Paranın huzur getirmediği bir dünyadayız.
Peki ama neden? Herkes para kazanmak, servetini büyütmek için uğraşıyor. Hatta yapmak istediği başka şeyleri nir kenara itip hayatının neredeyse tamamını bu uğurda harcıyor.
Ama paraya ulaşınca, huzura da ulaşacağını sananların çoğu, derin bir sessizlikle ve de boşlukla baş başa kalıyor.
Kimi kendini borçlu hissediyor, kimi vicdanen suçlu.
Kimi paraya sahip olup da hâlâ sevilmediği için kırgın.
Kimi de herkes tarafından “sadece parası için” sevildiğini düşündüğü için küskün.
Çünkü Aslında Aradığımız Şey Para Değil
İnsanların çoğu, sandığı gibi “parayı” değil.
Paranın sağlayacağını umduğu şeyleri istiyor: Güvence, saygı, sevilme, özgürlük, rahatlık.
Ama bilinç gelişmemişse, bu hayaller hızla bir illüzyona dönüşüyor.
Çünkü parayı amaç değil, araç yapamayanlar, paranın da kendilerini yönetmesine izin veriyor.
Birçok kişi parayı bir değer zannederken, aslında kendini değersiz hissettiği için paraya sarılıyor.
Para Yoksa Huzur da Yok mu?
Hayır, mesele bu kadar basit değil.
Para, huzura giden kapılardan biridir elbette ki, onsuz birçok istediğimiz şeyi yapamayız.
Ama o kapıdan geçmek için yalnızca para yetmez.
Bir de karakter, kişilik ve bilinç gerekir.
Kardeşim Mustafa Kemal’in çok tekrarladığı şu sözü gelir aklıma:
“Parasız adam, lüzumsuz adam”
Bu söz, ilk bakışta acımasız görünebilir.
Ama özünde şunu söyler: “Katkı sunamayan, varlık üretemeyen insan toplumda görünmezleşir.” Yani mesele sadece para değil; mesele değer yaratmak.
Para Sana Gelince Ne Yapacaksın?
Çoğu insan bu sorunun cevabını bilmeden para kazanmak istiyor.
Kazandığında ne yapacağını, kim olmak istediğini, neye dönüşeceğini tanımlamayan biri, parayı da hayatı gibi başıboş bırakır.
O zaman da para, huzur değil, yeni bir kaos getirir.
İlişkilerde dengesizlik başlar:
“Bana vermiyorsa, demek ki sevmiyor.”
“Parası var ama paylaşmıyor, demek ki beni önemsiz buluyor.”
İnsanlar çoğu zaman parayı sevgiyi ölçmek için kullanır.
Bu başlı başına bir duygusal tuzaktır.
Zenginlikte Değil, Dengede Gizli Mutluluk
Dünyanın en zengin insanları arasında yer alıp da mutsuz olanların sayısı az değil.
Servet, iç huzurun yerine geçemez.
Hiçbir sıfır, anlam arayışındaki boşluğu doldurmaz.
Ve hiçbir mal, yerine dostluk koymaz.
İnsan hayatı sadece ekonomik göstergelerle değil, ruhsal terazilerle de ölçülür.
Bir kefede ne kadarın olduğu kadar, diğer kefede ne eksik kaldığı da önemlidir.
Zengin Olmak Ayrı, Zengin Hissetmek Ayrıdır
Biri banka hesabındadır, diğeri gece yastığa başını koyduğunda.
Para, konfor getirir ama mutluluğu otomatik sağlamaz.
Çünkü paranın satın alamadığı şeyler listesi oldukça uzundur:
– Gerçek dostluk
– Şeffaf iletişim
– Samimi aşk
– Derin huzur
– Kendinle barış
Ve bu unsurlar sadece dışarıdan değil, içeriden inşa edilebilir.
Bu da ancak dengeyle mümkündür.
Denge, Sadece Harcamada Değil, Yaşamda Olmalı
Kazandığın kadar paylaşabiliyor musun?
İş kadar hayata da yer açabiliyor musun?
Ailen, sağlığın, dostların hâlâ öncelik sıralamanın başında mı?
Zenginlik, yalnızca “ne kadar çok şeyin olduğuyla” değil, ne kadara gerçekten ihtiyacın olduğuyla ilgilidir.
Şu soruyu kendine sormalısın:
“Kazandıklarım, gerçekten yaşamak istediğim hayata hizmet ediyor mu?”
Eğer cevabın yalnızca birikmiş sayılara dayanıyorsa, bir yerde rotayı kaybettin demektir.
En Büyük Lüks: İç Huzuru
Bugün asıl lüks, sessiz bir sabah kahvesini huzurla içebilmek.
Telefona bakmadan bir dostla göz göze konuşabilmek.
Hesap yapmadan yardım edebilmek.
Sosyal medyada paylaşmadan sevebilmek.
Gerçek mutluluk, zenginliğin değil, dengeye oturmuş bir hayatın yan ürünüdür.
Parayı kazanmak marifet olabilir.
Ama kendini kaybetmeden kazanmak, işte asıl meziyet budur.
Sonuç?
Evet, para önemlidir.
Evet, parasızlık mutsuzluk getirebilir.
Ama para, tek başına huzurun garantisi değildir.
Huzur:
– Parayı kazanırken insan kalabilende,
– Kullanırken ölçüyü bilenlerde,
– Ve en önemlisi, paranın ne olduğunu ve ne olmadığını bilenlerdedir.
Gerçek zenginlik, parayla değil; dengeyle, anlamla, kendinle barışla ölçülür. Tabii paraya kavuştuktan sonra daha rahat konuşabiliyoruz bu konuda.
Ve bu dengeyi kurabilen insan, zaten ulaşılabilecek en büyük servete çoktan sahiptir: Kendisine.