MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli partisinin grup toplantısında konuştu.
Bahçeli’nin açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
“Yabancı benzerlerini aratmayacak ilkellikte yayın yapan , sözde bir mizah dergisinde efendimiz Resulullah’a yapılan iğrenç saldırıyı nefretle lanetliyor, islamafobi tehdidinin ülke içine kadar sızmasına karşı siyasi, stratejik, hukuki bir eylem planı hazırlanmasını önemli görüyorum.
‘Çoktan öldü’ diyen şarlatanlara hayretler içinde şahit olduk. Bilmiyorlar ki taşıdığımız can emanetini alacak sadece ve sadece hikmetinden sual olunmayacak yüce Allah’tır. Şükürler olsun ki, sağlığımız saadetimiz ve suhuletimiz yerindedir. Üstelik yapacak daha çok işimiz, ulaşılacak daha çok hedefimiz, sevindirecek daha çok dostumuz, titretecek daha çok düşmanımız vardır.
Türkiye’mizi bekleyen parlak bir gelecektir. Türk milleti layık olduğu ferah ve gelişmişlik seviyesinde muhakkak yükselecektir. Ne var ki canımızı acıtan ciğerlerimizi yakan bazı münferit olayların varlığını da inkar etmek mümkün değildir. Her yaz mevsimi geldiğinde çıkan orman yangınları, börtü böceğin kavrulması, ormanlı kalanların küle dönmesi bunlardan biridir. Ormanlar milli servettir, manevi berekettir. Bir ağacın yanması bir ormanın yok olması esasen ülke ve millet varlığına kastetmektir. İhmalkarlıktan dikkatsizlikten düşüncesizlikten tedbirsizlikten magandalıktan veya sabotajlardan kaynaklı yangınlar artık tahammül sınırlarını taşmıştır.
Akıl, tecrübeden kopuk olunca tereddüt ve tanakuz üretir. Bu halde zaman, zemin ve mekân farkındalığı zaafa uğrar. Söz konusu zaaf, yalan ve yanlış davaların parlak görünmesini sağlar. Hazzın, hırsın ve hızın kölesine dönüşenler için dava, sadece çıkar davasıdır. Ruhlarını saran küçüklük duygularını siyasi rant ve ikbal teminine tahvil edenlerin Babil şeytanından hiçbir farkı yoktur. Davasını bilmeyenlere tanık olunmayacağı gibi, ahlâkın yüksek kürsüsüsünde oturmalarını beklemek de muhal bir hayaldir. Ziya Gökalp’i isabetle kaydettiği ‘Ahlâkın kılavuzu vicdandır’ sözü, bizim için bağlayıcı ve her devirde genel geçer bir hükmün cümlesidir.
Güneş tutulması yaşayan muhalefetin siyasi ahlak ve vicdan bağlamında şiddetli bir yıkıma maruz kaldığı ortadadır. Filiz verip yapraklanması imkânsız, kütük gibi görünenlerin ne ülkemize ne de milletimize bir yararı dokunmayacaktır. Kuşku bulutlarının altında, tedirgin fısıltıların boyunduruğunda, şaibeli ilişkilerin merkezinde yer alanların, 4 başı mamur siyasi karakter ve ahlâki duruş göstermeleri boşuna bir hevestir.
Belediyeleri saran yolsuzluk tufanından tutun da parti kongrelerinin gölgelenmesine kadar her çarpık ve gayri meşru vakanın ortaya çıkması, en başta milletimize büyük bir hakarettir. CHP’nin mahkemelik olması, günden güne ağırlaşan hastalıklı bünyesinin sonucudur. Öyle ki; CHP, sebebi meçhul bir acının pençesindeki, ne yapacağını, ne isteyeceğini, ne söyleyeceğini bilemez, tayin edemez haldedir.
Elbette CHP’nin mutlak butlan davasının ve bu dava duruşmasının 8 Eylül 2025’e ertelenmesinin bizim nazarımızda herhangi bir değeri yoktur. Fakat, CHP’nin kendi içinde birlik ve dirlik halinde olması, iç huzur ve dengeyi yakalamasının Türk demokrasisinin hayrına olacağı kanaatindeyim. Sosyalist Enternasyonel’in yörüngesinde sorgusuz sualsiz dönerek değil, Atatürk’ün izinden yürüyerek, istikrarsızlıktan ve sonu meçhul kargaşalardan kurtulacakları düşüncesindeyim. 8 Eylül’den 1 gün sonra, tarihi bir gün olan 9 Eylül’e bir ve bütün halinde ulaşması, CHP için demokratik bir fırsattır.
