Eskiden “sevişmek ayıptır” denirdi, şimdi neredeyse “sevişememek ayıp”. Yeni neslin gündeminde seks var ama bir şey eksik: Seksin kendisi.
Carter Sherman’ın The Second Coming: Sex and the Next Generation’s Fight Over Its Future adlı kitabı, bu ilginç çelişkiyi mercek altına alıyor. “Seks İstemiyoruz” Değil, “Seks Bizi İstemiyor”
Öncelikle bir şeyi netleştirelim: Gen Z, yani 1997 sonrası doğan kuşak, sekse karşı değil. Hatta Sherman’ın 100’ü aşkın gençle yaptığı röportajlarda altı çizilen bir gerçek var: “Çoğu çok istekli. Ama bir şekilde yapamıyorlar.”
İster inanın ister inanmayın: İstatistikler de bunu destekliyor. Örneğin, Kinsey Enstitüsü ve Lovehoney tarafından 2021 yılında 18-44 yaş aralığındaki 2.000 Amerikalı yetişkinle yapılan temsilî bir ankette, cinsiyet fark etmeksizin Z kuşağı bireylerinin, 30’lu ve 40’lı yaşlardaki kişilere kıyasla daha az sıklıkta seks yaptığı görüldü. Dahası, her dört genç yetişkinden biri henüz partnerli seks yaşamadığını belirtiyor.
Ama neden? Bir zamanlar seks, gizli gizli keşfedilen bir şeydi. Şimdi ekranlarımızdan fışkırıyor. Ama ne ironidir ki, sosyal medyanın sunduğu sonsuz erotik içerik, gençlerin gerçek hayatta ilişki kurmasını zorlaştırıyor. Sherman bu durumu “Kıyasla ve umutsuzluğa kapıl” olarak tanımlıyor: Başkalarının vücudu, cinselliği, ilişkisi o kadar ‘mükemmel’ ki, kendi bedenine ve deneyimine karşı utanç gelişiyor. Yani “sosyal kıyaslama”. Sürekli daha iyiye maruz kalırsan, kendini hep yetersiz hissedersin. Ve sonuç? Flört cesareti azalıyor, bedenle bağ kopuyor, seks bir tehdit gibi algılanıyor.
Bugünün gençleri, sekse yalnızca bedensel bir deneyim olarak bakmıyor. Artık seksin politik bir boyutu da var: özellikle de #MeToo sonrası cinsel rıza tartışmaları ve İncel (yani involuntary celibate, Türkçesiyle “istemeden bekar kalan erkekler”) ideolojisinin yükselişi. Bu ideolojide erkekler kadın düşmanı söylemler taşıyor. Özellikle internet forumlarında doğan bu erkek grupları, kadınları suçlayan, cinselliği bir hak gibi gören ve agresif söylemler geliştiren bir bakış açısını temsil ediyor.
Tüm bu politik atmosfer, sekse dair bir farkındalık getiriyor ama aynı zamanda korku da yayıyor. Bazı genç kadınlar, erkeklere güvenemediği için “hiç seks yapmama”yı tercih ediyor. Yani sadece bedeni değil, ideolojisi de sorgulanıyor artık seksin.
Güney Kore’den çıkmış bir genç kadınlar hareketi var: 4B hareketi. Bu akım, kadınların erkeklere (ve heteroseksüel ilişkiler sistemine) güven eksikliği nedeniyle çeşitli çekimlerden geri çekilmesini içeriyor.
4B, Korece “bi” (비) ile başlayan dört “hayır”dan oluşur: Bisekseu – Erkeklerle seks yapmama. Biyeonae – Erkeklerle flört etmeme. Bihon – Erkeklerle evlenmeme . Bichulsan – Çocuk doğurmama.
2017–2019 yılları arasında, özellikle #MeToo dalgası sonrasında sosyal medya üzerinden hızla yayıldı. Bu Hareket Güney Kore’den özellikle ABD’ye uzandı; 2024’te seçimler sonrası tartışmalarla sosyal medyada yeni bir ivme kazandı.
TikTok’ta #4BMovement hashtag’i milyonlarca görüntülemeye ulaştı. Türkiye’de benzer bir kolektif hareket henüz net olarak şekillenmiş olmasa da, genç kadınlar arasında benzer sorgulamalar ve bireysel tercihler giderek daha görünür hâle geliyor.
Kabul edelim, pandemi sonrası pek çok genç için seks, artık bir WhatsApp mesajı, bir OnlyFans linki ya da bir “Snap gönder” komutu haline geldi.Fiziksel temas yerine dijital temasa dayalı bir cinsellik gelişti. Ama bu da başka kaygıları doğurdu: İlla bir çıplak foto gönderme baskısı bir yandan paylaşımların sızdırılma korkusu diğer yandan.
Gerçekten dert seks mi, yoksa temas mı? Z kuşağı, seks sahnelerinden rahatsız değil — bağsızlıktan rahatsız.
Onlar için sevişmek, güvenle, bağ kurarak ve eşit şekilde yaşanmalı. Galiba esas sorun duygusal ve fiziksel temas kurma becerisinin kaybı.
Seksin azalması, buzdağının görünen kısmı. Altında; yalnızlık, güvensizlik, sosyal kaygı ve kırılganlık korkusu var.
Z kuşağı sevişmiyor diye değil, bağ kurmakta zorlandığı için üzülmeli. Çünkü seks bir sonuç. Öncesinde güven var, açıklık var, temas var.