Bazı liderler vardır, milyonlarca insanı meydanlara çağırmaz; sadece bir cümle kurar ve o cümleyle yüzyılların akışını değiştirir.
Çünkü gerçek liderlik, sadece karar almak ya da kurum inşa etmek değildir. Liderlik, bir zihniyet inşa etmektir. Cesareti, vizyonu ve bazen de çılgınlığı tek bir sözde toplayabilmektir. İşte o sözler, tıpkı zaman kapsülü gibi, bize geçmişi hatırlatırken geleceği inşa etmenin anahtarını da sunar.
Mustafa Kemal Atatürk, “Zafer, ‘zafer benimdir’ diyebilenindir” dediğinde, yalnızca bir savaşı değil, bir halkın özgüvenini inşa ediyordu.
Recep Tayyip Erdoğan’ın “Dünya beşten büyüktür” çıkışı, adaletin küresel sahada da aranabileceğini kanıtlayan bir meydan okumaydı.
Winston Churchill, savaşın tam ortasında “Hiçbir kriz, iyi bir lider için boşa gitmez” diyerek umut değil, strateji aşılıyordu.
Ve Gandhi… “Önce seni görmezden gelirler, sonra gülerler, sonra savaşırlar, sonra sen kazanırsın.”
O söz yalnızca sömürgeye başkaldırı değildi; insan onurunun küresel ifadesiydi.
Mao Zedong’un “Büyük kargaşadan büyük düzen doğar” sözü, karanlığın içinden gelen bir devrim şarkısı gibiydi.
Donald Trump ise “Ben sistem değilim, sistemi bozan hatayım” diyerek siyaseti bir oyun tahtası gibi altüst etti.
Süleyman Demirel, “Dün dündür, bugün bugündür” diyerek Türk siyasetinin pragmatizm pusulasını çizdi.
Nazım Hikmet’in “En güzel deniz henüz gidilmemiş olandır” dizeleri ise sadece bir şairin hayali değil, her gerçek liderin içinde taşıdığı o ilksel meraktı: keşfetme, dönüştürme ve ilerisini görebilme arzusu.
Nelson Mandela, “Cesaret, korkusuzluk değildir. Korkuya rağmen devam etmektir” diyerek liderliğin gerçek yüzünü tanımladı.
Margaret Thatcher ise “Bir gün başkasının parası biter” diyerek sosyal devlet anlayışının ekonomik sınırlarını, cesurca ve soğukkanlı bir şekilde çizdi.
Tüm bu sözlerin ortak noktası şu:
Onlar yalnızca zihin ürünü değil, yaşanmışlığın ve risk almanın izdüşümleriydi. Liderlik, çoğu zaman kurumsal bir titr değil, söze yüklenen bir kaderdir.
Bugünün dünyasına baktığımızda ise tam tersine, büyük sözlerden korkan, vizyon yerine yönetmelik konuşan bir liderlik açığıyla karşı karşıyayız.
Sistemler büyüdü, ekranlar genişledi, diplomasi hızlandı ama sözlerin etkisi zayıfladı. Artık çok az lider kendi cümlesiyle hatırlanıyor. Konuşmalar brief notlarından, vizyonlar ise seçim vaadi slaytlarından ibaret.
Bugünün gençleri, liderlerin onları heyecanlandırmasını değil, güven vermesini bekliyor.
Ama gerçek liderlik, sadece güven değil, tutku da vermelidir. Çünkü halkı sadece rasyonel argümanlarla değil, kalbinin titreşimiyle arkasından sürükleyenler, tarih yazanlardır.
Biz artık yeni bir şey arıyoruz.
Yeni bir “söz.”
Yeni bir “dönüştürücü ses.”
Yeni bir çılgın cesaret.
Belki bugünün sessizliğinden yükselir o ses. Belki de geçmişin yankılarından. Ama kesin olan şu: Her çağın kaderini değiştiren bir cümle vardır.
Ve o cümleyi kuracak lider henüz ortaya çıkmadıysa, arayış sürüyor demektir.
Tüm dünyada da Türkiye’de de…