Evlilik Neden Cazibesini Yitiriyor? Doğurganlık Krizinin Görmezden Gelinen Boyutu
01 Temmuz 2025

Türkiye, uzun süredir göz ardı edilen ama giderek daha ciddi sonuçlar doğuran bir meseleyle karşı karşıya: Doğurganlık hızımız düşüyor. TÜİK’in son verilerine göre kadın başına düşen çocuk sayısı 1,51’e kadar gerilemiş durumda. Bu oran, nüfusun kendini yenileyebilmesi için gerekli olan 2,1 seviyesinin çok altında. Ekonomik teşvikler, kreş destekleri ve sosyal kampanyalar elbette önemli ama bu düşüşün altında yatan daha derin, daha yapısal bir mesele var: Evliliğe olan inancın sarsılması.

Peki neden?

Erkekler Neden Geri Duruyor?

Artık birçok erkek, evliliğe yalnızca romantik bir bağ değil, aynı zamanda ekonomik ve hukuki bir risk olarak bakıyor. Aile birliği bozulduğunda, özellikle de çocuk varsa, erkeklerin yaşadığı kayıplar sadece duygusal değil; finansal ve sosyal olarak da derin oluyor. Kadının beyanının esas alınması, süresiz nafaka uygulamaları ve boşanma sonrası çocukla ilişki kurmakta yaşanan zorluklar, erkeklerin zihninde “evlilik bir ortaklık mı, yoksa tek taraflı bir sorumluluk mu?” sorusunu uyandırıyor.

Bu düşünceler, elbette tüm kadınları zan altında bırakmak anlamına gelmiyor. Aksine, çoğu kadın da güvenilir bir ilişki kurmak istiyor, ama sistemdeki dengesizlikler nedeniyle erkekler duygusal yatırım yapmaktan çekiniyor. Her iki cinsiyetin de mağdur olduğu bir denklemde, yalnızca bir tarafı suçlamak çözüm getirmiyor.

Güven Sorunu Sadece Kadın-Erkek Arasında Değil

Modern toplumda bireylerin birbirine olan güveni genel olarak zedelenmiş durumda. Sosyal medyanın etkisiyle hızla değişen ilişkiler, tüketim kültürünün bireyleri “hemen tüket, yenisini ara” zihniyetine itmesi, evliliği sabır, sadakat ve uzun vadeli bağlılık temellerinden uzaklaştırıyor. Kadınlar ekonomik bağımsızlıklarını kazanırken bu güçlüleşme, bazı erkeklerde “güvensizlik” ve “ikincil rol” hissi yaratabiliyor. Bu duyguların bastırılması ya da yok sayılması ise karşılıklı anlayışı daha da zorlaştırıyor.

Denge Neden Önemli?

Hukuki düzenlemelerde temel amaç, kadınları tarihsel olarak maruz kaldıkları eşitsizlikten korumaktı. Bu halen geçerli ve değerli bir hedef. Ancak koruma refleksi, bazen sistemin terazisini dengelemek yerine başka bir eşitsizliğe dönüşebiliyor. “Kadının beyanı esastır” gibi ilkeler, kötü niyetli kullanımlara açık hale geldiğinde erkeklerde ciddi bir kırılma yaratabiliyor. Bu kırılma yalnızca erkekleri değil, kadınları da olumsuz etkiliyor: Evlilik kurumu zayıflıyor, doğurganlık düşüyor, aile içi çatışmalar artıyor.

Çözüm: Ne Yapmalı?

Bu soruna yaklaşırken cinsiyet savaşları üzerinden değil, ortak yaşamın geleceği üzerinden bakmalıyız. Kadın-erkek ilişkisini rekabet değil, ortaklık zemininde yeniden inşa etmenin zamanı geldi. İşte atılabilecek bazı adımlar:

Nafaka düzenlemesi: Süresiz nafaka uygulaması, makul sürelerle ve tarafların yeniden ekonomik hayata entegrasyonunu gözeterek yeniden yapılandırılmalı.

Ortak velayet: Çocuğun yararını merkeze alan, baba ve annenin eşit haklara sahip olduğu bir velayet modeli yaygınlaştırılmalı.

Evlilik öncesi bilinçlendirme: Çiftlere evliliğin hukuki ve psikolojik yönlerini anlatan programlar sunulmalı.

Delil temelli hukuk: Kadının beyanı esastır ilkesi, delillerle desteklendiğinde adalet daha sağlam tesis edilebilir.

Sonuç: Evliliği Kurtarmak, Geleceği Kurtarmaktır

Evliliği sadece kadınların omuzuna yüklenmiş bir sorumluluk ya da erkekler için riskli bir yatırım olmaktan çıkarıp, karşılıklı güven ve sorumluluk temeline oturtmadıkça, doğurganlık teşvikleri istenen sonucu vermeyecek. Gerçek çözüm, eşitlikten ve adaletten geçiyor. Kadınları korurken erkekleri küstürmemek; erkekleri desteklerken kadınların haklarını zayıflatmamak… Bu hassas denge kurulmadan, toplumun temel taşı olan aileyi yeniden inşa edemeyiz.

ÇOK OKUNANLAR