Buşehr Krizi: Yeni Bir Çernobil mi, Yoksa Yeni Bir Enerji Jeopolitiği Eşiği mi?
21 Haziran 2025
İran’ın Basra Körfezi kıyısında yer alan Buşehr Nükleer Santrali, bugün sadece bir enerji tesisi değil; çok taraflı bir kriz potansiyelinin merkezinde. İsrail’in son haftalarda gerçekleştirdiği askeri operasyonlar sonrası, Rosatom Başkanı Alexei Likhachev’in yaptığı açıklama dünya kamuoyunda yankı buldu: “Buşehr vurulursa Çernobil benzeri bir felaket yaşanabilir.”
Bu ifade teknik bir uyarıdan öte, yüksek yoğunluklu bir jeopolitik mesaj taşıyor. Çünkü Buşehr yalnızca İran’a değil, Rusya’nın bölgesel nüfuzuna, Çin’in enerji güvenliğine, Körfez ülkelerinin çevresel istikrarına ve Türkiye’nin stratejik konumuna doğrudan temas eden bir dosya haline geldi.

Rosatom’un Prestiji, Kremlin’in Caydırıcılığı

Buşehr, İran’ın aktif durumdaki tek nükleer enerji santrali. Tıpkı Türkiye’deki Akkuyu gibi, Rosatom tarafından inşa edildi. Şu an sahada 300’ün üzerinde Rus mühendis çalışıyor. İkinci ve üçüncü ünitelerin inşaatı da sürüyor. Bu nedenle Buşehr’e yapılacak herhangi bir saldırı, Moskova tarafından yalnızca bir müttefike değil, doğrudan Rusya’nın güvenlik ve prestij sahasına yapılmış bir müdahale olarak okunuyor.
Kremlin bu nedenle sadece İsrail’e değil, Washington’a da açık mesaj verdi. Reaktör vurulursa sadece nükleer sızıntı değil, çok taraflı bir tırmanma riski doğar. Rosatom’un “tüm çalışanlarımızı tahliyeye hazırız” açıklaması ise klasik Sovyet stratejisinden kalma bir ‘son uyarı’ niteliği taşıyor.

Savaş Uçağı mı, Radyasyon Bulutu mu?

Buşehr 1 reaktörü, VVER-1000 tipi modern bir basınçlı su reaktörüdür. Çernobil’de kullanılan RBMK tipi reaktörlerden çok daha güvenlidir. Ancak bu tür santraller, füze saldırısına karşı askeri savunma amaçlı tasarlanmamıştır.
Reaktör tam güçteyken hedef alınırsa, soğutma sisteminin hasar görmesi, çekirdeğin aşırı ısınması ve radyoaktif sızıntı riski ciddi boyutlara ulaşabilir. Bu sadece İran’ı değil, Kuveyt, Katar, Bahreyn, Suudi Arabistan ve BAE gibi Körfez ülkelerini doğrudan etkiler. Radyasyonun Basra Körfezi’ne karışması, enerji lojistiği, deniz ticareti ve bölgesel ekosistem açısından felakettir.
İşte bu nedenle Çin, Rusya ile eşgüdüm halinde İsrail’in olası saldırısını açıkça kınadı. Nükleer tesislere saldırı, Pekin açısından da kırmızı çizgidir. Tayvan krizine hazırlık yapan Çin, bu örneği dikkatle izliyor.

İsrail Belirsizlik Üzerinden Operasyon Yürütüyor

İsrail Savunma Kuvvetleri önce santralin vurulduğunu ima etti, sonra “askeri açıklama hatası” ifadesiyle geri adım attı. Bu, klasik bir “stratejik muğlaklık” (strategic ambiguity) taktiğidir.
Tel Aviv, İran’ın nükleer programını “varoluşsal tehdit” olarak görüyor. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’na göre İran’ın elinde şu an üç nükleer başlık üretebilecek düzeyde zenginleştirilmiş uranyum var. Buşehr gibi sembolik öneme sahip bir tesise yönelik saldırı, sadece Tahran’ı değil, Viyana’daki nükleer müzakereleri, Körfez’deki ABD üslerini ve enerji arz zincirini de tahrip edebilir.

Türkiye Ne Yapmalı?

Türkiye, bu krizde açıkça taraf değil ama çok yönlü risklere ve fırsatlara maruz. Bu nedenle proaktif, dikkatli ve çok kanallı bir strateji yürütmesi gerekiyor.
•Coğrafi yakınlık nedeniyle Buşehr’de yaşanabilecek bir sızıntı, rüzgâr ve iklim koşullarına bağlı olarak doğrudan Türkiye’yi etkileyebilir.
•Akkuyu NGS, Türkiye’nin kendi nükleer enerji yolculuğunun Rusya ile en büyük ortaklığı. Buşehr’e yönelik bir saldırı, Akkuyu projesine yönelik kamuoyunda ve siyasette yeni soru işaretleri doğurabilir.
•Enerji ve diplomasi açısından, Türkiye hem İran ile sınır ve enerji ilişkilerine sahip, hem de İsrail ile son dönemde normalleşme sürecine girmiş durumda. Bu ikili denge, Ankara’ya potansiyel bir “sessiz arabulucu” rolü biçebilir.

Enerji Piyasaları ve Hürmüz Riski

Hürmüz Boğazı, günde 17 milyon varil petrol ve milyarlarca metreküp LNG taşınan küresel enerji şahdamarıdır. Buşehr’e yönelik tehditler, sadece İran üretimini değil, Hürmüz’den geçen tanker rotalarını, sigorta maliyetlerini ve Brent petrol fiyatlarını doğrudan etkiler.
19 Haziran itibariyle petrol fiyatları %3’ten fazla yükselerek 89 doları gördü. Avrupa ve Asya LNG piyasalarında spot fiyatlar %4 arttı. Türkiye, Saros ve Mersin gibi LNG terminalleri ile doğalgaz hub’ı olma hedefini sürdürüyor. Yunanistan’ın Alexandroupoli terminali de aynı doğrultuda. Ancak bu vizyon ancak bölgesel istikrar ve öngörülebilirlik ile mümkün olabilir.

Sonuç: Buşehr Saldırısı, Jeopolitik Bir ‘Tetik Noktası’ Olabilir

Buşehr krizi, sadece bir nükleer santralin korunması meselesi değil; çok kutuplu dünyada nükleer caydırıcılık, enerji güvenliği ve diplomatik dengeyi birlikte test eden bir stres senaryosudur. Türkiye bu ortamda ne kadar soğukkanlı, esnek ve çok yönlü bir pozisyon alırsa, hem enerji oyununda hem de bölgesel diplomaside o kadar güçlü bir oyuncu olarak kalacaktır.
Unutmayalım ki nükleer tesislere saldırı, Pandora’nın kutusunu açmak gibidir: Açıldığında yalnızca radyasyon değil, kontrolsüz bir kriz zinciri de yayılır.

ÇOK OKUNANLAR