Eğer bu samimi tavsiyelerimiz gerçekleşmezse, bu parti Türk siyasetini nedensellik muhtevasında yozlaştıracak ve yıpratacaktır. Hem siyasi varlığına yazık edecek, hem de Türk demokrasisini zedeleyecektir. Maalesef CHP, artık kartel partisidir. Yani, siyasi hedefleri için devletin kaynaklarını kanun dışı yollardan kullanacak ve şebeke oluşturacak kadar çizmeyi aşmıştır.
Neymiş, bu zat Alman SDP’nin kongresinde ayakta alkışlanmış. ‘Ya hep beraber ya da hiçbirimiz’ demiş. Geçiniz bu masalları. Gelin de külahıma anlatın bu zırvaları. Yabancıların karşısında nabza göre şerbet veren bir siyasetçinin, ülkesini ve milletini tartışması, hatta kötüleme yarışına girmesi, utanç duyulacak bir ilkesizlik ve itibarsızlıktır. CHP’nin geleceğini, dış güçlerin insaf ve merhametine terk edenlerin Kuvayi Milliye’den, Kuvayi Milliye’sizliğe geçiş yapmaları oldukça üzücüdür.
Biz, Türkiye’mizi, Türk milletini ve cennet vatanımızı canımızdan aziz biliyoruz. Ne var ki; CHP’nin başkalaşarak, kökünden koparak, iç işgal cephesinin iştahını kabarttığını da görüyoruz. Ve samimiyetle ikaz ediyoruz; aklınızı başınıza alın, tarihin ve milletin hükmüne kulak verin, sessiz çığlığın gazabından da ürkün.
Çıkmaz sokakların, dibi görünmeyen uçurumların, giderek genişleyen karanlıkların önünü kesmek, iman ve irademizle önüne geçmek, milli manevi görevimiz değilse nedir? Pek tabi, ‘Terörsüz Türkiye’, bu görevin huzur ve güven vaat eden sonucudur. Tarih, yanlış zamanda doğru adım atanlarla doğru zamanda yanlış adım atanların yaşadığı yıkımlara sayısız defa şahitlik etmiştir. Bir yanlışın bütün doğruları götürdüğü bu stratejik zamanda önemli olan, doğru adımın yine doğru zamanda atılabilmesidir. ‘Terörsüz Türkiye’ hedefi, doğru zamanda atılan doğru adımdır. Milli vicdanın tereddütsüz harekete geçmesidir. Süreklilik içeren barış ve refah ortamına duyulan özlemdir. Komşu coğrafyaları tesirine alan istikrarsızlık ve iradesizlik dalgasına karşı iç bünyemizde tesis edilen emniyet kuşağı, yabancı tesir olmadan tezahürü gündemde olan milli birlik ve beraberlik kuvvesidir.
Coğrafya, anlayışımızı değiştirmektedir. Meselelere bakışımızı, gelişmeler karşısındaki fikrimizi etkilemektedir. Bir bozkırda yalnız yaşayan bir boyun karşılaşacağı yeni insanlarla birlikteliği, onu nasıl yeni şartlara uymaya zorluyorsa, muazzam toprakları yönetmeye talip bir nizam arayışının da barış, huzur ve kardeşlik doğuracak yeni bir anlayışa sahip olacak yeni bir anlayışa sahip olmasını zorunlu hale getirmektedir. Yeni yüzyılda teröre yer yoktur. Bugüne kadar ödenen bedellere, çekilen çilelere, yüreklerimizi kavuran acılara tekrar katlanmak, yeniden muhatap kalmak söz konusu değildir.
Türkiye, yeni bir döneme geçmiştir. Bu nedenle; PKK’nın silah bırakma sürecinin tamamlanması bir an evvel sağlanmalı, provokasyon mahiyetli ve hiç kimsenin altından kalkamayacağı yeni çatışmalara yol açacak sivri tariflere karşı azami derecede dikkat edilmelidir.