İlk, ortanca, son ya da tek çocuk olmak: Kişiliği nasıl etkiliyor?
27 Haziran 2025

Kardeşlerin dünyaya gelme sırasının kişiliklerini şekillendirip şekillendirmediği sorusu aileleri ve psikologları yıllardır düşündürüyor. Fakat bilimsel kanıtlar da sanıldığı kadar net değil.

İki kız kardeşin büyüğü olarak genelde en büyük çocukla ilişkilendirilen özellikler şunlar: Sorumluluk sahibi, özenli, mükemmeliyetçi.

Anne de ailenin en büyük kız çocuğu ve bu kişilik özellikleri onda da var. Fakat diğer yandan küçük kız kardeş biraz daha gamsız ve aynı evde, aynı ebeveynlerle büyüdüğü ve yakın olduğu halde kişiliği çok farklı.

Bu farklılığın dünyaya gelme sırasıyla ilgisi var mı. Yani, en büyük, en küçük ya da tek çocuk olmanın kimlikleri şekillendirdiği fikrine dair bilimsel bir kanıt var mı.

100 yıllık gizem

100 yıldan uzun süredir bilim çevreleri ve insanların ilgisini çekse de, kardeşler arasındaki doğum sırasının kişiliklerimizi şekillendirip şekillendirmediği hala tartışmaya açık.

Bu alandaki araştırmalarda geçmişte tutarsız sonuçlara ulaşıldı. Bunun bazı nedenleri var ama basitçe söylemek gerekirse: Ölçümü zor.

ABD’nin Texas eyaletindeki Houston Üniversitesi’nden Psikoloji Doçenti Rodica Damian, daha önceki çalışmalarda genelde küçük örneklem grupları olduğunu söylüyor. Buna ek olarak, genelde sorulara deneklerin kendisi yanıt verdiğinden önyargılardan etkilenebiliyor.

Beş temel kişilik özelliği

Beş faktörlü kişilik modeli genel kişilik yapısını belirlemek için kullanılıyor. Doğum sıralamasını araştıran psikologlar kardeşleri aşağıdaki özellikler üzerinden ölçüyor:

• Dışa ya da içe dönüklük

• Uyumluluk

• Sorumluluk

• Duygusal denge

• Deneyime açıklık

Son çalışmalar bir dizi kafa karıştırıcı değişkenin, doğum sırasının sistematik olup olmadığını, yani her insanı aynı şekilde etkileyip etkilemediğini incelemeyi zorlaştırdığına işaret ediyor.

Örneğin toplam kardeş sayısı bir faktör olabilir. Örneğin, iki çocuklu bir ailedeki dinamiklerin, yedi çocuklu bir aileye kıyasla farklı olması beklenir.

Farklı büyüklükteki ailelerde en küçük ya da en büyük çocuk olmak çok farklı bir deneyim olabilir ve doğrudan kıyaslanabilir değil.

Araştırmacılar doğum sırasının zekada etkili olduğunu düşünüyor.

Ailenin büyüklüğü ve herhangi bir ailede çocuk olma deneyimi, birçok diğer faktörle de iç içe geçmiştir. Örneğin ailenin sosyoekonomik durumu gibi.

Daha üst düzey sosyoekonomik statüye sahip aileler genelde daha az sayıda çocuk yapmaya eğilimli oluyor. Ayrıca, kişinin yaşı ve cinsiyeti de ailede ve ötesindeki deneyimlerini etkileyebiliyor.

Bu bağlamda, araştırmacılar doğum sırasının kişilikler üzerinde tutarlı ve herkeste aynı sonuçlar yaratan etkileri olduğu sonucuna varamadı. Fakat bu doğum sırasının hiç ilgisinin olmadığı anlamına da gelmiyor. Belli ailelerde ya da kültürlerde rol oynayabiliyor.

Almanya’daki Leipzig Üniversitesi’nden kişilik araştırmacısı Julia Rohrer “Bence insanların çok fazla eski moda ya da en başından bu yana hiç gerçeklerle desteklenmemiş çok fazla inancı var” diyor.

