Mazhar Alanson: Şarkılardan Geçip Kalbe Konan Adam
12 Ağustos 2025

Bazı sesler vardır, sadece kulağınıza değil, kalbinizin en derin yerine dokunur.

Bazı adamlar vardır, sustuğunda bile çok şey anlatır.

Mazhar Alanson işte öyle biri.

O, kelimeleri seçerken acele etmeyen, cümleleri kısa ama etkisi uzun olan, müziğinde ise hem şehirli hem de ruhani bir hikâye anlatan adam.

Müzikten aşka, aşktan inanca uzanan, her adımında kendini aramış ve bulduğunu şarkılara sığdırmış bir yaşam yolcusu.

MFÖ’nün Doğuşu: Bir Ekolün Temeli

1950’de Ankara’da doğan Mazhar, genç yaşta gitarla ve Beatles’ın tınılarıyla tanıştı. Robert Kolej yıllarında Fuat Güner ile yolları kesişti. İlk adım Kaygısızlar grubuydu; ardından Özkan Uğur’un katılmasıyla 1971’de Mazhar-Fuat-Özkan üçlüsü tamamlandı.

Onlar sadece bir müzik grubu değildi; Türkiye’de pop-rock sahnesine kendi imzalarını atan, şarkı sözlerinde mizah, romantizm ve felsefeyi aynı potada eriten bir ekoldü. Sahnedeki samimi dostlukları, çok sesli vokalleri ve esprili tavırlarıyla kısa sürede “Türkiye’nin Beatles’ı” olarak anıldılar.

1984’te çıkan Ele Güne Karşı Yapayalnız albümü, Türk müzik tarihinde bir dönüm noktası oldu. “Güllerin İçinden”, “Sakın Gelme”, “Peki Peki Anladık”, “Diday Diday Day” gibi şarkılar, hem o dönemin hem de gelecek kuşakların hafızasına kazındı. MFÖ, Eurovision’a katıldı, büyük sahneleri doldurdu, ama en önemlisi, her şarkısında bizden bir parça taşıdı.

Efsanenin Eksilen Parçası

MFÖ, üç ayrı sesin birleştiğinde ortaya çıkan özel bir tınıydı. Herkesin sahnede ayrı bir rengi vardı. Mazhar’ın dinginliği, Fuat’ın melodik zekâsı ve Özkan’ın hem enerjisi hem de o benzersiz bas gitar tınısı…

2023’te Özkan Uğur’un vefatıyla sadece bir müzisyen değil, bir dost, bir kahkaha, bir ruh kayboldu. MFÖ sahnesinde bir sandalye artık hep boş kalacak. O boşluk, sadece müzikte değil, dinleyicilerin kalbinde de yerini aldı.

Harbiye Açıkhava’daki O Gece: Tarihle Göz Göze

Bundan iki sene önce, Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Sahnesi’nde, en ön sırada oturuyordum.

MFÖ sahnedeydi. Işıklar, rüzgâr, kalabalığın coşkusu… Ama benim gözüm hep üçünde.

O gece belki de farkında olmadan tarihe tanıklık ediyordum. Özkan’ın gülümsemesi, Mazhar’ın sakin ama büyüleyici varlığı, Fuat’ın gitarıyla kurduğu o kusursuz köprü…

Şarkılar birbiri ardına geldi: “Ele Güne Karşı”, “Sakın Gelme”, “Bu Sabah Yağmur Var İstanbul’da”…

O an hissettiğim şey, müzikten fazlasıydı. Sanki sahnede geçen onlarca yıl, gençlik anılarım, dost sohbetlerim, aşklarım hepsi aynı anda canlanmıştı.

Bilmiyordum ki, bu aynı zamanda Özkan’ı son kez o sahnede, o neşeyle göreceğim andı.

Bugün dönüp baktığımda, o geceyi hayatımın en özel konser anılarından biri olarak saklıyorum.

Mazhar’ın Solo Yolculuğu: İçe Dönük Bir Ses

Mazhar Alanson, MFÖ’nün yanı sıra solo işlerinde de bambaşka bir dünyaya kapı araladı.

Türk Lokumuyla Tatlı Rüyalar albümü, onun iç sesini daha fazla duyabildiğimiz bir çalışmaydı. “Ah Bu Ben” ya da “Sakın Gelme” gibi şarkılar, hem bireysel hem de kolektif hafızamıza kazındı.

Aşkı sadece romantik anlamda değil, ilahi boyutuyla da işledi. Tasavvufun derinliklerine aşina, ama bunu gözümüze sokmadan yaşayan bir adamdı.

Mevlana’nın “Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol” sözünü hayat felsefesi yapmış gibiydi.

Tarzı ve Duruşu

Mazhar’ın tarzı, modayı takip etmez; o, kendi ruh halini giyer. Gözlükleri, şapkası, minimalist kıyafetleri… Ama asıl genç tutan, içindeki o dingin enerjidir.

Sahneye çıktığında yıldız gibi parlar ama bir derviş gibi süzülür.

“Ben buradayım ama bağırmam” diyen bir tavrı vardır.

Mazhar ve Biricik

Onun hayatında müzik kadar özel bir yer tutan bir isim var: Biricik Suden.

Stili, zekâsı, özgünlüğü ile ayrı bir dünya.

Yan yana durduklarında gösterişsiz ama derin bir sevgi görünür.

Sanki biri melodi, diğeri sessizlik… Ama ikisi de aynı ruha hizmet eder: sadelik ve derinlik.

Ve Son Söz…

Mazhar Alanson, sadece bir dönemin değil; her dönemin adamı.

Şarkılar gelir, gider. Moda değişir. Ama bazı sesler belleğe değil, ruha yazılır.

Onu dinlemek, sadece müzik dinlemek değil; bir yolculuğa çıkmaktır.

O yolculuk bazen bir gençlik anısında, bazen Harbiye’nin en ön sırasında, bazen de yalnız bir gecede kulağınıza fısıldanan bir melodide devam eder.

Ve biz, hâlâ o sesi duyabildiğimiz için şanslıyız.

Mazhar Alanson… Kalabalıkların ortasında bile huzur verebilen, konuşmadan çok şey söyleyen adam.

ÇOK OKUNANLAR