AKP, 24. kuruluş yıldönümünde CHP ve İYİ Parti’den transfer ettiği sekiz belediye başkanına rozetlerini törenle taktı. Parti vitrini için bir güç gösterisi gibi sunulan bu kareler, demokrasinin en temel değerlerinden biri olan seçmen iradesi üzerinde ciddi tartışmaları yeniden alevlendirdi.
Prensip olarak, başka bir partinin rozetiyle halktan yetki almış bir milletvekili veya belediye başkanının, seçmeninin onayını almadan başka bir partiye geçmesi yasal olarak mümkün olsa da, ahlaken tartışmalı bir durumdur. Seçmen, oyunu yalnızca bir kişiye değil, o kişinin temsil ettiği ideolojiye, programa ve partiye güvenerek verir. Rozet değişimi, bu güvenin en ciddi sınavıdır.
Kulislerdeki İddialar ve Siyasi Mühendislik
Siyasi kulislerde dolaşan söylentiler daha da rahatsız edici. İddialara göre, bazı belediye başkanlarının üzerinde rüşvet ve yolsuzluk dosyalarıyla baskı kurulmuş; “Ya bu dosyalar açılır, ya da bizim partiye geçersin” mesajı verilmiş. Eğer bu yöntem doğruysa, mesele yalnızca bir “parti transferi” değil, siyasetin ahlaki meşruiyetini doğrudan sarsan bir güç mühendisliği girişimidir.
Türkiye’de bu tür “transfer siyaseti” yeni değil. 1980’lerden bu yana, farklı partiler arasında geçen isimler oldu. Ancak bugünkü fark, siyasi kutuplaşmanın derinleşmesi ve yerel yönetimlerin rant dağıtımı açısından stratejik öneminin artmasıdır.
Yolsuzluk Rozet Değiştirince mi Ortaya Çıkar?
Bu tablo yalnızca transferi yapan partiyi değil, transfer edilen kişinin geldiği partiyi de sorgulatmalı. Yolsuzluğa bulaştığı iddia edilen bir kişinin defalarca belediye başkanlığına aday gösterilmesi, CHP açısından da ciddi bir ahlaki sorun.
Eğer bu dosyalar biliniyorsa, neden aday yapıldı? Eğer bilinmiyorsa, parti kendi aday belirleme süreçlerini gözden geçirmek zorunda. Asıl sorulması gereken soru şu: Bir siyasetçinin yolsuzluk geçmişi, rozet değiştirince mi “fark edilir” hâle geliyor? Bu, Türkiye siyasetinde sık rastlanan bir ikiyüzlülük.
Transferi yapan partinin de bu kişinin sicilini görmezden gelerek kabul etmesi, ayrı bir ahlaki ve siyasi sorun. Bu tavır, ilke ve değerlerden çok, kısa vadeli siyasi çıkarların belirleyici olduğunu gösteriyor.
“İhanet” mi, “Pragmatik Hizmet Arayışı” mı?
Elbette bazı belediye başkanları, bu geçişleri “ihanet” veya “sırtından bıçaklama” olarak değil, seçmenine daha iyi hizmet götürmek için bir stratejik tercih olarak tanımlıyor. “İktidarın kaynaklarına ve onay mekanizmalarına erişim, altyapı yatırımlarını tamamlamak ve projeleri hayata geçirmek için zorunluydu” diyenler var. Ancak bu argüman, seçmenin sandıkta verdiği iradenin değiştirilmesini ne ölçüde meşrulaştırabilir? İşte tartışmanın can alıcı noktası burada.
Uluslararası Karşılaştırma: Yeniden Seçim Zorunluluğu
Gelişmiş demokrasilerde, seçmen iradesinin korunması için parti değiştiren milletvekili veya belediye başkanına “yeniden seçim” zorunluluğu getirilir. Örneğin İngiltere’de bir parlamenter parti değiştirdiğinde, halkın karşısına tekrar çıkar; yeni rozetle güven tazeler. Kanada’da benzer şekilde “by-election” mekanizması işler.
