Yataktaki radyo frekans farkı 
30 Temmuz 2025
Bu köşeyi yazmaya başladığımda New York Times’ın yaptığı bir okur çağrısı dikkatimi çekmişti. Şöyle bir duyuru yapmışlardı: “Bir ilişkinizde cinsel kuraklık yaşadınız mı? Ya da partnerinizle uyumsuz cinsel isteklerle başa çıkmak zorunda kaldınız mı? New York Times’ta ele almamızı istediğiniz başka cinsel sağlık konuları var mı?”
İlginç olan bu çağrıya karşılık ilişkisinde libido farkı yaşayan 1.200’den fazla kişi mektup yazdı. Daha sonra bu mektuplardan bazıları açıklandı:
Örneğin 40 yıldır evli bir kadın, bir zamanlar eşinin sürekli seks istediğini anlatıyordu. Şimdi ise on yılı aşkın süredir aralarında tek bir cinsel temas dahi yoktu.
Şöyle yazmıştı : “Eşimi seviyorum. Ama kendimi görünmez hissediyorum. Çevremdeki herkesle yakınlaştığımı hayal etmeye başladım. Utanıyorum.”
Bu hikâyeyi yaşayan sadece o değil. İlişkilerde libido farkı müthiş yaygın. Biri istiyor, diğeri istemiyor. Uzmanlara bakarsak bu konuda hemfikirler: Cinsel istekteki dengesizlik, neredeyse her uzun ilişkide kaçınılmaz.
Ama esas soru şu: Bu farkla nasıl yaşanır? Daha da önemlisi: Bu fark konuşulabilir mi?
Libido sadece hormon işi değil. Bir kişinin isteğiyle diğerinin isteksizliği arasında; yorgunluk, ilişki içi kırgınlık, geçmişten gelen cinsellik algıları, çocuklukta alınan sosyal mesajlar ve evet, “hayatın koşturması” var.
Ve her zaman çözüm, “biri azaltsın, diğeri arttırsın” değil. Çözüm çoğu zaman sadece konuşmak. Ama o konuşmayı doğru yerde, doğru zamanda, doğru dille yapmak.
Konuşmaktan kastım, günün sonunda bitap düşmüşken ya da bir yandan telefona göz atarken yapılan acele bir sohbet değil. Ne suçlayıcı, sorgulayıcı bir “neden artık istemiyorsun” demek, ne de laf arasında sıkıştırılmış imalı cümleler…
Benim bahsettiğim, gerçekten kalpten gelen, yakınlaşmayı amaçlayan bir iletişim. Yakın hissetmeye duyulan ihtiyacı dile getirmek, birlikte olmanın hâlâ önemli olduğunu anlatabilmek, ve belki de en önemlisi, bu konuyu beraber çözmeye istekli olduğunu gösterebilmek.
Her dokunuş seks değildir. Ama seks dokunuşla başlar. Sarılmak, omzuna yaslanmak, sessizce birlikte yürümek, bunlar “ön sevişme” değil, ön bağ. Çünkü genellikle çözüm yatakta gizli değildir.
Bazı insanlar için arzu, aniden belirir; bir bakış, bir an yeterlidir. Kimileri içinse istek, temasla, yakınlıkla yavaş yavaş gelişir. Biri spontane, diğeri tepkisel olarak tanımlanır. Ve her iki biçim de tamamen doğaldır.
Ama ne zaman ki spontane olan “doğru” kabul edilir, tepkisel olan ise “eksik” ya da “bozulmuş” gibi görülür… işte o zaman ilişki içinde sessiz bir gerilim başlar.
Oysa uzmanlar danışanlarına tek bir basit ama etkili soruyla yaklaşır: Şu anda fiziksel bir arzu hissetmiyor olsan bile, partnerinle yakınlaşmaya ne kadar açıksın?
Cevabın sıfır olması elbette saygı görmelidir. Ama içinden “beş” diyorsan, belki de sadece bir sarılmayla başlamak bile yeterlidir. Çünkü bazen arzu, niyetle birlikte yola çıkar.
Cinsel terapistler, libidoları eşitlemek için değil, ilişkiyi onarmak için vardır. Bazı sorunlar tek başına çözülmez. Ve hayır, yardım istemek “bozulmuş” olduğunuzu göstermez. Tam tersine, çaba gösterdiğinizi gösterir.
Bir taraf arzularken diğer taraf uzaksa, o yatakta sessizlik sadece cinselliğin değil, değer görmenin de eksikliğidir. Ama iyi haber şu: Bu konuşulabilir. Ve konuşmak, en erotik temaslardan biridir.

ÇOK OKUNANLAR