Hiper-sonik füze sahibi ülkeler kulübü
27 Temmuz 2025

Bu hafta İstanbul’da yapılan Türkiye’nin en büyük savunma sanayii fuarı IDEF’in flaş haberi, devlet şirketi Roketsan’ın fuarda ilan ettiği Tayfun füzesinin dördüncü blokuyla ilgili duyuruydu.

Tayfun füze ailesi geniş bir aile. Bu ailenin daha önce de hiper-sonik süratlere ulaştığı biliniyordu ama Blok 4 bu sürati resmileştiren, dolayısıyla Türkiye’yi dünyada bunu başaran silahlara sahip az sayıda ülkeden biri yapan gelişmenin adı.

Hafta içinde de bu konuda yazdım, o yazıdaki bir bilgi yanlışını da bu vesileyle düzelteyim: Ses hızına “Mach” adı veriliyor. Ses hızının üzerindeki süratlere “süper sonik” deniyor. Ama hızınız 5 Mach’ı geçtiğinde “Hiper-sonik” kategorisine giriyorsunuz. Ben o yazıda bu sınırı 10 Mach olarak yazmıştım, düzeltip özür diliyorum.

O yazı, biraz da aceleyle yazıldığı için hiper-sonik füzeler konusunda bazı nüansları içermiyordu. Oysa bu nüanslar son derece önemli. Bugün o eksiği de tamamlamaya çalışacağım.

Önce şunu söylememe izin verin: Hiper-sonik hızlara erişmek dünyanın yeni becerdiği bir şey değil. Bunun teorisini 1930’larda Almanya’da bilim insanları yaptı, yine Almanya 2. Dünya Savaşının son döneminde bu süratlere erişebilen füzeler de üretip savaşta kullandı.

Hiper-sonik hızlar 2. Dünya Savaşı sonrasında çok sık denendi. Amerika, bu hıza erişebilen insanlı bir uçak bile yaptı. Ama sonra araştırmaları durdurdu, bu uçak da çürümeye terk edildi, çünkü kullanışlı bir şey değildi.

Ama füzeler, roketler söz konusu olduğunda hiper-sonik hızlar öyle az rastlanan şeyler değiller. Örneğin, bütün kıtalararası balistik füzeler aslında hiper-sonik hızlarda uçan savaş araçları.

Mesele hız değil yani.

Modern füze savunma sistemleri açısından en kolay vurulabilir, yani önlenebilir hedefler bu hiper-sonik füzeler. Neden öyleler?

Sadece radar sistemleri tarafından görülmeleri nedeniyle değil, rotalarının kolay tahmin edilebilirlikleri, hiper-sonik hızlara çıktıklarında yarattıkları devasa ısı izleriyle savunma sistemleri için kolay hedefler bunlar.

Peki 2017-18 yılından itibaren önce Rusya’nın, ardında Çin ve Hindistan’ın, sonra İran’ın ve nihayet Türkiye’nin geliştirdiği füzelerin farkı ne?

Fark, fizik bilimi açısından bu süratlerde başarılması en zor şey olan füzelerin manevra kabiliyetinde.

Yani, diyelim ki Amerikalıların Cruise füzeleri de hiper-sonik hızlara ulaşıyor ama onların bu hızda manevra kabiliyeti düşük, o yüzden de az önce söylediğim gibi hava savunma sistemleri açısından çok zor hedefler değiller, ama Rusya’nın veya İran’ın yeni nesil hiper-sonik füzeleri manevra kabiliyetleri sayesinde hava savunma sistemlerini aşabiliyorlar.

Örneğin biz, şu son 12 günlük savaşta İran’ın ağır kaybeden taraf, İsrail’in ise büyük kazanan taraf olduğunu düşündük ama aslında bakarsanız savaş bir on gün daha sürse belki hem İran hem İsrail çökmenin eşiğine gelecekti. İran bir yandan bütün hava savunma sistemini kaybetmişti, İsrail uçakları canlarının istediği her hedefi bu ülkede vuruyordu. Ama buna karşılık İran hala füze atabiliyordu ve özellikle savaşın son günlerinde İran çok daha az füze fırlatarak çok daha fazla füzesinin hedeflerini vurmasını sağlıyordu, yani İsrail hava savunmasını aşmanın yolunu bulmuştu. İran füzeleri İsrail’in can damarı olan iki deniz limanını ve havalimanını tamamen kapanmaya zorlamıştı, savaş biraz daha sürse bu ülke silah ikmali yapmayı bırakın benzin bile bulamaz hale gelecekti.

Bunu İran, elindeki hiper-sonik füzeleri ustaca kullanarak başarmıştı. İran füzeleri önce atmosfer dışına çıkıyor, ardından İsrail’deki hedeflerinin üzerinde neredeyse tam dik bir açıyla alçalışa geçiyordu. İşte bu sırada elde ettiği hız ve manevra kabiliyeti bu füzelerin İsrail’in çok katmanlı hava savunmasını gafil avlıyordu her seferinde.

Füze savaşı ve savunma teknikleri konusunda 12 günlük İsrail-İran savaşı dünyadaki bütün ülkelere çok fazla şey öğretti. Benzer dersler, Rusya-Ukrayna savaşından da çıkarılıyor. Füze saldırısı ve savunması çok ama çok pahalı şeyler, ülkeler özellikle savunmayı ucuzlatmanın yollarını arıyorlar, bunun için yüksek teknoloji ve bilim de çalışıyor.

