Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın dün partisinin Kızılcahamam Kampı başlangıcındaki konuşmasında söyledikleri kadar söylemedikleri de önemliydi.
Erdoğan, Türkiye’deki tuhaf isteksizliğin ve PKK silah bıraktı diye mutlu olamama halinin farkında, “Bugün bayram günü, herkes evine Türk bayrakları asmalı” dedi. O ana kadar kimsenin aklına PKK’nın silah bırakmasını kutlamak gelmemişti çünkü.
Erdoğan çağrı yapınca akşam saatlerinde Anadolu Ajansı’ndan asılan Türk bayrağı haberleri yağmaya başladı. Asan vatandaş değildi, kurumlar bayrak asıyordu.
Oysa gerçekten de PKK’nın silah bırakması çok önemli bir başarı. Fakat Cumhurbaşkanı bu başarı trenine hala tam olarak binmiş değil, bir ayağı dışarıda izlenimi veriyor. Kutlamaya isteksizlik biraz da bundan kaynaklanıyor.
Öte yandan Erdoğan dün Ak Parti lideri ve yarın seçime girecek bir cumhurbaşkanı adayı olarak konuştu. Oysa bu konuşmasını çok daha tepeden, devlet başkanı ve devlet adamı olarak yapabilir, çok daha kucaklayıcı olabilirdi. Ama o gerek İyi Parti ile gerekse CHP ile polemiğe girmeyi tercih etti. Oysa bu iki parti en kötümser ihtimalle 10 seçmenin dördünün oyunu alıyor. Bu kadar seçmeni dışlayan bir “ulusal bayram” olabilir mi?
Son olarak Erdoğan bu siyasi hesapları nedeniyle DEM Parti’yi de hiç istemediği ikircikli bir pozisyona soktu. Bu partinin önde gelenleri dün kutlama yapacak yerde savunmaya çekildi, “Vallahi billahi Cumhur İttifakı’na katılmadık, bizimkisi sınırlı bir işbirliği” demek zorunda kaldılar.
Söylediğim bu üç unsur öyle “Dil sürçmesiydi, yanlışlıkla oldu” denebilecek şeyler değiller; Erdoğan’ın kendince kurduğu stratejinin taktik adımları bunlar.
CHP lideri Özgür Özel bu stratejiyi kendince çözmüş, “Eskiden düşman DEM Partiydi, şimdi onlar dost oldu, düşman ve kriminal olan CHP” diyor.
Gerçekten de Ak Parti’nin ve Cumhurbaşkanının iletişi de bu yönde evriliyor.
Küçük seçim hesapları, Türkiye’nin tarihi dönüşümünü gölgede bırakmaya daha ilk günden başladı bile.