İnsan da devlet de, zorlukla karşılaşmadan gerçek gücünü keşfedemez.
Tarih boyunca en büyük sıçramalar; savaşlar, krizler, yokluklar ve düşmanlıklar sayesinde gerçekleşmiştir.
Bu yüzden şu tespiti gönül rahatlığıyla yapabiliriz:
Herkese bir düşman lazımdır.
Gerçek ya da kurgusal, dışarıdan ya da içeriden. Yeter ki sizi uyanık tutsun.
Zira rehavet ölümcüldür.
Eğer her şey yolunda gidiyorsa, alarm zillerini çaldıracak bir tehdit görünürde yoksa, insanlar da toplumlar da kendilerini kandırmaya başlar.
Gevşer.
Kendini tekrar eder.
Rotasızlaşır.
Devletler de Bireyler Gibidir: Tehdit Hissedince Harekete Geçerler
Bakın dünyanın en büyük kalkınma atılımlarına:
Japonya, İkinci Dünya Savaşı sonrası yıkımdan kalkarken bir daha diz çökmesin diye teknoloji devi oldu.
İsrail, çevresi tarafından tehdit edildiğini hissettikçe savunma sanayiinde dünya liderliğine yürüdü.
Güney Kore, Kuzey tehdidini sırtında taşıyarak hem toplumsal direncini hem de ekonomik dinamizmini büyüttü.
Türkiye de benzer dönemlerden geçti.
Kurtuluş Savaşı’nın acıları olmasaydı Cumhuriyet bu kadar dirençli doğar mıydı?
Ya da 1974 Kıbrıs Harekâtı sonrası uygulanan silah ambargosu olmasaydı, ASELSAN, ROKETSAN gibi yerli savunma devleri bugün var olur muydu?
Kriz olmadan reform gelmez.
Düşman algısı olmadan savunma sistemi uyanmaz.
Tehdit yoksa vizyon bile tembelleşir.
Fakat Yalnızca Düşman Yeterli Değildir: Bir Gerçek Dost da Lazım
Her zaman karşı saftan bir tehdit aramak sizi paranoyaya da sürükleyebilir.
Bu yüzden, sizi eleştirebilecek cesarette bir dostunuzun da olması gerekir.
Sürekli sizi övenler değil, gözünüze baka baka yanlış yaptığınızı söyleyebilen bir yoldaş.
Bugün şirketlerin, devletlerin ve liderlerin en büyük zaafı:
Etraflarında “gerçek” dost kalmamasıdır.
İşte bu yüzden kurumlar hata yaptığında kimse ses çıkarmaz.
Liderler yanlış kararlar alır ama alkış sesinden gerçeği duyamaz.
Toplumlar içe kapanır, kendi yalanına inanır.
Gerçek dost; sizi överken değil, uyarırken kıymetlidir.
Ve bazen, düşman kadar hayat kurtarıcıdır.
Türkiye Ne Yapmalı?
• Yapay düşmanlar üretmek yerine gerçek tehditlere hazırlıklı olmak.
Sistemik riskleri okumak, teknolojik bağımlılıkları azaltmak, iklim, enerji ve göç gibi alanlarda “kriz öncesi hazırlık” anlayışını benimsemek.
• Eleştiriye açık, iç muhasebesini yapabilen bir yönetim kültürü inşa etmek.
Kurumsal körlükle değil, eleştirel düşünceyle karar almak.
• Stratejik dengeyi tehditler ve fırsatlar arasında kurmak.
Ne her tehdit karşısında paniklemek, ne de her dostluğu koşulsuz kabullenmek. Soğukkanlı bir denge siyaseti artık zorunluluk.
Evet, herkese bir düşman lazımdır.
Ama düşman sadece sizi tehdit etmek için değil, sizi yeniden tanımlamak, yeniden kurmak ve yeniden güçlendirmek için vardır.
Tarih bunu tekrar tekrar gösterdi.
Fakat yalnızca düşmanla yaşanmaz.
Bir de sizi sizden koruyan, gerekirse yüzünüze hakikati haykıran dostlara ihtiyacınız vardır.
İşte o zaman, gerçekten ayakta kalabilir ve yol alabilirsiniz.