Bir fark ettim ki, etrafımdaki herkesin, bu arada benim de, siyasi hafızamız çok kısa, hatta neredeyse yok gibi.
Yine kendi etrafımdan söyleyeyim, benim çevremdeki istisnasız herkes Kemal Kılıçdaroğlu’nun yeniden CHP’ye genel başkan olmaya heveslenmesinden ötürü bir çeşit şok geçiriyor, ‘Pes’ diyor.
Ama hatırlamıyorlar ki, bundan sadece 10 yıl önce benzer bir şoku bu kez Devlet Bahçeli ile ilgili olarak yaşamışlardı.
Hatırlayalım:
Tayyip Erdoğan, 2014’ün Ağustos ayında halkın seçtiği ilk ‘tarafsız’ Cumhurbaşkanı olmuş, hükümetten ve partisinin başından ayrılıp Çankaya Köşkü’ne çıkmıştı.
O seçimde Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı seçilmemesi için kampanya yürüten çok sayıda partiden ikisi en öndeydi ve ortak aday çıkarmışlardı. CHP ve MHP, Ekmeleddin İhsanoğlu’nu destekliyordu.
Tayyip Erdoğan o seçimi daha ilk turda kazandı, yani yüzde 50’yi geçti. Belli ki MHP seçmeni dahil bir kısım merkez sağ seçmen de Erdoğan’a oy vermişti.
Sonra 2015 Haziranındaki genel seçim geldi. O seçim, Tayyip Erdoğan’ın bunca yıllık iktidarında gücü tamamen kaybetmeye en fazla yaklaştığı seçim oldu; çünkü Ak Parti seçimde Meclis çoğunluğunu kaybetti. Kaybetti ama hala birinci partiydi; dolayısıyla içinde Ak Parti olmayan bir hükümet kurmak için aynı anda CHP, MHP ve bugün DEM adını taşıyan Kürt siyasi hareketinin aynı koalisyonda olması gerekiyordu.
Devlet Bahçeli daha seçim sonuçları tam olarak açıklanmadan herkesi şaşırtan bir açıklama yaptı, MHP’nin hiçbir hükümet kombinasyonunda yer almayacağını söyledi.
Bu açıklama Çankaya’da seçim sonuçlarını endişeyle takip eden Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı bir ölçüde rahatlattı ve ona bir oyun planı kurma imkanı verdi.
Gariptir, o gece benzer bir başka açıklamayı da Selahattin Demirtaş yaptı, o da partisinin koalisyonlarda yer almayacağını söyledi. Erdoğan iyice rahatladı; çünkü geriye sadece Ak Parti-CHP koalisyonu ihtimali kalmıştı ve o da olacak şey değildi zaten.
Her şey Erdoğan’ın istediği gibi gelişti ve Cumhurbaşkanı olarak Anayasadaki yetkisine dayanarak ‘Hükümet kurulamadı, ülkeyi yeniden seçime götürüyorum’ dedi. Yeniden yapılan seçimden Ak Parti bu kez yüzde 49’la çıktı, Erdoğan kurtuldu.
Daha ilk gününden beri Ak Parti’ye karşı en sert muhalefeti yürüten Devlet Bahçeli’ye karşı Haziran ayındaki tutumundan ötürü parti içinde homurdanmalar başlamıştı ama Kasımda tekrar edilen seçimde MHP oy kaybına da uğrayınca parti içi rahatsızlık büyüdü.
Parti içi muhalefet Meral Akşener liderliğinde baş kaldırdı, olağanüstü kongre için imzalar toplandı. Aslında imza sayısı da tamamdı ama tuhaf bazı yargı kararları devreye girdi, netice olacak o kongre yapılamadı, Devlet Bahçeli parti genel başkanlığından indirilemedi.
Devlet Bahçeli’nin parti genel başkanı olarak kalmasını sağlayan son derece tartışmalı mahkeme kararlarının arka planında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan vardı. Erdoğan, en amansız düşmanlarından birinin siyaseten ve demokratik yolla tasfiye edilmesine engel olmuştu.
Gerisini biliyorsunuz, Devlet Bahçeli Cumhurbaşkanı Erdoğan’la arasını tamamen düzeltmek için 15 Temmuz darbe girişimini fırsat bildi; 2017’de ona Başkanlık Sisteminin önünü açtı. Ardından zaten iki parti ve iki lider kaderlerini birbirlerine bağladılar, bugüne kadar geldiler.
Devlet Bahçeli’nin başkanlık sisteminin önünü açtığı gün yaşanan şoku eminim herkes hatırlıyor.
Şimdi Tayyip Erdoğan benzeri bir oyunu CHP içinde ve bir diğer amansız düşmanı ‘Bay Kemal’ lakabını taktığı Kemal Kılıçdaroğlu ile oynuyor. Hem de herkesin gözünün önünde, yine mahkemeler aracılığıyla yapılıyor bu oyun.
Kemal Kılıçdaroğlu bir seferinde evinin mütevazı mutfağından çektiği bir videoda ‘Ben nefsimi yendim, bu yaştan sonra bana saraylar lazım değil’ demişti.
Bir şeyi saymayı unutmuş: CHP Genel Başkanı koltuğundan vazgeçmek istemiyordu, kapıdan kovulduğu partiye bacadan geri gelmek istiyordu.
Tayyip Erdoğan işte bu zaafı kullanıyor.