Son yazımda 1960’lardaki cinsel kalım ortamının feminist teorinin kurucu annelerini de yastığını söylemiştim.
Ancak ben 12’nci yüzyıldaki bir kadın kahramanın da kadın mücadelesi tarihindeki hak ettiği yerinin görülmesi gerektiğini düşünüyorum.
Bayan Heloise 12’nci yüzyılın başında bir kadının cinsel arzularından ve cinselliğini açıkça yaşamaktan çekinmemesi gerektiğini söyleyip teorisini de pratiğe geçirmiş cesur bir kadındır.
Heloise, sanatın bütün dallarında kendilerini ifade etme imkanı elinden alınmış kadınların duygularını dışarıya vurabileceği en etkin güç olan mektup yazmak konusunda özelikle becerikli bir kadındı. Onun bir mektup yazma uzmanı olduğunu bile söyleyebiliriz. Avrupa ülkelerinde kadınların kendilerini edebiyatta, ancak 19’uncu yüzyılda roman yazma yoluyla ifade edebildikleri döneme kadar yazma becerileri uzun yıllar boyunca mektuplarda bir sanat haline mecburen dönüştü. Heloise ise bu sanatın bir başlatıcısı sayılabilirdi.
Onun mektuplarından gördüğümüz kadarıyla Heloise kadın cinsel özgürlüğü konusunda 1962 yılındaki Helen Gurley Brown’dan farklı düşünmüyordu. Gurley Brown hippilerin yerleşik düzeni her düzeyde sorgulamaya başladıkları bir dönemde yazdığından onu işi daha kolaydı. Heloise ise düşünün 12’nci yüzyılın koşullarında ifade diyordu cesur düşüncelerini, bu yüzden ilk cesur kadın nitelendirmesini de hak ediyordu bence. Onun yaşadıkları kolektif bilince Heloise (1101-11649 ) ve Abelard’ın (1079-1142) hikayesi olarak geçmiştir.
Abelard döneminin önde gelen düşünürü, teoloğu ve filozofuydu. Aynı zamanda çok iyi bir eğitmendi de.
Ailesi iyi eğitim almalarını istedikleri kızları Heloise’ye özel ders vermesi için Abelard’ı seçince bir anlamda tarih yazılmaya başladı.
Abelard ilk başta kızın olağanüstü zekasına ve öğrenme yeteceğine, kültürüne şaşırdı ve daha sonra çok da seksi bulduğu genç kızın farklı boyutunu da keşfetmeye girişti.
Heloise cinsel arzusunu bastırmak istemeyen, arzularını tüm boyutuyla yaşamak isteyen bir kızdı.
Abelard’ın değil Heloise’in onu tavladığını söylemek mümkün. Ondan sona ikisi arasında cinsellik boyutu hayli yoğun olan tutkulu bir aşk başladı.
Kızın ailesi bu durumdan fazla hoşnut değildi ama Heloise hamile de kaldı. Kızın ailesi bazı serseriler ile anlaşıp Abelard’a bir ders vermelerini istediler. Serseriler Abelard’ı dövüp onu hadım ettiler.
Abelard bu olaydan sonra utancından manastıra kapandı ve hayattan elini çekerek felsefe çalışmaya başladı. Heloise ise sürekli mektup yazarak sevgilisini baştan çıkarmaya kendi yanına gelmeye ikna ermeye çalışıyordu. Kadının coşkulu mektuplarına karşı Abelard hep ruhsuz ve soğuk cevaplar veriyor ve kızın da kendisini manastıra kapatmasını tavsiye ediyordu. Heloise sonunda isteksiz de olsa bir manastıra kapandı ama cinsel arzuyla dolu olan coşkulu mektuplar yazmayı da sürdürdü.
Aralarında cinsel ilişki bir daha tabii ki olamadı ama aralarında yıllar içinde bir arkadaşlık oluştu. Abelard arada bir Heloise’yi manastırda ziyaret etti ve onun manastırı için bir dini şarkı sözü bile yazdı.
Sonu olmayan bir ilişki olmasına rağmen Heloise’nin 12’nci yüzyılda ilişkisini yaşayış biçimiyle ve duygularını ifade ediş stili ile dünya feminizminin ilk gerçek gerçek kadın hakları teorisyeni olduğunu söyleyebiliriz.
Bu arada bitirmeden önce söyleyeyim Salvador Dali’nin Abelard ve Heloise’yi birlikte çizdiği bir resmi de var.