Longevity mi dediniz?
27 Temmuz 2025

Son zamanlarda etrafımda sık sık şu cümleye rastlıyorum:

“Longevity’e yatırım yapıyorum…”

“Longevity koçumla çalışmaya başladım…”

“Yeni çıkan NAD+ takviyesi longevity için şahane!”

Ve ben içimden soruyorum:

Longevity nedir gerçekten?

Yine yeni bir trende push mu ediliyoruz?

Bir bakmışsın doktorlar, güzellik klinikleri, besin takviyesi markaları, sağlık kulüpleri… herkesin ağzında aynı kelime: Longevity.

Üstelik bu kez yalnızca kırışıklıklarla savaşmıyoruz. Hedef büyük: Hücresel yaşlanmayı durdurmak!

Yani “yaş al ama çökme.”

Ne güzel bir hayal…

Ama biz bu hayalin içinde ne kadar gerçek, ne kadar pazarlama ile baş başayız?

Longevity tam olarak nedir?

Longevity, kelime anlamıyla uzun ömür. Ama bugün kullanılan haliyle kast edilen şey sadece yaşlanmamak değil:
Enerjik, sağlıklı, üretken ve estetik bir yaş alma süreci.

Yani 70 yaşına gelip de bastonla yürüyen değil, sahilde yoga yapan, tek başına seyahate çıkan, hafızası keskin, ruhu zinde bir birey olmak.
Kabul edelim, kulağa çok hoş geliyor.

Gerçek bilim mi, güzel hayal mi?

Son 10 yılda bilim dünyasında yaşlanma karşıtı birçok molekül gündeme geldi:

NAD+, NMN, glutatyon, metformin, resveratrol, rapamisin…

Hepsi hücresel yaşlanmayı geciktirmeye, DNA onarımını hızlandırmaya ve mitokondrileri genç tutmaya odaklı.

Yani bir kısmı gerçekten işe yarıyor.

Ama bu bilgiler halka inmediği sürece, konu hemen “serum yaptırdım, IV vitamin aldım, glutatyon yüklemesiyle arındım” cümlelerine dönüşüyor.

Ve o noktada işin içinden bilim çıkıyor, trend giriyor.

Yeni statü göstergemiz: İyi yaş almak

Eskiden başarıyı araba, ev ya da unvan gösterirdi.

Bugün ise biohacking yapabiliyorsan, ne yediğine dikkat ediyorsan, sporunu yapıyor, bağırsak florana iyi bakıyorsan, “premium yaş alıyorsun” sayılıyorsun.

Yani longevity artık bir statü:

“Ben kendime yatırım yapıyorum” deme şekli.

Ama bu yatırımın içi ne kadar dolu?

Takviye kutularıyla çevrili bir yaşam mı bize iyi gelecek, yoksa sadeleşip bedenimizi gerçekten dinlemeyi mi öğrenmeliyiz?

Güzellik klinikleri bu işin neresinde?

İşin ilginci, bizim sektör de bu akımın tam göbeğinde.

Cilt yaşını değil, hücre yaşını hedefliyoruz artık.

Endopeptid enjeksiyonları, vitamin serumları, infrared kapsüller, ozon banyoları, glutatyon protokolleri…

Ama şunu hep hatırlamak gerekiyor:

Longevity bir kür değil, bir yaşam biçimi.

Ve bunu yalnızca dışardan takviyelerle değil, içeriden bir yaşam felsefesiyle beslemeliyiz.

Son söz niyetine…

Longevity gözümüzü boyasın diye değil, gözümüzü açsın diye hayatımıza giriyorsa ne mutlu bize.

Ama eğer sadece yeni bir satış kampanyasının içine hapsolduysak, her gün yeni bir “anti-aging iksiri”ne koşuyorsak, orada biraz durmak gerek.

Çünkü uzun yaşamak değil mesele.

Yaşamın içini nasıl doldurduğun.

Güzelliği ne kadar içselleştirdiğin.

Kendini ne kadar sevdiğin.

Ve asıl longevity, bazen iyi bir kahkaha, sevdiğinle yapılan yürüyüş, sabahın erken saatinde içilen kahve, sokaktan kurtarılan bir kedidir belki…

Hayatın içinde, bizimle birlikte yaş alan küçük mutluluklar.

ÇOK OKUNANLAR