Türkiye’de ise yasal boşluk, parti liderlerine ve stratejistlere geniş bir alan açıyor. Bu durum, demokrasi çerçevesinde kalsa da, temsili demokrasinin ruhuna aykırı.
Seçmenin Rolü ve Siyasi İhanet
Bu tür uygulamalar, demokrasinin temel taşı olan güven duygusunu zedeliyor. Seçmen, “Benim oyumun anlamı nedir?” diye sormaya başlıyor. Siyasetin temiz kalması, yalnızca partilerin değil, halkın da kararlı tavır almasıyla mümkün.
Onları seçen halk tepkisini dile getirmeli; bu kadar kolay unutulmamalı, üzeri örtülmemeli. Siyasi ihanet, sessizlikle ödüllendirilmemeli. Bugün rozet değiştirenler, yarın ilkelerine daha büyük ihanetler edebilir.
Sadakat, Güven ve Gelecek
Rozet değiştirme meselesi, sadece yasal bir hak tartışması değil, demokrasinin olgunluk testi. Eğer bir siyasetçi yeni bir partiye geçmek istiyorsa, en doğru ve onurlu yol, istifa edip yeni rozetle halkın karşısına çıkmaktır. Böylece hem demokratik meşruiyet korunur hem de siyasetin ahlaki zemini güçlenir.
Bugün Türkiye’de ihtiyaç duyulan şey, seçmenin iradesini esas alan, şeffaf ve hesap verebilir bir siyaset anlayışıdır. Rozetler değişebilir, ama güven bir kez kayboldu mu, onu geri kazanmak çok daha zordur.
Türkiye Siyasetinde Çarpıcı Rozet Değiştirme Vakaları
•1980’ler – ANAP–DYP Geçişleri: Özal döneminde ANAP’tan kopan bazı milletvekilleri, DYP’ye geçti. Yerel seçimlerde belediye başkanlarının parti değiştirmesi, o dönemde de tepki çekti.
•1994 – SHP–CHP Birleşmesi Sonrası: SHP’nin CHP’ye katılmasıyla birçok belediye başkanı ve milletvekili rozet değiştirdi. Bazı isimler bu süreçte yeni partilerine alışamadı ve başka partilere yöneldi.
•2001–2002 – AKP’nin Kuruluşu: Fazilet Partisi kapatıldıktan sonra Recep Tayyip Erdoğan’ın kurduğu AKP’ye, ANAP, DYP, FP ve bağımsızlardan çok sayıda isim katıldı. Bazıları, seçmenlerinden farklı bir rozetle TBMM’ye girdi.
•2007 – DYP’den AKP’ye Geçiş: Bazı eski DYP’li belediye başkanları ve milletvekilleri, AKP saflarına katıldı. Yerelde iktidar olan AKP, “hizmet getirme” vaadiyle transferleri hızlandırdı.
•2010 – CHP–MHP–Bağımsız Geçişleri: CHP, yerel yönetimlerde MHP ve bağımsız adaylardan belediye başkanlarını transfer etti; bu da “karşılıklı transfer” tartışmalarını alevlendirdi.
•2019 – Yerel Seçim Sonrası AKP Transferleri: CHP ve İYİ Parti’den seçilmiş bazı belediye başkanları, seçimden sonra AKP’ye geçti. İktidar partisi bunu “hizmet için tercih” olarak sundu; muhalefet ise “seçmen iradesine ihanet” diye niteledi.
•2024–2025 – Geniş Ölçekli Transfer Dalgası: 2024 yerel seçimlerinin ardından, özellikle küçük ve orta ölçekli belediyelerde CHP, İYİ Parti ve MHP’den AKP’ye geçen belediye başkanlarının sayısı arttı. 2025’te AKP’nin 24. kuruluş yıldönümünde sekiz belediye başkanına birden rozet takılması, bu transfer dalgasının en görünür anı oldu.