Bazı kadınlar vardır; yalnızca giydikleriyle değil, yaşama dokunuşlarıyla da iz bırakırlar. Onlar, bir döneme değil her döneme aittir. Zamanın modasına değil, kendi çizgisine uyarlar. Kopyalanamazlar çünkü orijinaldirler. İşte o kadınlardan biri benim canım dostum: Biricik Suden.
Onu anlatmak için tek bir kelime seçmem gerekseydi, “özgün” derdim. Ama bu kelime bile onu tarif etmeye yetmez. Çünkü Biricik sadece bir stil ikonu değil, yaşamla kurduğu ilişkiyle de başlı başına bir sanat formu. Onun hayatı, duruşu, seçtikleri, seçmedikleri… Hepsi ayrı ayrı ilham.
İstanbul’un kıyısında, Yeniköy’de başlayan hikâyesi; Paris’te, atölyelerde, tuvallerde, moda çizimlerinde, kitap sayfalarında ve kalplerin tam ortasında devam etti. Hayatın ona sunduklarını “alnı açık, stili net” karşılayan bir kadın Biricik. Zamanla yarışmayan, zamanı kendi ritmine uyduran biri.
Kimi zaman bir podyumda, kimi zaman tuvalin başında, kimi zaman kendi iç yolculuğunda… Ama her zaman “kendi gibi”.
Hiçbir zaman bir yere ait olmaya çalışmadı çünkü girdiği her yeri kendine ait kıldı.
Minimalizmin sadece moda değil bir yaşam felsefesi olduğunu ondan öğrendik belki de.
Sadeliğin içinde nasıl çarpıcı olunur, süslenmeden nasıl göz alıcı olunur, ondan gördük.
Kendiyle barışık olmak ne demekmiş, aynada kendine gülümseyebilmek ne büyük zafermiş, işte bunları da…
Biricik, giydiği kıyafetten önce taşıdığı duruşla, konuştuğu cümlelerden önce yansıttığı enerjiyle, girdiği bir ortamda söze gerek kalmadan hissettirdiği varlıkla iz bırakır.
Bazı kadınlar güçlüdür çünkü dünyaya güç gösterir. Ama Biricik’in gücü çok daha derindendir.
O, dinginliğinden alır kudretini. Ve bence asıl güç budur zaten.
Sanatın içinden gelen, yaşamın her anını zarafetle ilmek ilmek dokuyan, sevdiklerine karşı net, samimi, derin bir kadından bahsediyoruz. Üstelik sadece tarzı değil, kasları da gündem olur bazen. Gazeteler onun spor tutkusundan söz ederken “kas şovu” der. Oysa bu, sadece fiziksel değil; zihinsel bir disiplinin, yaşamına gösterdiği özenin, kendine duyduğu saygının sonucu.
Mazhar Alanson’la olan evliliği de aynı onun gibi: gösterişten uzak, ama derinliği olan bir hikâye. Aşkı bir vitrin gibi sergilemeyen, onu içten içe büyüten, yaşayan bir kadın Biricik.
Ve benim için;
Birlikte kahve içerken sessizliğin bile anlam bulduğu, bir cümlesinin günlerce zihnimde yankılandığı, göz göze geldiğimizde kelimesiz anlaştığımız, o çok az bulunan kadınlardan biri.
Bu dünya hızla tüketilen, geçici parıltılarla dolu bir yer. Ama Biricik Suden gibi kadınlar, gerçek değerleri bize yeniden hatırlatıyor. Kalıcılığı, sadeliğin içindeki asaleti, yaşsız ve benzersiz olmayı…
Ve iyi ki, onun gibi bir kadını yalnızca uzaktan hayranlıkla izlemiyorum.
İyi ki “arkadaşım” diyebiliyorum.