Daha yaz yeni gelmişti oysa…
Hâlâ deniz kokusu burnumda, yaz sabahlarının miskinliği tenimdeyken, telefonumda sonbahar/kış koleksiyonu bildirimleri beliriverdi.
“Aaaa daha durun, biz yazı yeni hissetmeye başladık” diyeceğim ama kime?
Gazze’de acılar, ülkemde ciğerimizi yakan orman yangınları, bunaltıcı sıcaklar derken bir baktık, 10 gün geçmiş.
Ve tam da bugünden itibaren sözleşilmişçesine başlayan o mail ve mesaj trafiği:
“Yeni sezon geldi, Sonbahar/Kış ürünlerimize göz atmak ister misiniz?”
Hayır. İstemiyorum.
Henüz bu yazın bile tadına varamamışken, içim yazla doluyken istemiyorum.
Zamana “bir dur” demek istiyorum.
O hızla akıp giden günlere, haftalara, aylara “bir yavaş ol” demek istiyorum.
Bu yaz içinde kaybettiğim büyüklerim, uzaklaşan dostlarım, büyüyüp serpiliveren çocuklar, şehir değiştirip başka bir düzleme geçen arkadaşlarım oldu.
Her şey yer değiştiriyor, her şey evrilip başka bir forma bürünüyor.
Bir tek zaman yerinde durmuyor.
Bazen kendime şunu soruyorum:
Acaba sadece çalışan biri olduğum için mi zaman bu kadar hızlı akıyor?
Yoksa mesaisi olmayanlar için de aynı hız bir meselemidir?
Şuna çok eminim:
Çalışan insanlar daha güncel kalıyor.
Bir konunun gerisinde kalamıyorsun, hayat seni zorluyor, adapte oluyorsun.
Zamanın içine karışıyorsun, geri kalmıyorsun.
Belki bu yüzden yoruluyoruz ama bu yüzden birikiyoruz da…
Ve ben diyorum ki;
Zaman sadece yaşımıza yaş katmıyor.
Değerimize de değer katıyor.
Deneyimle, bilgiyle…
Ve bence bu dünyadaki en pahalı şey:
Deneyim ve bilgi.
Hiçbir sezonda indirime girmiyor.