Bunu yıllar önce duyup not almıştım. Pornografik içerik hakkında açılmış olan bir davada hakim, ‘ben pornografinin ne olduğunu, tanımını bilmiyorum ama yine de pornografiyi gördüğüm zaman anlarım’ demişti.
Özgür cinselliğin yaşandığı toplumlarda neyin pornografi sayılması gerektiği tanımının net yapılabilmesi daha da zor olabiliyor. Düşünce ve ifade özgürlüğünün olduğu toplumlarda insanın kendi cinselliğini bildiği gibi yaşayabilmesi de bu özgürlüğün bir parçası olduğundan, o kişinin seyrettiği görüntünün pornografik olup olmadığına karar verebilmek daha da zorlaşabiliyor.
Özellikle görsel sanatlarda sanatçı cinsel temalı çalışmalar yaptığında ortaya çıkanın bir sanat mı yoksa pornografik görüntü mü olduğu belirsizleşebilir.
O yüzden neyin pornografik sayılması gerektiğinin tanımın yapılabilmesi kolay olmuyor.
***
Umberto Eco ‘Travelling With Salmon’ başlıklı hayata dair çeşitli konularda kısa denemelerinin bulunduğu çalışmasında bir filmin pornografik sayılıp ayılmayacağı konusunda beni gülümseten bir kriter getirmişti.
Eco, bu tür filmleri cinselliği görmek için seyrettiğimiz malum dedikten sonra eğer filmde oynayan kişinin bu cinselliği yaşayacağı yere kadar gidiş yolculuğunu da seyretmek zorunda kalırsak bunun boşa harcanmış zaman olduğunu söylemiş ve bir filmin gerçekten pornografik olup olmadığını anlama kriterimiz olarak eğer bir filmde bu tür boşa harcanan zaman miktarı fazlaysa onun pornografik sayılabileceğini söylemiştir.
Bence usta bir mizah yazısıydı bu ama yine de bence üzerinde düşünmemiz gerekiyor bunun.
***
Eco sadece bunla kalmayarak Antonioni’nin boşa harcanan zamanların filmi olarak değerlendirilebilecek klasik ‘L’avventura’ filmine de atıfta bulunmuş yazısında.
Neden bazı sahnelerin olduğunun bir türlü anlaşılamayan o sanat filminin de bu nedenle Eco’nun kriteriyle pornografik olabileceği iması da bence bir mizah zirvesini oluşturuyordu.
***
Düşünce dünyasında bir türlü bitirilemeyen tartışmalardan bir tanesi de ‘pornografi ve sansür’ başlıklı tartışmadır.
Bu tartışmada başlarda iki birbirine karşıt görüş vardı.
Liberal, sol çevreler pornografinin de düşünce ve ifade özgürlüğü çerçevesinde ele alınıp buna sansür uygulanmasına karşı çıkıyorlardı.
Onların karşısında ise pornografinin toplumdaki ahlak düzenini tahrip ettiğini söyleyen muhafazakar çevreler yer alıyor ve onlar sansür uygulanmasını savunuyorlardı.
Keşke bu tartışmada taraf olan çevreler sadece bu ikisinden ibaret olsaydı o zaman tavır almak, tarafınızı seçmek çok daha kolay olabilirdi.
Ancak genellikle sol ve liberal çevreler içinde yer alan feminist hareket de devreye girdi ve özelikle sol feminist çevreler her pornografinin kadın haklarına ve kadın vücuduna bir saygısızlık olduğunu söyleyip sansür isteyen çevrelere destek verdiler. Bu da olunca taraflar arasında seçim yapıp tavır almak daha da zorlaştı.
İtiraf etmeliyim ki feministlerin argümanlarında haklı olan yanlar da var, aslında her tarafın görüşünde haklı olan yanlar bulunuyor. Galiba bu konuda gerçekten doğru olan nedir diye fazla siyasi düşünmeden tavır almak zorunda kalacağız. Öyle görünüyor.