Thomas Mann ve cinsellik
27 Temmuz 2025

Thomas Mann’in, Doktor Faustus kitabında frengi ile yaratıcılık arasında bağ kurması aslında şaşırtıcı değildi. Büyük yazar, yaratıcı insanların hastalıklarıyla yaratıcılıkları arasında bir bağ olduğunu düşünüyordu. Dostoyevski üzerine yaptığı çalışmada yaratıcının hastalıkları ile onun yaratma gücü arasındaki bağlantıları vurgulamıştı. Schopenhauer ve Nietzsche’den Goethe ile birlikte çok etkilenmiş olan Thomas Mann, Nietzsche’de de hastalık ile yaratıcılık bağlantısına işaret eder.

Joyce, Proust, Virginia Woolf gibi yazarların kendi içlerine, benliklerine dönmeyi bir sanat haline getirip, kendi benliklerinden iç sesleriyle, bilinç akışlarıyla edebi şaheserler yaratmalarından sonra, büyük yazar ve düşünür Thomas Mann da hayatın zor karmaşıklığından ve kendi iç dünyasından büyük bir edebi sanat yarattı. Mann, sanatçıların ve entelektüellerin psikolojilerini anlama çabasıyla ve kendi sorunlu psikolojisini çözümlemeye çalışan eserleriyle edebiyat tarihinde bir anıt haline geldi.

Hayatın zorlu dalgalanmalarından ve yazar olarak kendi iç dünyasından sanat yaratmaya girişmiş bir insanın hayatın getirdiği zorlukların başında olan hastalıklar konusunda bu kadar fazla düşünmesi normaldi. Thomas Mann yaratıcı insanların psikolojisi ve benlikleri ile ilgili olduğundan, kendi eşcinselliği üzerine de çok düşünmesi ve o dönemde yazılması zor olan bu konuya girmesi kaçınılmazdı. Çoğumuz “Venedik’te Ölüm”ü yönetmen Visconti’nin son derece çarpıcı olan filminden hatırlıyoruzdur. Bu da normal, çünkü film çok çarpıcıydı ve başroldeki Dirk Bogarde duygularını, arzularını keşfeden bir insanı olağanüstü oynuyordu. Mann bu eserinde de, hayatın zorluklarıyla mücadele eden bir insanın zor tercihleri ve kendisi hakkında yeni keşifleri konusunda yazıyor. Bunların her insanda olabilecek normal duygular olduğuna ve yaratıcı insanların bunları tüm boyutlarıyla, tüm iç çelişkileriyle anlamaya çalışıp eserlerinde bu karmaşık duyguları aktarmaları gerektiğine inanıyor. Bu tavrın sadece Venedik’te Ölüm kitabında değil Faust adlı eserinde de görülebileceğine inanıyorum. Anthony Heilbut, “Thomas Mann: Eros and Literature” (1997) adlı biyografisinde, Thomas Mann’in bütün eserlerinde kendi cinselliğini anlama ve bunu kabul etme çabasının merkezi önemde rolü olduğunu söylüyor.

Yaratıcı insanların kendi cinselliklerini anlama ve kabul etme mücadeleleri yaratma süreçlerinin çok önemli bir belirleyeni olabilir. Bu yüzden kendi benliğinden bir sanat yaratmış Mann’in bu mücadeleyi nasıl yaptığını ve bunu eserlerine nasıl yansıttığını anlamamız için onun kitaplarını okumayı sürdürmeliyiz. Mann’i anlamaya başlamak için Visconti’nin filminden başlarsanız da buna kimse itiraz edemez çünkü o film bence önemli bir kitabın ruhunu en iyi veren çalışmalardan bir tanesidir.

ÇOK OKUNANLAR