Kalıpların Ötesinde Yaşamak Mümkün mü? Nasıl?
29 Temmuz 2025

Hayatımız boyunca bizden hep “net” olmamız istendi.

“Tarafını seç.”

“Ne olduğuna karar ver.”

“Ya siyahsındır ya beyaz.”

“Ya bizdensin ya onlardan.”

Bu dikotomik kalıplar, yalnızca siyasette değil, inançta, kimlikte, yaşam tarzında, müzik zevkinde, giyim kuşamda, hatta neyi yiyip neyi sevdiğimizde bile hayatımıza sirayet etti.

Ama gerçek hayat, bu kadar steril ve keskin hatlarla çizilmiş bir tablo değil.

Aslında hayat, grilerin, geçişlerin, çelişkilerin, ikircikliklerin, çoklu aidiyetlerin alanıdır.

Ve bu “karmaşa”, insanı insan yapan en zengin katmanları içinde barındırır.

Ben Türk’üm. Sadece bu topraklarla sınırlı kalmadan gezegenin her köşesinde Türkiye’yi anlatmak, yüceltmek görevim gibi geliyor.

Ankara doğumluyum ama Karaburun’un deniz tuzunu taşıyorum tenimde.

Londra’nın puslu sabahlarında da, Tinanmen Meydanı’nda da, Nice’in taş sokaklarında da kendimi evimde hissediyorum.

Milliyetçiyim. Bu ülkenin değerlerine, kültürüne, tarihine sevgiyle bağlıyım.

Ama aynı zamanda sosyal demokratım, çünkü eşitliğe, adalete ve sosyal güvenliğe inanan bir aklım var.

Muhafazakâr yanım da var; bazı değerlerin korunması gerektiğine inanırım.

Laikim; çünkü devletin tüm inançlara eşit mesafede durmasının özgürlüğün teminatı olduğuna inanırım.

Ve evet, inançlı biriyim. Sabah aklımı, gece kalbimi susturmak için dua ederim.

İşçilerin, köylülerin, devlet memurlarının içinden geldim.

Ama bugün iş dünyasında, alın teriyle büyüyen, katma değer yaratan, etikle çalışan girişimcileri anlıyor, onlara destek veriyorum.
Çünkü onlar olmadan istihdam olmaz, üretim olmaz, vergi olmaz, değer yaratılmaz.

Hayatımda sevdiğim bir eşim var. Ona sadığım, taparım. Ama bu, başka güzel ve zeki kadınlara hayranlık duyamayacağım anlamına gelmez.

Hayranlık ihanet değildir. Güzelliğe karşı kör kalmak sadakat değil, körlüktür.

İnciri çok severim.

Ama şeftaliye de burun kıvırmam.

Neşe Karaböcek’i de dinlerim, Mozart’ı da.

Ferdi Tayfur’un kırık dökük içli sesiyle hüzünlenirim; ama Lady Gaga’nın sahne devriminden, Beyoncé’nin özgüveninden, Cat Stevens’ın arayışından da feyz alırım.

Siyasette de aynı.

Trump’ın bazı stratejik öngörülerine hak veririm; ama söylemini onaylamam.

Putin’in satranç tarzı soğukkanlılığını çözmeye çalışırım.

Erdoğan’ın sahada kurduğu hâkimiyeti gözlemleyip not ederim. Ayakta kalma, halkla ilişki kurma becerisine, Afrika ve Ortadoğu sokaklarında yarattığı rüzgara şapkamı çıkartırım.

Özgür Özel’in hitabetini, kendini var etme ve partisini iktidara taşıma çabasını takdir ederim. Genç liderler olarak Ümit Özdağ’a ihtiyaç olduğunu düşünüyorum; Ekrem İmamoğlu’na da. İnat, senet ve ülke sevdalarına inanıyorum.

Ama hepsine itirazlarımı da saklı tutuyorum, yerinde dile getirmek ve yapıcı şekilde uyarmak için.

Çünkü insan, tek bir kategoriyle tanımlanamayacak kadar karmaşık bir varlıktır. Sakın tuzağa düşmeyin: Bu bir “tutarsızlık” değil, “zenginliktir”.

Tek Tip Düşüncenin Tutsaklığı

Modern dünya bize “özgürlük” sunduğunu söylüyor.

Ama gerçekte farklılığı değil, “tıpkılığı” ödüllendiriyor.

Sosyal medya algoritmaları, Netflix dizileri, siyasi kampanyalar, reklamlar…

Hepsi bize aynı yaşam tarzını, aynı zevki, aynı hedefi dayatıyor.

Dindarsan muhafazakâr ol.

Kadınsan duygusal ol.

İş insanıysan sağcı ol.

LGBTİ+ bireysen solcu ol.

Milliyetçi isen yabancı düşmanı ol.

Bu zihinsel kodlar, bizi köşelere sıkıştırıyor.

Ve tehlike burada: Farklı düşüneni dışlamak, azınlıkta kalanı susturmak, kendi gibi olmayanı “öteki” saymak artık normalleşiyor.

Ama gelişim, bu ezberleri kırabilen bireylerle başlar.

Cesaret, bu kalıpların dışına çıkabilmektir.

“Neden O Kanala Çıktın?” Diyenlere

Yakın çevremden bazen şu eleştirileri alıyorum:

“Niye o gazetede yazıyorsun?”

“Niye o TV kanalına çıkıyorsun?”

“Sana yakıştıramadık.”

Oysa benim için düşüncelerimi anlatmak, sadece kendi mahalleme değil, başka mahallelere de seslenmek bir görev.

Niye hep aynı kitleye konuşayım?

Neden sadece beni alkışlayanlarla temas kurayım?

