Söz uçar yazı kalır
05 Ağustos 2025

Tüm sıkıntı klavyenin önüne oturana kadar. Yola çık yol açılır demişler. Karar verdim. Nur başla dedim. Yola çıktım.

Topladın cesaretimi kendimi sizlerle paylaşmaya karar verdim. Hedefim birlikte gelişmek derinleşmek. Okudukça görüşlerinizi, taleplerinizi iletirseniz sevinirim.

Tevellüt eski olunca -Baby Boomer- birkaç kuşağın değer yargıları içimizde demlendi ancak post truth döneminin değer(siz)liğine ayak uyduramadım. 

Önce BEN, sonra BEN, hep BEN. Zarfa bak mazruf hak getire. 

Rahmetli Demirel’in hiç eskimeyecek bir sözü. Dün dündür. Bugün bugündür. Söyle unut. Yap yalanla. Asla sorumluluk kabul etme hep birilerinin suçla. Gelişme, ergen kal, hiç büyüme. Napolyon un tavsiyesini de hiç aklından çıkartma Para Para Para.

Benim yaşam serüvenimde sanayicilik, dış ticaret ve hazır giyim konfeksiyon üretimi ve ihracatı var. Bugüne kadar yaklaşık 350 milyon dolar ihracatı gerçekleştirmişim. Dolaylı olarak on bin kişiye istihdam sağlamışım.  Sivil toplum deneyimi var. Beş derneğin kurucu üyesi, on bir derneğin üyesi olup bilfiil çalışmışım.  Son dönemde tiyatro izleyicisiyken çıraklıktan profesyonelliğe geçerek oyuncu olmuşum. Ekonomi ve siyaset alanında mürekkep yalamışlığım var. Belki de hepsini kapsayan gözlem, empati, insan sevgisi, sorumluluk alma, sürekli üretmek arzusu var.

Bir sürü konuda naçizane ahkâm kesebilirim. Nereden başlasam deyince yaşam zamanımdaki belli başlı rakamları bulsam özetlesem sonra her biriyle ilgili yazıversem dedim veee…. Sonraya bıraktım ciddi konuları.

Hooop geçen haftayı özetlemeye karar verdim.  Yaklaşık 30 yıl sonra yine Assos a ilk Assos festivalini yaratmaya gitmiştik. Yıllar sonra gittiğim Assos, kaldığımız pansiyon bana yetmişli yılların Marmara adası, Çınarcık tatillerini hatırlattı. Temiz bir oda, aile işletmesi. Şahane günlük yemekler bonus olarak Karadeniz ve Güneydoğu mutfağı eklenmiş. Tarladan toplanan organik taze sebze ve meyve satan nesli tükenmekte olan çiftçiler. Tertemiz bir deniz. Son dönemde Fethiye Göcek gerek Kaş ta geçirdiğim tatilleri hatırlayınca çok daha temiz bir deniz.

Tatilciler orta sınıf, hizmet edenler ve çalışanlar da. Söyleyenin yalancısıyım; Tarihi sit alanı olduğu için iskân ve imar izni verilmediği için çok sakin, taş evlerle dolu. Ancak yerel yönetim halk kaçak bina yapıyor diye ilginç bir cezalandırma yöntemi bulmuş. Günde 3 ila 5 saate kadar önemli aralıklarda elektrikleri kesiyor. Jeneratörler çalışıyor. O bile hoşuma gitti. Tıpkı 50 yıl öncesindeki gibi…

Bir günlüğüne balıkçı teknesiyle koyları gezelim istedik. Bilgisayar programcısı bir balıkçı. Babası da balıkçıymış. İzmir de okumuş sonrasında çalışmış ama şehir hayatı ve ekonomik haksızlıklar ona fazla gelince baba mesleğine dönmüş. Günde birkaç saat çalışıyor yaz ve kış. Ailesini geçindiriyor sakin ve mutlu. Yavaş hayatı seçmiş. Çok mutlu. Keza otelimizdeki ikinci nesil de öyle. Tercihini baba evinde kalmaktan yana kullanarak pansiyonu geliştirmiş. Üç aile geçiniyorlar daha ne isteriz diyor. Tatil mevsimi Assos’ta kısa.

Bir de otuz yıl önce Assos alternatif tiyatro festivalinin kurucularının çocukları festivali yeniden canlandırmaya karar verince iki hafta önce iki günlük bir araya gelmişler. Eski ve yeni nesil. O eşsiz festivalin daha iyisini yapabilir miyiz diye toplanmışlar. İlk kuşaktan verileri almışlar. Bize destek olun diyorlar. Daha ne olsun? Rahmetli Çetin Altan ın enseyi karartmayın deyişini hatırladım. Enerji dolu döndüm İstanbul a. 

Sosyal medya ve TV diyetimi bozunca bir baktım ki mitinglerde halk her yerde daha da coşkulu. Hiç olmadığı kadar her şehirde sokaklara çıkmış adalet diyor, özgürlük diyor, ekonomi düzeltilsin istiyor. Rahat bir gelecek istiyor. Yani hakkı olanı istiyor. Al sana bir mutluluk sebebi daha. 

Polyanna değilim. Hatta hiç değilim. Yaşam zamanımda gördüklerim tecrübelerim bana bir dönemin daha kapanmaya devam ettiğine işaret ediyor. Dünyada her ne kadar otokratik iktidarlar hüküm sürüyor gibi gözükse de Çan eğrisinin dibinde kalıyorlar. Yeni bir dönem geliyor. İnsanların ben değil biz diyerek sosyal bağları kurduğu, dünyanın gelecek nesillere bırakmak üzere bize emanet edildiğinin bilincinde olduğu, tüketim üzerine değil ihtiyaç üzerine kurulacak olan ekonomik düzenin ayak seslerini duyuyorum. Siz diyeceksiniz ki ben sağır mıyım niye duymuyorum?

Eeee yazının başında söyledik tevellüt eski. Benzer durumları yaşadım. Bol bol okudum izledim. Küllerinden doğan medeniyetler ülkesinde yaşıyoruz.

 On bin yıllık kültür farklılıklarını özümsemiş. Sonuncusu çok genç. Yüzyıl çok kısa. Göz açıp kapatıncaya kadar geçti. Şimdi saatleri kuruluş değerlerine ayarlama zamanı. Sanki çok az kaldı fabrika ayarlarımıza dönmeye. Beklemek değil el ele verme zamanı. Ha gayret.  Balkondan izlemek yok.

ÇOK OKUNANLAR