Dediğim gibi yeni nesil hiper-sonik füzeleri etkili ve önemli yapan şey, onların bu hiper hızlarda manevra da yapabilmesi.

Ama bu manevra yapabilirlik sahiden çok zor bir şey.

Yolda yürürken hiçbirimiz farkında bile değiliz ama bir molekül ve atom bulutunun içinde yürüyoruz. Bu molekül ve atomların bizim yürüyüşümüze karşı ortaya koydukları direnci hiçbir zaman hissetmiyoruz. Ama örneğin 100 metreyi 10 saniyenin altında koşmak isteyen bir atlet o direnci hissediyor.

Otomobiliniz kolayca saatte 100 km hıza çıkıyor belki ama ondan sonraki hızlarda o hıza yükselmek, mesela 140’dan 160’a çıkmak çok daha büyük bir motor gücü gerektiriyor. Çok hızlı araç kullandığınızda yakıt tüketiminizin ansızın çok artmasının tek sebebi, işte o direnç gösteren havadaki molekül ve atomlar.

Hele bu hızınız ses hızını aşmaya başladığında, enerji tüketiminiz inanılmaz boyutlara erişiyor. Örneğin ses hızında (Mach 1) uçuyorsanız 1 enerji tüketiyorsanız Mach 5’e çıktığınızda enerji tüketiminiz 125 kat artıyor. Mach 20’ye çıktığınızda enerji tüketme hızınız 8000’e ulaşıyor.

Bu çok yüksek süratlere çıkıldığında önce roket bir “sonik patlama” yapıyor. Bu patlama, roketin etrafındaki havayı (o molekül bulutunu) itmesinden kaynaklanıyor. Bu itiş sırasında roketin etrafındaki moleküller bozulmaya, atomlarına ayrılmaya başlıyorlar ve bir yandan da ortaya muazzam ısı çıkıyor. Zaten roket kinetik enerjisini böyle kaybediyor, ısı yoluyla. Mach 10 ve civarı hızlarda roketin etrafındaki ısı 2 bin Kelvinin yani 1700 C’nin üzerine çıkıyor. İşte bu öyle bir ısı izi yaratıyor ki, bunu görmemek imkansız.

Hiper-sonik füzelerin ayırt edici özelliğinin manevra kabiliyetleri olduğunu söyledim ama bu manevra yapmanın maliyeti aslında çok yüksek. O maliyet de füzenin menziline yansıyor, menzili düşürüyor.

Hiper-sonik füzelerin çok düşük yüksekliklerde uçmaları onlara radarlara karşı büyük bir avantaj veriyor. Şöyle bir kıyaslama mümkün: Bir balistik füze 1000 km yüksekte uçtuğunda, yerdeki radar sistemleri tarafından hedefinden 3,500 km uzaktayken saptanabiliyor. Ama buna karşılık 40 kilometre yüksekten uçan bir hiper-sonik füze, dünyanın yuvarlaklığından ötürü ancak hedefe 500 kilometre kala fark edilebiliyor aynı radarlar tarafından.

Ancak bunun da kolayı var savunmacılar açısından. Rusya’nın da Amerika’nın da bu hipersonik füzelerin az önce anlattığın ısı izlerini gözleyen erken uyarı uydu sistemleri var. Bu sistemler ne kadar alçaktan uçarsa uçsun bu füzeleri binlerce kilometre öteden de görebiliyor ve uyarısını yapıyor.

İşte bu noktada, Tayfun füzesinin hızı ve özelliği devreye giriyor. Aslında hiper-sonik hızların alt sınırına yakın (örneğin Tayfun’unki gibi 5,5 Mach) hızlar, bu erken uyarı uydularını işlevsizleştirebiliyor. Ama tabii bu da hiper-sonik füzenin menzilini 500 kilometreye kadar azaltıyor. 

Tayfun ilk denemelerinde 861 km menzilde hedefini vurdu, amaç onu 1000 km menzile ulaştırmak ama menzil ile isabetlilik ve önlenemezlik arasında bir pazarlık yapmak gerekiyor. Ne kadar uzun menzil o kadar savunma füzelerine yakalanma ihtimali demek.

Bu görece kısa menzilli hiper-sonik silahlar konusunda Rusya ve Çin öncü konumda. İran’ın durumunu tam bilemiyoruz, çünkü onlar İsrail’i vurmak için çok uzun menzilli silahlar kullandılar. Amerika 2013’te bu görece kısa menzilli (500-800 km) hipersonik füze arayışlarını terk etmişti ama Rusya’nın geliştirdiği füzelerden sonra onlar da hiper-sonik silah geliştirme işine girdiler. Hindistan, Japonya ve Fransa’nın da kısa menzilli hiper-sonik silahlara sahip oldukları tahmin ediliyor.

Türkiye işte bu kulübe katıldı.

***

Not: Hiper-sonik füzelerin gerçekte öyle “devrim” yaratmadığını öne süren bir görüş de var. Bu görüşe dair çok güzel yazılmış bir makale okumak isterseniz bu adrese bakmanızı tavsiye ederim. Silah sistemi meraklıları kaçırmamalı.

ÇOK OKUNANLAR