‘En büyük kız kardeş sendromu’

“Örneğin, ‘en büyük kız kardeş sendromu’ bunların en büyüklerinden biri. Tabii ki kadınların genelde farklı rolleri var ve daha fazla bakım sağlamaları bekleniyor. İlk dünyaya gelen çocuğun küçük kardeşlerine bakması bekleniyor.”

“Bazı kadınların yaşadığı deneyim tam anlamıyla bu olabilir ama diğerleri için olmayabilir, çünkü her aile farklı.”

Bir başka deyişle her ailede en büyük kız çocuğu kardeşlerinin bakımından sorumlu olmayacaktır.

Fakat bazı ailelerde de “en büyük kız çocuk sendromu” doğru da olabilir. Çünkü gerçekten küçük kardeşlerine bakmak zorunda kalarak büyümüş olabilirler ve bu deneyimin kendilerini şekillendirdiğini düşünebilirler.

Rohrer ve çalışma arkadaşları, birkaç bin kişinin verilerini içeren İngiltere, ABD ve Almanya’dan aldıkları üç veri setini inceledikten sonra “doğum sırasının genel anlamdaki kişilik özelliklerine kalıcı bir etkisi olmadığı” sonucuna vardılar.

Ancak çalışmada doğum sırasının belirli bir kişilik özelliğine, zekaya etkisi olduğu teyit edildi.

Zeka karmaşık bir olgu ve çalışmada zeka sadece testlerdeki performansla ve deneklerin kendilerinin bildirimde bulunduğu zekayla ölçüldü.

Rohrer ve çalışma arkadaşları araştırmalarında “İlk dünyaya gelen çocukların objektif ölçülen zekada daha yüksek bir skor aldığı tespit edildi. Deneklerin kendisinin bildirdiği zekada da benzer bir etki bulundu” diye yazdı.

Daha önceki çalışmalarda da zeka testlerindeki performansın “ilk doğanlardan daha sonra doğanlara geçilirken az miktarda düştüğü” belgelenmişti.

Rohrer, doğum sırası ve diğer kişilik özellikleri konusundaysa, genel geçer bir şablon olmasa bile bireyin deneyiminin değerlendirilmesinin hala anlamlı olabileceğini söylüyor.

Rohrer “en büyük kız kardeş sendromu” gibi terimler için de “Aynı koşullarda büyüyen diğer insanları bulabileceğiniz bir etiket sağlıyor. Böylece deneyimlerinizi paylaşabilirsiniz” diyor.

Ayrıca Rohrer’e göre “herkesin deneyiminin aynı olduğunu varsaymadığınız müddetçe, kendi deneyiminizi böyle tanımlamanızın da bir zararı yok”.

İngiltere’de tarihi olarak en büyük çocuk olma hakkı erkeklerin. Bu da ilk erkek çocuğun ailenin servetini ve unvanlarını miras alması anlamına geliyor.

İngiltere’de Kraliyet Veraset Yasası kraliyet ailesinde bu anlayışın uygulanmasını 2013’te sonlandırdı. Böylece erkek varisin tahta geçme hakkını daha büyük kız kardeşinin elinden alabilmesine son verildi.

Yaş sadece bir sayı mı?

Araştırmacılar yaş bağlantılı deneyimlerin de kolaylıkla doğum sırasından etkilenen bir kişilik özelliği ya da davranışla karıştırılabileceğini söylüyor. Örneğin daha büyük “sorumluluk sahibi” kardeşi.

Damian “İnsanlar yaşlandıkça daha çok sorumluluk sahibi ve kendilerini kontrol eder hale gelir. Dolayısıyla ilk doğan hep daha sonra doğandan büyük olacağından, çocuklarınızın büyümesini gözlemlerken, ilk doğanın hep daha çok sorumluluk sahibi olduğunu göreceksiniz” diyor.

“Bir diğeri de insanların büyüdükçe daha içine kapanık olması” diye ekliyor.

“İkinci doğan daha sosyal ve daha az nevrotik gözükebilir. Çünkü 10 yaşındaki çocuklar daha mutlu ve kendine güvenlidir. 14 yaşındaki bir çocuk ise her şeyden endişelenebilir. Bunun nedeni de karşılaştıkları zorlukların farklı olmasıdır.”

