Almanya’nın Potsdam şehrinin Vannsee gölünün kenarındaki Nazi’lerin yahudilere yönelik kendilerinin ‘nihai çözüm’ diye adlandırdıkları kararın alındığı villayı ziyaret ettikten sonra Ertuğrul Özkök 9 ağustos tarihinde bu sitedeki köşesinde ‘Bu lanetli evi yazmayacaktım ama dün sabah yazmaya karar verdim’ başlıklı güzel bir yazı yazdı ve o günlerde olanları bugün Netanyahu’nun Gazze’de planladıklarıyla bağdaştırdı.
ben o yazıyı okurken daha önce seyrettiğimde tüylerimi ürpertmiş olan 2001 yapımı televizyon filmi Conspiracy’i tekrar hatırladım.
film tüyler ürperticiydi çünkü son derece medeni, sakin bir ortamda, zengin bir bölgede güzel yemekler yenilirken şaraplar içilirken insanlar düşünülmesi bile korkunç olan bir konuyu sakin, medeni bir biçimde konuşabiliyorlardı.
yahudilere soykırım yöntemiydi yemeğin sohbet konusu ve sohbetlerin içeriği, ortam ile tamamen zıttı ve filmi asıl tüyler ürpertici yapan buydu bence.
insanlar şaraplarını yudumlarken sanki o şaraba hangi yemek en iyi eşlik edeceğini konuşuyor gibi yahudileri nasıl toptan yok edebilecekleri konusunda sohbet edebiliyorlardı.
***
Saf kötülüğün böyle sıradanlaşmasının izini daha sonra bu kavramı oluşturan Hannah Arendt sürdü.
5 milyon yahudinin yok edilmesinden sorumlu tutulan isimlerden Adolf Eichmann’ın ölüme mahkum edimesi ve asılmasıyla sonuçlanan Kudüs’teki mahkemeyi New Yorker dergisinin temsilcisi olarak izledi Arendt.
***
Arendt şu korkunç gerçeğin farkına varmıştı. Eichmann ne psikopattı,ne cinsel sapıktı ne de canavardı. ne de görünür herhangi bir hastalığı vardı… Tek kelimeyle söyleyecek olursak korkunç dercede normaldi. Sonuç olarak yapmış olduğu bütün korkunçlukları itiraf ederken milyonlarca insanı gaz odasına yolladığını anlatırken sadece emirlere uymakla yetindiğini iddia ediyor hatta antisemit olduğunu bile inkar ediyordu.
***
Arendt ,Eichmann’ın bir canavar olduğuna inanmak işin kolayına kaçmaktır vurgusunu yapıyordu. ve ‘Bizim kurumlarımız ve etiğimiz açısından bu normallik büyün vahşetlerin bir araya gelmesinde bile daha korkunçtur. çünkü bu yeni suçlu tipi öyle durumlarda suç işliyor sayılmaktadır ki bunu kendisi de bile kötülük olarak algılayamaz’ diyordu Arendt
çağımızın bu aşamasında hepimizin ciddi biçimde düşünmesi gerekiyor bu konuyu.