Suriye meselesi, günümüzde sadece bölgesel bir kriz olmanın çok ötesinde, küresel güç dengelerinin yeniden şekillendiği kritik bir jeopolitik arenaya dönüştü. İç savaşın yıkıcı etkileri, dış müdahaleler, etnik ve mezhepsel ayrışmalar, devlet kurumlarının zayıflaması ve dış aktörlerin farklı bölge ve grup destekleri, Suriye’nin siyasi bütünlüğünü hâlâ ciddi biçimde tehdit ediyor. Bu tehdit, bölgenin kaderini belirleyecek önemli aktörlerin politikalarını şekillendiriyor.
Suriye Parçalanır mı?
Suriye’nin parçalanma riski hiç kuşkunuz olmasın, güncel ve ciddi. Ülkenin kuzeyinde Kürt bölgelerinde fiili özerklik, adi konulmasa da, zaten oluşmuş durumda; ABD’nin sağladığı destekle bu durum daha da pekişiyor. Güneyde ise İsrail destekli Dürzi ve muhalif yapılar güçleniyor. Doğu ve kuzeydoğuda ekonomik ve askeri güç paylaşımı oldukça karmaşık. Akdeniz kıyısındaki Alevi nüfus alanları kendi mevcudiyetlerini güçlendirmeye çalışıyorlar.
Bu tablo, federal bir yapının veya fiili bölünmenin sahnede olduğunu gösteriyor. Ancak, devletin tamamen yıkılması veya resmi parçalanma şu an uluslararası aktörlerin çoğunun arzu etmediği bir durum. Yani, Suriye resmen parçalanmasa da, fiili bölgesel özerklikler ve nüfuz alanları hızla yaygınlaşıyor
Çin’in Stratejisi: Toprak Bütünlüğü ve Ekonomik Yatırımlar
Çin, Suriye krizine kendine özgü üç temel eksende yaklaşım sergiliyor:
-Toprak bütünlüğünü savunmak: Kuşak ve Yol Girişimi (BRI) kapsamında Suriye’nin bölgesel istikrarı ve toprak bütünlüğü Pekin için stratejik öncelik taşıyor. Suriye’nin parçalanması, Çin’in bölgesel projelerinin güvenliğini doğrudan tehlikeye atabilir.
-Diplomasi ve ekonomik yatırımlara ağırlık vermek: Çin, askeri müdahaleden uzak dururken, 2023-2025 döneminde yaklaşık 200 milyon dolarlık insani yardım ve altyapı yatırımlarıyla bölgesel istikrarı destekliyor, ticaret ve yatırım hacmini artırıyor.
-Büyük güç rekabetinde denge sağlamak: Pekin, Rusya ile yakın iş birliği içinde ABD ve İsrail’in etkisini sınırlamaya çalışıyor. Türkiye ile dengeli ilişkiler kurmaya özen gösterirken, Uygur meselesi gibi hassas konularda temkinli davranıyor.
Türkiye’nin Politikası: Güvenlik, Esneklik ve İş Birliği
Türkiye’nin Suriye politikası ise üç ana hedef üzerine kurulmuş:
-Sınır güvenliğini sağlamak: Türkiye, Suriye kuzeyindeki güvenlik boşluklarını kendi ulusal güvenliği için kabul edilemez görüyor ve terörle mücadelede operasyonlarını sürdürüyor.
-Siyasi parçalanmaya karşı esnek bir duruş: Ankara, Suriye’nin resmi parçalanmasını istemiyor, özellikle Kürt bölgeleri ve mülteci yerleşimleri gibi fiili bölgesel yönetimlere karşı aktif politikalar yürütüyor. Hatay’ın hâlâ Suriye haritasında korunması, Fırat Nehri su kaynaklarının paylaşımı ve Doğu Akdeniz gaz rezervlerinin yönetimi gibi hassas konularda somut adımlar hala atılmadı, öncelik taşımalı dusuncesindeyim.
-Bölgesel ve uluslararası iş birliği aramak: Türkiye, Çin ile diplomatik ilişkileri geliştirmeye çalışırken, Suriye’nin yeniden inşasında ekonomik iş birliği fırsatlarını da değerlendiriyor.
Bölgesel Dinamikler ve Büyük Güç Rekabeti
Suriye’deki çok katmanlı kriz, İsrail’in askeri hamleleri ve enerji koridorlarını kontrol etme çabalarıyla daha da karmaşıklaşıyor. İsrail, güneyde Dürziler ile kuzeyde Kürtler arasında nüfuz koridorları oluşturma stratejisini uygularken, ABD bu alanlarda Kürt unsurlar aracılığıyla etkisini artırmaya çalışıyor. Çin, Rusya ve İran’ı Suriye’de görmek istemiyor. Körfez ülkelerinin çekimserliği ise bölgedeki güç boşluklarını derinleştiriyor.
Ankara ve Pekin, Suriye’nin yaklaşık 500 milyar dolarlık yeniden inşa maliyetini de göz önünde bulundurarak, hem diplomatik hem ekonomik alanda ortak stratejiler geliştirmeye çalışıyor. Çin’in altyapı yatırımları ile Türkiye’nin sınır güvenliği politikaları, doğru dengelendiğinde bölgesel istikrar için tamamlayıcı olabilir.
Ortak Denge, Bölgesel İstikrar ve Yeni Jeopolitik Denklemler
Suriye’nin kalıcı istikrarı, Ankara ve Pekin’in stratejik iş birliğiyle yakından bağlantılı. Her iki ülke de bölgedeki büyük güçlerin “böl-yönet” stratejilerine karşı çıkarak, kendi ulusal çıkarları doğrultusunda esnek fakat kararlı bir duruş sergilemek zorunda, yanlarına Körfez ülkelerini de alarak. Bu ortak denge arayışı, yalnızca bölgesel barışın anahtarı değil, aynı zamanda küresel güç rekabetinin yeni sahnesini de şekillendirebilir.
Ankara ve Pekin’in birlikte üreteceği stratejik vizyon, Suriye’nin parçalanmasının önüne geçmek ve bölgeyi kaosun eşiğinden kurtarmak için en umut verici yollardan birisi olabilir. Eğer hâlihazırda bu yönde ciddi görüşmeler başlamadıysa, Ankara ve Pekin daha proaktif bir şekilde Suriye’nin bütünlüğü ve yekvücut kalması için kapsamlı danışmalara hemen başlamalıdır.