi için elverişli bir ortamın bulunabilmesinin ne kadar da önemli olduğunu daima ifade ederim. Benim için ortam denilince sosyoekonomik koşullar ve sınıfsal dengeler gibi makro dengelerin değil aksine daha mikro diyebileceğimiz düzeyde etkili olabilecek kafe ortamı gibi küçük faktörlerin daha önemli olduğuna inanırım. hemen şaşırmayın ama 20. yüzyılda sanatın çeşitli dallarında modernin tanımını yapmaya başlayan Amerika’daki gelişmeleri, çöl ortamının kültürü besleyen gücünü anlamadan kavramak bence imkânsız.

Bir kafe kültürü var olmasaydı yeniliğe, gelişmeye elverişli ortam da olamayacağından, ne Paris’teki ne de Viyana’daki gelişmelerin olamayacağını düşündüğümden kafe kültürüne bu nedenle büyük önem veririm. Keza New Orleans şehrinin sunduğu canlı, önyargısız, eğlenceli ortam olmasaydı caz tarihi de belki hiç olamayacaktı. Yine klasik müzik dedikodusu, eleştirisi yapan yayıncılık da olmasaydı belki klasik müziğin gelişimi de bugünkü gibi olamayacaktı. Bu yüzden bir fikri, bir daldaki gelişmeyi anlatırken bunun yaşandığı ortamı karakterleriyle, dedikodularıyla detaylı anlatmaya hep özel önem veririm.

Geçmişe yolculukta, önemli Avrupa şehirlerinin koşulları yaratıcı insanların yaşadığı ortamlar olduklarından önemlidir. Paris ve Londra koşullarını kanalizasyon tarihini bilmeden anlamak bence imkansızdır . Amerika’da da yaratıcı düşünce ağırlıklı olarak büyük şehirlerin özgürlük, canlı tartışma, sanat dedikodusu ve çekişmeleri ortamında gelişti ama bence Amerika’yı Avrupa’dan ayıran önemli bir fark da vardı. O da Amerika’da tabiat koşullarının yaratıcı ortamı oluşturan en önemli belirleyici olabilmesiydi. 

Daha önce yeri geldiğinde çok anlattığım yazar Geoff Dyer bana çok ilginç gelen bir Amerika tespiti yapmıştır. Yazar New York’tayken bir gece sokağa çıktığında gökyüzüne bakar ve “New York’un gökyüzüne bakınca sadece o görüntüden bile ülkenin fiziksel olarak ne kadar da büyük, uçsuz bucaksız olduğunu, ıssız büyük alanlarla dolu olduğunu hissedebilirsiniz,” der. Bu, Amerika’nın özelikle batı yörelerinde var olan vahşi tabiatının ve çöllerinin varlığını bilmenin yarattığı bir duygu mudur yoksa büyüklük duygusuna yönelik o anda akla gelen şairane bir duygu mudur bilmem ama Dyer’ın o anda tespit ettiği duygu doğru ve önemlidir. Bence Geoff Dyer son derece farklı bir yaratıcılık ortamını tarif etmekteydi.

Amerika’daki bir sanatçı, o anda New York’ta zemin bir katta veya bir çatı katında diğer sanatçılarla birlikte çalışırken yaratıyor da olsa, çok büyük, uçsuz bucaksız bir ülkede olduğunun ve onun insanı için yarattığının bilincindedir bence. Ve bu bilinç, onun hem yaratıcı düşüncelerini hem de sanatını ciddi biçimde etkiler.

Bu özgün yaratma ortamının ve bilincinin kökeni bence Amerika’nın kuruluş günlerindeki ideolojisine bağlıdır. Ülke, Boston’dan başlayarak kurulurken, anayasası oluşturulurken bir de “Manifest Destiny” adlı ayrı bir metin çıktı ortaya. Bu metinde Amerika’nın geleceğinin ülkenin batısında olduğu yazıyor ve yaratıcı, maceracı, keşfetmekten korkmayan insanlara, “Batı’ya git genç adam,” deniliyordu. Daha sonra ise batıya göç başladı ve gerçek Amerikan kimliği ve kültürü de o göç sürecinde oluşturuldu. Bugüne kadar batı kavramının Amerikan insanının hayalindeki farklı yeri ve onun çağrıştırdığı vahşi ve uçsuz bucaksız tabiatta macera fikrinin kökeni kuruluş yıllarındaki o ideolojiye kadar gider.

Bugün ufukta batan güneş resmi veya fotoğrafı birçok insanda hüzün yaratır veya kaybedilmiş geçmiş büyüklüğü anlatan bir sembol olabilir. Örneğin bir İngiliz’e veya bir Japon’a batan güneş resmini veya fotosunu gösterin gücünü kaybetmiş imparatorluklarını hatırlarlar. Ama aynı fotoğrafı tarihini bilen bir Amerikalıya gösterirseniz o ise batıda batan güneşte umudu, gelecekte kurulacak büyük devleti görebilir. Bunun nedeni 19. yüzyılda Amerika’da ortaya çıkmış “Manifest Destiny” metniydi. Güneş de batıdan battığından, bu metni bilen herkes Amerika’da batan güneş resmini veya fotoğrafını gördüğünde batıyı işaret eden Manifest Destiny metnini hatırlayabilir ve içi umutla dolar. Batı bölgesi çölleriyle de meşhur olduğundan, Amerikan düşüncesinde çöl, genelde bazı filozoflarda oldu gibi, umutsuzluk, yıkım ve hiçliği çağrıştırmaz.

ÇOK OKUNANLAR