Zenginin malı züğürdün çenesi: Bu tekneler neden yanıyor?
14 Temmuz 2025

Boşverin siyaseti, PKK’yı, gelin bugün dedikodu yapalım.

Söylemesi ayıptır birkaç gündür Bodrum’da deniz kenarında hem ayağımı uzatıyor hem de çalışıyorum.

Dün bir ara kafamı kaldırdım, gökyüzünü siyah bir duman kaplamış. Önce orman yangını mı acaba diye düşündüm ama dumanın renginden anlaşılıyordu, yine bir tekne yanıyordu.

Bu sabah haberleri tararken gördüm, dün Türkiye kıyılarında biri benim de dumanını gördüğüm olmak üzere iki motoryat birden yanmıştı.

Ben Bodrum’a 70’lerin sonu 80’lerin başından beri geliyorum. Yani en azından son 45 yılını biliyorum buraların.

Havaalanından şehre doğru giderken denizi ilk olarak Güvercinlik’te görürsünüz. Burası “cennet” kelimesinin karşılığı minicik ve dünya şirini bir köydü eskiden. Hala çok güzel elbette ama artık çok kalabalık. Üstelik köyün tam karşısında uzanan yarımadaya ardı ardına yapılan devasa lüks otellerle burası bir şehre dönüşmüş durumda.

Haritayı açıp bakarsanız Bodrum, Ege’ye uzanan bir yarımadadır aslında. Bu yarımadanın kuzeyinde Güllük Körfezi bulunur, güneyinde ise Gökova.

Tekne turizmi ve tekne sahipleri için Güllük körfezi çok da çekici bir yer değildi eskiden. Ağzının tadını bilenler Gökova’da dolaşırlardı tekneleriyle. Ama son birkaç yıldır dikkatimi çekiyor: Artık Güvercinlik’ten başlayarak Güllük Körfezi’nin neredeyse her noktasında yaz boyu yerinden kıpırdamayan veya pek az kıpırdayan tekneler kıçtan kara bağlı.

Bu teknelerin tamamı motoryat denen türdeki tekneler. Gerçek denizcilerin pek tercih etmediği yüzen konforlu evler bunlar.

Bu motoryatların en küçük ve mütevazıları İstanbul’da bir apartman dairesi fiyatına; iyice büyükleri ise İstanbul’da Boğazda bir yalı veya villa fiyatına.

Sadece alım fiyatı diye de bakmayın; hepsinin yıllık işletme masrafı en azından 60 bin Euro’dan başlıyor, 250-300 bin Euroya kadar varıyor. Tekne büyüdükçe personel sayısı artıyor, 24 saat çalışan jeneratörlerin yakıt giderleri inanılmaz boyuta varıyor, marina kirası, yıllık bakım ve sigorta bedelleri derken sahiden çok pahalı bir lükse dönüşüyor bu tekneler.

Havaalanından şehre doğru ilerleyin, Torba kavşağından Türkbükü-Yalıkavak istikametine saparsanız, bir zamanlar sadece zaman zaman gündelik birkaç teknenin uğradığı Hattat Koyu ve Demir Koyu başta olmak üzere koylarda artık sabit duran dev motoryatlar göreceksiniz.

Kendi çapımda, çocukluğumdan beri yelkene ve denize merakım var, Türkiye’de tekne sayısının artmasından değil artık özellikle pandemi sonrası bir patlamadan söz etmek gerektiğini düşünüyorum. Gerçekten hayal edilemez miktarda çok tekne var artık Türk kara sularında, Türklere ait.

Bunların çoğunluğu ülkemizin vergi düzeninden ötürü yabancı bayrak taşıyorlar o yüzden tam sayılarını istatistiklerde görmek imkansız ama kaba bir gözlem nasıl bir patlama yaşandığını sergiliyor zaten.

