Son duygu bükücü…
12 Ağustos 2025

Yıl 2380.
Artık kimse ağlamıyor.
Kimse gülmüyor da.

Ne tartışmalar var ne tutkular yükseliyor ne de iç geçirten bir özlem kalmış.
Aşk, öfke, merak, hayranlık, kıskançlık, umut, hüzün…
Bir zamanlar insanı insan yapan tüm o karmaşık ve eşsiz duygular, çoktan birer “verimsizlik öğesi” ilan edilip tarihin tozlu raflarına kaldırılmış.

“Duygular, mantığın önüne geçiyor.”

Gerekçeleri açık ve sözde mantıklıydı:
“Duygular, karar süreçlerini yavaşlatıyor.”
“İnsanlar hissettikleri için acı çekiyor.”
“Hüzün, üretkenliği düşürüyor; sevgi, bağımlılık yaratıyor.”
Ve en önemlisi:
“Duygular, mantığın önüne geçiyor.”

Böylece tüm duygular, birer algoritmaya dönüştürülüp yapay zekânın soğuk ve steril sistemlerine devredildi.

Ve insanlar… hissetmeyi bıraktı.

Evet, artık daha sistemliler.
Daha verimliler.
Daha odaklılar.
Ama aynı zamanda daha sessizler.
Daha uzaklar.
Daha unutkanlar.

Çünkü duygular gidince, hafıza da silikleşiyor.
Kalbin kaydetmediği bir geçmiş, hafızada da kalmıyor.

Duygu arkeologlarının amaçları ne?

Yine de bu mekanik çağın ortasında küçük bir topluluk var ki geçmişi kazıyor.
Kelimelerin arasına sinmiş acıları, mektuplarda unutulmuş heyecanları, şiirlerde titreyen kalpleri, günlüklere damlamış gözyaşlarını arıyorlar.

Onlar kendilerine “Duygu Arkeologları” diyor. Kim bilir… Belki de içlerinden biri, geleceğin bu karanlık sessizliğinde hâlâ bir kıvılcım arayan, hissedilmeyen duyguları yeniden uyandıran son duygu bükücüdür.

Amaçları yalnızca bilgi toplamak değil.
Hatırlamak. Ve belki bir gün… yeniden hissedebilmek.

Çünkü onlar biliyor ki, duygular aynı zamanda bir iz, insana dair, yaşanmışlığa dair bir kanıttır.
İlk aşkın bitişindeki hüzün. Bir bebeğin dünyaya gelişindeki mutluluk. Bir şarkının en derin notasındaki sızı. Ya da sarılmanın, vedanın, bekleyişin içimizde bıraktığı yankıdır.

Bugün kurtulmaya çalıştığımız duygular, belki de yarının en çok aranan hazineleri olacak.
Çünkü duygular sadece bir yük değil; aynı zamanda bir pusula.
Yolumuzu bulan, yönümüzü çizen, bizi biz yapan şey.

Düşünün…
Bir annenin içinde korku olmasa, çocuğunu koruma içgüdüsü var olabilir mi?
Bir müzisyenin içinde fırtınalar kopmasa, o şarkı doğar mı?
Bir insan özlemeden, gerçekten sevebilir mi?

Belki de asıl ilerleme; duyguları silmek değil, onlarla birlikte yaşamayı öğrenmektir.
Zorluklara rağmen hissetmeye cesaret etmek…
Kırılmaktan korkmadan bağ kurmaya devam edebilmektir gerçek evrim.

Unuttuklarımızı hatırlayalım.
Bir anının sıcaklığını…
Bir vedadaki gözyaşını…
Karşılıksız bir iyiliğin içimizde bıraktığı o yankıyı…

Çünkü belki de gelecekte yazılacak en değerli cümle şu olacak:

İnsan, hissettikçe hatırladı.
Hatırladıkça dirildi. Ve yeniden insan oldu.

ÇOK OKUNANLAR