Çocukların arkadaş çevresi gibi unsurlar da önemli. Örneğin, çeşitli araştırmalarda kural tanımayan davranışlar ile kural tanımayan arkadaşlar arasında ilişki kuruldu. Yani, büyük çocuk çevresindeki insanlara bağlı olarak, daha kural tanımaz biri haline de gelebilir.

Uzmanlara göre dünyaya gelme sırasının kariyer üzerindeki etkileri kayda değer değil.

Damian ve çalışma arkadaşlarına göre dünyaya gelme sırasının kariyerler üzerindeki etkileri de kayda değer değil. Bilim insanları arasında geçmişteki hakim görüş büyük çocukların daha akademik ve bilimsel, küçük çocukların ise daha yaratıcı kariyerler edindiği yönündeydi.

Fakat Damian bunun tam tersini tespit etti. ABD’de 1960’larda yapılan bir araştırmanın sonuçlarını alıp, aynı katılımcılarla 60 yıl sonra bir daha görüştü. İlk doğanların daha yaratıcı kariyerlere yöneldiği tespit edildi.

‘Bencil’ tek çocuklar

Evin tek çocuğu olanların genelde kardeşlerle büyüyen çocuklara kıyasla daha bencil olduğu düşünülür. Çünkü ebeveynlerinin ilgisini çekmek için mücadele etmeleri gerekmediği varsayılır.

Ancak son dönemdeki çalışmalara bakılırsa durum pek böyle değil ve kardeş olmadan büyümek bencilliğin ya da narsisizmin artmasına neden olmuyor.

Doğum sıralaması araştırmasına tek çocuklar genelde dahil edilmiyor, çünkü kardeşlerle büyümüş çocuklarla adil bir şekilde kıyaslanamayacakları düşünülüyor.

Fakat Kanada’daki Brock Üniversitesi’nden Psikoloji Profesörü Michael Aston ve yine Kanada’daki Calgary Üniversitesi’nden Psikoloji Profesörü Kibeom Lee’nin bu yıl yazdığı makaleye göre kardeşlerle büyüyen çocukların kişilik özelliklerini tek çocuklarla kıyaslamak mümkün.

Çalışmalarında toplam 770 bin kişilik bir örneklem üzerinden yaptıkları araştırmada kişilik, doğum sırası ve kardeş sayısı gibi özellikler arasındaki ilişkiler incelendi.

Ortanca ve en küçük kardeşler ilk doğanlara kıyasla “Dürüstlük-Alçakgönüllülük” ve “Yumuşak başlılıkta” daha iyi bir skor elde etti.

Bu testte daha iyi skor alanların başkalarını manipüle etmeye, kurallara karşı gelmeye ya da kendilerini her şeyi hak ediyormuş gibi hissetmeye daha az eğilimli olduğu varsayılıyor. Düşük skor alanlarsa kuralları ihlal etmeye daha meyilli ve kendilerine daha büyük bir önem atfediyor olabilir.

Yumuşak başlılık ölçeğinde ise yüksek skor alanların daha affedici, başkalarını yargılamakta hoşgörülü, ağırbaşlı ve ödün vermeye açık oldukları varsayılıyor. Düşük skor alanlarsa, daha kinci, daha çabuk öfkelenen ve diğerlerine karşı daha eleştirel bir kişi olabiliyor.

Ashton ve Lee “Bu farklılıklar sayı olarak çok küçüktü. Özellikle de aynı sayıda çocuk olan ailelerden gelenler arasında. Tam tersine bu boyutlarda tek çocuklu ailelerden gelenler ve altı ya da daha fazla çocuklu ailelerden gelenler arasındaki fark kayda değer ölçüde, sosyal bilimcilerin ‘küçük’ ya da ‘orta’ diye tanımlayabileceği büyüklükte” diyor.

Peki, doğum sırasının etkisi bir “zombi” teori miydi? Yani aslında yanlış olan fakat ortadan kaybolmayı reddeden bir konsept miydi?

Rohrer buna katılmıyor: “Zombi teori der miyim emin değilim. Bilimsel açıdan bence literatür gayet üretken bir şekilde gelişiyor.”

Demek ki bir gün en büyük kız ya da erkek çocuğu olmanın ne anlama geldiğine daha net bir yanıt alınabilecek belki de. 

ÇOK OKUNANLAR