Sadece Bodrum da değil. Gidin Çeşme’ye, veya daha güneye inin Marmaris’e, Fethiye’ye ve Göcek’e gidin, özellikle Göcek’te motoryatlardan denizde kulaç atacak yer kalmadığını göreceksiniz.

Sadece motoryatlar da değil; çoğu motoryatın yanında bir de son modamız olan RIP adı verilen ve bazılarının uzunluğu 38 feet’e kadar varan sürat tekneleri var. Büyük tekne yerinde duruyor, patron ve misafirleri bu hızlı botlarla geziyor veya bir yerden bir yere gidiyor. Bu RIP (Rigid Inflatable Boat-Sert Şişirilebilir Bot) denen araçların arkasında bazen 2 tane 400 beygirlik motor oluyor, bunlar kolayca denizde müthiş bir hız olan 40 mile çıkabiliyor. O yüzden Türkiye kıyılarında sık sık RIP kazaları da görüyoruz. Son büyük kazayı Ali Sabancı ve Vuslat Doğan Sabancı yaşadı, neyse ki kazadan sağ salim çıktılar.

Bu RIP’lerin irice olanlarının fiyatı da İstanbul’da bir apartman dairesi fiyatı aslında. Yani bu “oyuncaklar” çok pahalı şeyler. 

Geçen yıl çok sayıda RIP kazası yaşandı kıyılarımızda ve yakınımızda. Bu yıl ise dikkat çekici sayıda çok tekne yangını var. Daha dün iki tane motoryat, biri Bodrum Türkbükü’nde, diğeri Çeşme Marina’da yandı işte.

Yangın, evlerimizde de, teknelerimizde de en büyük tehlike aslında. Bir sürü sebebi olabilir yangının ama tekne yangınlarına yakından baktığınızda iki temel sebep öne çıkar: Ya mutfakta çıkar yangın ya makine dairesinde. (Evlerimizde de ya mutfakta ya da elektrik tesisatında çıkar yangın çoğunlukla.)

Dün yanan iki motoryat da hareket halinde değildi, demir atmış, kıçtan kara yapmış duran teknelerdi. Kimsenin günahını almak istemem ama iki yangının da mutfakta başlamış olma ihtimali çok yüksek.

Gerek yoğun RIP kazaları gerekse motoryat yangınları için benim iddiam, sorunun personelden kaynaklandığı.

Dediğim gibi Türkiye’de özellikle pandemi sonrası bir motoryat patlaması yaşandı. Ancak bu kadar çok sayıda motoryatı hakkıyla kullanacak, bilgili, tecrübeli kaptan sayısı da, personel sayısı da çok az. Motoryatların sahiplerinin çoğunun deniz ve denizcilikle ilgisinin de zaten son birkaç yılda, bilemediniz 10 yılda başladığını varsaymalıyız.

Bundan 13-14 yıl önce bir yat fuarında İstanbul’da bir yelkenli tekneyi gezmek istedim. Görevliler o sırada başka birine gezdiriyordu tekneyi. O alıcı beni tanıdı, ayak üstü sohbet ettik. Bir yıl önce aynı yelkenlinin 42 feet’lik versiyonunu satın almıştı, şimdi 50’ye bakıyordu. Ben 50’nin büyük olduğunu, tek başıma kullanamayacağımı söyledim, o da bana istersem 42’yi satabileceğini söyledi. Bu kişi Ankaralı bir tıp doktoru, bir cerrahtı. Yelken eğitimini Gölbaşı’nda almıştı, sonra da geçen yıl satın aldığı tekneyle denize açılmış, Adriyatik’ten, Trieste yakınlarından teknesini yanında sadece küçük oğlu varken tek başına Marmaris’e getirmişti. “İntihara teşebbüs etmişsiniz ama başarısız olmuşsunuz” dedim, bana kızdı.

Bu cesaret ve ne risk aldığını bile bilmeden risk almaktan kaçınmamak sanıyorum Türkiye’de çok yaygın. Bu yangınlar da o risklerin bir parçası sonuç olarak.

ÇOK OKUNANLAR