Erdoğan, “Gündemimize hakimiz” demiş, öyle mi sahiden?
29 Temmuz 2025

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan dün akşam kabine toplantısı sonrası kameraların karşısına geçti ve “Türkiye birçok alanda son asrın en parlak dönemini yaşıyor. Biz de gündemimize en üst seviyede hakimiz. Tuzaklara takılmadan hedeflerimize doğru adım adım yürüyoruz. Felaket tellalları ne derse desin ülkemizin yolu ve bahtı açıktır” dedi.

Öyle mi sahiden?

Ben bu cümlelerde en çok “Gündemimize hakimiz” sözüne takıldım. Acaba Erdoğan neden böyle bir cümle kurmak zorunda kaldı? “Gündeme hakim değilsiniz” diyen her zaman olur, Erdoğan neden bu kez onlara cevap verme gereği duydu?

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son dört aydaki konuşmalarını birisi oturup içerik analizine tabi tutsa, Cumhurbaşkanı’nın konuşmalarında kendisini, iktidarını ve iktidarın uzantılarının davranışlarını savunmaya ayırdığı yerin ve zamanın nasıl çarpıcı biçimde arttığını görür.

Erdoğan, özellikle 19 Marttan beri savunmada. Gerçi ondan önce de kısmen savunmadaydı, konuşmalarının bir bölümünü yapılanların neden yapıldığını anlatmaya ayırıyordu ama bu savunma ağırlığı 19 Marttan beri belirgin biçimde arttı. Dünkü konuşmasına da bakın, neredeyse yarısı savunma.

Erdoğan’ın bu savunmaları CHP’ye ve liderine yönelik saldırı olarak yapıyor olması sizi yanıltmasın. Normalde işi başından aşkın Cumhurbaşkanı’nın muhalefete laf yetiştirecek zamanı olmaması gerekir ama o bu laf yetiştirmeye önem veriyor, çünkü CHP’nin gündeme getirdiği konuların cevapsız bırakılmaması gerektiğini düşünüyor.

Tam da böyle düşünmek zorunda kaldığı için aslında gündeme tam olarak hakim değil, gündem önünden akıp gidiyor, o arkasından yakalamaya çalışıyor. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı’nın görevden alınmasını bu çerçevede de değerlendirmek gerekir bence; Erdoğan eskisi gibi ülke gündeminin tek sahibi değil.

Bu konuda özellikle 19 Mart operasyonu kritik önemde. O güne kadar Erdoğan yine savunmadaydı ama gündeme de büyük ölçüde hakimdi. 19 Mart sabahı Ekrem İmamoğlu’nun hapse atılması, Erdoğan açısından bir güç gösterisi değil tam tersine güçsüzlüğünün ve çaresizliğinin bir ifadesi oldu. Oysa Erdoğan belli ki gücünü göstermek istemiş ve bu adli operasyonun 16 milyonluk bir şehrin seçilmiş yöneticisinin hapse atılarak yürütülmesine rıza vermişti. Sonuç tam tersi oldu, CHP buradan büyük bir momentum yakaladı ve halen o momentumu sürdürüyor.

Ben bu köşede 19 Marttan bu yana defalarca Erdoğan’ın bırakın gündemine hakim olmayı ülkeyi yönetemez hale geleceğini, küçük yönetim hatalarının bile Erdoğan’a fatura çıkaracağını ve onun da istemeye istemeye erken seçime gitmek zorunda kalacağını söylüyorum. Çoğu yakınım ve arkadaşım benimle aynı fikirde değil, Erdoğan’ın erken seçime gitmeyeceği görüşünde ama ben ısrarlıyım, Cumhurbaşkanı erken seçime mecbur kalacak veya bırakılacak.

PKK’nın silah bırakıyor olması, Erdoğan’a hiç ummadığı bir anda ummadığı bir pozitif gündem yakalama şansı verdi, bu süreç eğer hızla tamama ererse, Erdoğan hemen ardından seçime gidebilir örneğin. Çünkü bir başarı öyküsüne ihtiyacı var.

Ancak, objektif şartlarda iktidarın o kadar da kusurlu olmadığı konularda bile, örneğin orman yangınlarında bile, konunun dönüp dolaşıp “kötü yönetim”e bağlanması ve neredeyse kesin bir kanaat olarak kamuoyu hafızasına yazılması, Erdoğan açısından denizin nasıl bitmekte olduğunun güçlü bir göstergesi.

Çünkü aslında bu denizi bitiren ve Türk milleti nezdinde kredisini kaybeden kendisi; onun sahip olduğu krediyi ondan muhalefet almıyor, kendisi tüketiyor.

Nasıl tükettiğinin bir basit göstergesini dün Merkez Bankası açıkladı. Uzun zaman sonra ilk kez vatandaşın 12 ay sonraya ilişkin enflasyon beklentisi yükseldi. Aslında vatandaşın enflasyon beklentisi hep çok yüksekti, yani uygulanan ekonomik programın başarılı olacağına inanılmıyordu ama yine de bu beklenti aylar geçtikçe azar azar da olsa düşüyordu; oysa 19 Mart sonrası işte bu beklenti de bozuldu.

Erdoğan düne kadar ekonominin düzeleceğinden emindi ve kurmaylarıyla konuşurken hedefi daha yükseğe koyuyor, “Seçim kazanmak için tek başına ekonomiyi düzeltmek yetmez” diyordu. Kendince bir pozitif gündem inşa çabasındaydı, partisini bu amaçla kongre sürecine soktu, Türkiye’yi il il dolaşıp kongrelerde konuştu. Sonuç? Ne Ak Parti değişti ne Erdoğan’ın politikaları. Ortaya bir pozitif gündem de çıkmadı.

Ak Parti’nin son Kızılcahamam kampına bakın. Geçmiş yıllarda Ak Parti bu kamplardan hep yenilenmiş, morallenmiş olarak çıkardı. Bu kez hiç öyle bir şey olmadı.

Türkiye’de muhalefet on yıllardır, belki de 70’li yıllardaki Bülent Ecevit patlamasından beri, hep aynı teraneyle eleştirilir: “Lider yok.”

Ama bir de şimdiki duruma bakın: CHP bünyesinde bir değil, iki değil üç tane lider var seçimde Erdoğan’ı yenebilir nitelikte. Hatta anketlere bakacak olursanız üçü de yeniyor Erdoğan’ı.

Tek başına bu bile Erdoğan devrinin kapanmakta olduğunun kuvvetli bir belirtisi.

O yüzden Cumhurbaşkanı “Gündemimize hakimiz” demek zorunda kalıyor…

ÇOK OKUNANLAR