Zor olan, farklı düşünenle diyalog kurmak, önyargı duvarlarını yıkmaktır.

Empati, bugünün en büyük erdemi.

Kendimi bir Ermeni’nin, bir Rum’un, bir Yahudi’nin, bir Kürt’ün, bir Süryani’nin, bir Suriyeli’nin yerine koyarak düşünmeye çalışırım. Çünkü bu topraklarda birlikte yaşamanın tek yolu, birlikte hissetmekten geçer.

İnsanları kimlikleriyle değil, hikâyeleriyle tanımalıyız.

Kendi Senaryonu Yazmazsan, Figüran Kalırsın

Bir film, iki yılda çekiliyor. Sen onu bir buçuk saatte tüketiyorsun.

Ama o filmde emek, sabır, hayal gücü, kurgu var.

Aynı şey hayat için de geçerli.

İzlemek kolay. İnşa etmek zor.

Ama sadece izlersen, hep başkasının hayatına hayranlıkla bakarsın.

Kendi hayatını tasarlamazsan, başkalarının yazdığı bir senaryoda figüran olmaya mahkûm kalırsın.

Bu yüzden diyorum ki:

Zenginlik, farklılıklarda…

Gelişim, çelişkilerde…

Cesaret, tekdüze kalıpları kırmakta…

Çok Seslilik Geleceğin Anahtarıdır

Tek tip insan, tek tip düşünce, tek tip duygu…

Bunlar istikrar değil; tıkanmadır.

İnsanlık, sadece çok sesli bireylerle, karmaşık karakterlerle, çelişkili ama sahici insanlar sayesinde ilerleyebilir.

Tina Turner’ı da Aşık Veysel’i de sevebilmeliyiz.

Trump’a kızarken, stratejik hamlelerini takdir edebilmeliyiz.

Sadık olurken, güzelliği fark edebilmeliyiz.

İnançlı olurken, laikliğe sahip çıkabilmeliyiz.

Hayat gri alanlarda en zengin halini bulur.

Ve insan, ancak o gri alanda kendi olur.

Eğer içinde çelişkiler taşıyorsan,

Farklı kimlikleri bir arada yaşıyorsan,

Ne tam oralı ne buralı hissediyorsan,

Bir gün Dalida, bir gün Behiye Aksoy ile ruhunu besliyorsan…

Yanlış değilsin.

Eksik hiç değilsin.

Aksine, bu çağın en büyük ihtiyacı sensin.

Çünkü gelecek; griyi sevebilen, çelişkiyle barışabilen, farklılıkla zenginleşen insanların ellerinde yükselecek.

Kalıpların Ötesine Geçmek İçin 12 Tavsiye

1. Etiketlerle Kendini Tanımlamaktan Vazgeç

“Ben sağcıyım”, “Ben feministim”, “Ben gelenekçiyim” gibi tek yönlü tanımlar, seni sınırlı bir alana hapseder. Onun yerine: “Ben merak eden, değişebilen, sorgulayan biriyim” de.

2. Zıtlıklarla Barış

Aynı anda hem inançlı hem laik, hem bireyci hem toplumsalcı, hem duygusal hem rasyonel olabilirsin.

İnsan olmak, çelişkileri yönetme sanatıdır.

3. Kendine Ait Bir Kriterler Dizisi Geliştir

Popüler olanı değil, senin değerlerinle örtüşeni seç.
Bir lideri, fikri ya da davranışı kimin söylediğine göre değil, ne söylediğine göre değerlendir.

4. Farklı Mahallelere Kulak Ver

Sadece kendi görüşünü paylaşan kişileri değil, seni rahatsız eden fikirleri de oku, dinle.

Empati, önce anlamaya çalışmakla başlar.

5. Utandırılma Korkusunu Aş

Toplum seni “tutarsız”, “omurgasız”, “kararsız” gibi etiketlerle susturmak ister.
Ama bu aslında çok katmanlı, özgür birey olmanın bedelidir. Ödemeye değerdir.

6. “Ya – Ya” Yerine “Hem – Hem” Düşüncesini Benimse

Ya gelenekçi ya modern olma.
Hem geçmişten beslen, hem geleceğe açık ol.
Bu “hem – hem” yaklaşımı entelektüel özgürlüğün kapısını açar.

7. Aidiyetleri Sorgula, Ama İnkâr Etme

Köklerinle barış, ama onların seni zincirlemesine izin verme.
Milliyetinle, inancınla, sınıfınla onur duy ama hepsini tek gerçek gibi dayatma.

8. Estetikten, Müzikten, Sanattan Beslen

Mozart da Ferdi Tayfur da seni başka yönlerinle zenginleştirir.

Sanat, içindeki farklı katmanları tanımanın en güçlü yoludur.

9. Çok Yönlü İnsanları Örnek Al

Atatürk, Churchill, Mandela, Elon Musk, Ahmet Kaya, Sezen Aksu…
Hepsi zıtlıkları içinde taşıyan, ama sahici kalan figürlerdir.

10. Sınır Aşan Deneyimlere Açık Ol

Yurt dışı seyahatleri, farklı diller, kültürler, mutfaklar…
Yeni bakış açıları, zihinsel kalıpları kırmanın doğal ilacıdır.

11. “Başka Nasıl Olabilir?” Sorusu Senin Rehberin Olsun

Bir fikre, kişiye, sisteme karşı çıkarken “Ama başka nasıl olabilirdi?” diye sor. Bu soru, seni ideolojik saplantılardan korur.

12. Kendi Hikâyeni Yaz

Hayat bir filmse, sen başrol oyuncusu değil, senaristi olmalısın.

Kendi kimliklerini, ilişkilerini, değerlerini sen inşa et.

ÇOK OKUNANLAR