Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’un boşanma davaları öncesinde arabuluculuğun gündeme gelebileceğini söylemesinin ardından kadın dernekleri ve hukukçular, yöntemin “şiddet ve güç dengesizliği” olan ilişkilerde risk taşıdığını belirtti.
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, Bartın ziyaretinde gazetecilere yaptığı açıklamada boşanma davalarında arabuluculuk sistemine ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Tunç, “Aile mahkemesi hakimlerini topladık. Sorunu tartıştık. Vatandaşlarımızın boşanma davalarındaki sorunları ortadan kaldırmak istiyoruz. Burada arabuluculuğu da tartıştık. Bu, Avrupa ülkelerinin çoğunda var. Bu bizde de olabilir. Bununla ilgili sempozyumlar yaptık ve aile arabuluculuğunu da ülkemize kazandırmak istiyoruz. Boşanma davası öncesinde tarafların belki küçük tartışmadan kaynaklanarak büyüyen, aslında aralarında geçimsizlik yokken sadece avukata yazdırdığı o dilekçede ağır ithamlar söz konusu olabiliyor. Ağır ithamlarla karşılaşan karşı taraf, kadın veya erkek, o dilekçeyi aldıktan sonra bir daha o evliliğin düzeleceğine inanmıyor. Taraflar birbirlerine tam düşman oluyor. Duruşmaya geldiklerinde de ailenin bütün mahremiyeti herkesin önüne dökülmüş oluyor. Çocuklar örseleniyor. O nedenle akademisyenlerin görüşleri bu konuda önemliydi. Aile arabuluculuğunun çok faydalı olacağına inanıyoruz. Boşanma konusunda da anlaşabilirler arabuluculukta ve mahkeme onayıyla kısa sürede sonuçlanır. Boşanma konusunda anlaşma olmazsa mahkemeye gidilir, süreci daha sakin ve daha olgun şekilde başlatmış olurlar. Dolayısıyla Aile Yılı’nda, aile hukukuyla ilgili önemli yargı paketini, öncelikle görüşlere açacağız, sonrasında da milletvekillerimizin takdirlerine arz edeceğiz.” dedi.
Açıklamaların ardından kadın dernekleri ve hukukçular uygulamaya tepki gösterdi. Cumhuriyet’te yer alan habere göre, Avukat Süreyya Kardelen Yarlı, “Boşanma davalarında aile arabuluculuğu, teoride hızlı ve uzlaşı odaklı bir yöntem gibi görünse de pratikte ciddi riskler barındırır. Avrupa bu konuda örnek verilse de Avrupa’nın sosyoekonomik şartlarının bizlere göre daha gelişmiş olduğunu, kadın erkek eşitliği konusunda çok daha ileride olduklarını unutmamak gerekir” ifadelerini kullandı.
Yarlı, riskleri şöyle sıraladı: “Boşanma davalarında aile arabuluculuğu uygulaması, teorik olarak uyuşmazlıkların daha kısa sürede ve dostane şekilde çözümlenmesini hedeflese de özellikle aile içi şiddet, baskı veya güç dengesizliği bulunan ilişkilerde ciddi sakıncalar doğurabilir. 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu uyarınca arabuluculuk tamamen gönüllülük esasına dayanmakta olup tarafların serbest iradesini ortadan kaldırabilecek her türlü baskı bu yöntemin amacına aykırıdır. Şiddet geçmişi olan evliliklerde arabuluculuk, mağdurun güvenliği ve haklarının korunması bakımından uygun bir yöntem olmayıp şiddeti görünmez kılma ve mağduru anlaşmaya zorlamaya kapı aralayabilir. Bu nedenle, aile arabuluculuğu ancak şiddetin kesin olarak bulunmadığı, tarafların eşit koşullarda iradelerini özgürce ortaya koyabildiği durumlarda, tamamen gönüllülük esasına dayalı olarak uygulanmalıdır.”
Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu da “Boşanmaların kadına şiddet olaylarından olma yüzdesinin bu kadar fazla olduğu bir ülkede mekanizmaları güçlendirmeden, kadını ekonomik güçten mahrum bırakarak, üstelik İstanbul Sözleşmesi’nden çıkarak korumasız bıraktığınız kadınlar için aile arabuluculuğu yapmak fikri yanlış” açıklamasını yaptı.