İklim değişir Akdeniz olur, gülümse!
12 Temmuz 2025

Onbeşi kadın onbeşi erkek 30 PKK’lı uygun adım yürüyerek büyük Kürt efsanesinin karakteri Demirci Kawa’nın ocağına benzer bir ocağın içine ellerindeki “keleş”leri attı.

Az sonra o ocak tutuşturuldu, hep birlikte o ölüm makinalarının sembolik imhasına tanıklık ettik.

Türkiye, ümit edelim ki bir büyük köşeyi döndü, önünde yep yeni ve aslında uçsuz bucaksız bir tarihi imkan açıldı.

Elbette daha dün bir, bugün iki ve elbette bu sürecin tamama ermesi bir sürü “eğer”le başlayan cümleyi beraberinde getiriyor.

Ama biz bardağın dolu tarafından bakalım, PKK’nın sahiden silahlı bir örgüt olarak varlığının sona erdiğini, “Kürt meselesi”nin bundan böyle sadece barışçıl siyasi imkanlarla dile getirileceğini kabul edelim.

Şunu görelim: Bu temel kabulü teorik olarak yapmak bile hepimiz için henüz haritası çizilmemiş bilinmeyen topraklara girmek gibi bir şey.

Ömrü hayatımızda yaşamadığımız, sadece kitaplarda okuyup başka ülkelerde tanık olduğumuz bir şeyi kurmaya çalışacağız hep birlikte. Bu çaba sırasında elbette aramızda fikir ayrılıkları olacak, birbirimizle itişip kakışacağız, tartışacağız. Burada sanıyorum iki temel kesim için birer tane kural var, sadece ve sadece o kurala uyacağız:

1. Biz siviller, fikri anlaşmazlıklarımızı çözmek için elimize silah almayacak, şiddete başvurmayacağız, şiddete başvurulmasını övmeyecek, teşvik etmeyeceğiz.

2. Devlet adına hareket ettiğini söyleyenler ve devlet gücünü kullananlar, ellerindeki adli/polisiye gücü bizim aramızdaki fikir ayrılıklarında kendine göre bir tarafı kayırmak için kullanmayacak.

Birinci ilkeyi uygulamak görece daha basit. Zaten bu konularda antrenmanlı bir polis ve adliye gücüne de sahip ülkemiz. Birisi eline silahı alırsa onun yeri elbette hapis olacak.

Zorluk ikinci ilkede. PKK’lılara soracak olursanız 50 yıldır dağda olmalarının nedeni devletin taraf tutuyor olması, bir tarafı kayırıyor olması, vatandaşlar arasındaki fikir tartışmasına askeri, polisi, savcısı ve hakimiyle taraf olarak giriyor olması.

Devlet bunu daha çok birinci ilkenin en sonunda söylediğim şeyi, “Şiddete başvurulmasını övmeyecek, teşvik etmeyeceğiz” ilkesini keyfi biçimde ve geniş yorumlayarak yapıyor. Yani sadece eline silah alanı değil, sadece söz söyleyen, yazı yazan veya siyaset yapanı da hapse atıyor.

Bu konudaki en çarpıcı örnek, yıllardır Edirne Cezaevinde yatan Selahattin Demirtaş. O sadece siyaset yaptığı için, konuştuğu için hapiste. Ama Demirtaş gibi çok insan var Türkiye’de. Konu Kürt meselesiyle sınırlı da değil, bakın ‘Arif’ isimli bir vatandaş Spotify adlı müzik dinleme platformunda kendisi için hazırladığı bir çalma listesine “Emine Erdoğan’ın altın musluğu bozulunca dinlediği” adını verdiği için bugün koskoca Spotify’ın başına gelmedik kalmamış durumda. Platform Türkiye’den tamamen çıkmayı bile düşünüyor, çünkü dört koldan baskı altında.

PKK dün silahlarını “Artık siyaset yapacağız” diyerek bırakmaya başladı. Peki ama bu 50 yıllık örgüt siyaset yaptığında ne söyleyecek? Hangi siyasi talepleri dile getirecek? Onun bundan sonra barışçı yollarla dile getireceğini söylediği talepleri duymaya biz ne kadar hazırız, sosyal medya trolleri ne kadar hazır, devlet ne kadar hazır?

Bugünkü 10Haber’de yayınlanan Hatem Ete’nin derin ve geniş analizini okumayı herkese tavsiye ederim. Burada Ete, Kürt sorunu bakımından uygulanan yeni bir yöntemden söz ediyor: PKK bu kez bir pazarlığa girişmedi, önce kendisi silah bırakıyor, sonra geriden yasal ve anayasal düzenlemelerin yapılmasını bekliyor.

Bu durumu herkes “demokratikleşme” diye adlandırıyor, yanlış bir isimlendirme değil bu ama bana soracak olursanız en doğru isimlendirme ifade özgürlüğü.

Düşünceyi ifade özgürlüğü konusunda bu ülke daha kurulduğu günden beri sorunlu oldu. Bu sorunu yaşamayan toplum kesimi kalmadı; bakın son olarak Cumhuriyet’in kurucu partisinin mensupları da ifade özgürlüğünü kullandıkları için hapse atılıyorlar, soruşturmalara uğruyorlar. Daha dün akşam mitingdeki sözleri yüzünden Özgür Özel’e bir soruşturma daha açıldı. Söz söyledi diye onu hapse atmak istiyor savcılar.

Karikatür çizdi diye hapiste olanlar var. Yazı yazdı diye, şarkı söyledi diye hapse atılanlar var. CHP’li iki belediye başkanı seçimde DEM Parti ile ittifak yaptı diye hapiste, makamlarında da kayyumlar oturuyor. Daha ne olsun?

Ancak yine de gelecekten ümitli olmak için sebebimiz var bugün.

Sezen Aksu’nun “Gülümse” şarkısını bilmeyen yoktur. Az bilinen, bu şarkıya sözlerini veren şiiri, sosyalist Kürt siyasetçisi Kemal Burkay’ın yazdığıdır. Şiir, güzel günlerin gelip güneşin açacağı bir zamana dair ümidin şiiridir. 

Arto Tunç’un bestelediği, Onno Tunç’un düzenlediği bu Türk popunun belki en bilinen şarksını buraya koyuyorum, bir kez daha dinleyin isterseniz.

Sözleri bir Kürt’e, bestesi ve düzenlemesi iki Ermeni kardeşe, yorumu ise baba tarafından Karadenizli ama has İzmirli olan bir büyük kadına ait olan bu şarkı, tek başına ne denli zengin bir ülkede yaşadığımızı ama yine de gülümsemeye hasret kaldığımızı söylüyor onyıllardan beri hepimize.

Elbette hepimiz gülümsemek istiyoruz, iklim Akdeniz olsun, neşelenelim, şarkı söyleyip dans edelim istiyoruz.

PKK’nın attığı adım hepimize gülümsemek için bir fırsat veriyor.

O fırsatı kullanacak olanlar bizleriz. İfade özgürlüğü, gülümsememizin anahtarı.

ÇOK OKUNANLAR