“Ben nerede yanlış yaptım?” sorusu çoğu zaman hayatta dönüp kendimize sorduğumuz zor sorulardan biridir. Ama bu sorunun cevabını, kariyerinin 15. yılında, hem de 36 yaşında, şirketinde ilk defa görülmüş bir hikâye yaratarak genel müdür olmuş birisi arıyorsa işin rengi biraz değişir. Üstelik 32 yıl boyunca aynı şirkette kalmış, performans notları hep iyi ve üstü olmuş, neredeyse her kıtadan yöneticilerle – Güney Afrika, İrlanda, Güney Amerika ve Asya’dan – çalışmış, çok farklı kültürlerde yöneticilik yapmış birisi… Onun cevabı size ne düşündürür?
İlk tahmininiz, “Az ve küçük hatalar olabilir ama büyük hata hiç yapmadım.” cevabı mı olurdu? Benim için öyle olmadı. Çünkü yaptığım büyük hatalar, aldığım riskler, gözümü karartıp imza attığım kararlar tam da bu kariyeri inşa etmemin sebebi oldu. Eğer risk almayıp hep güvenli sularda kalmayı seçseydim, belki çok daha uzun ama ‘görünmez’ bir kariyerim olabilirdi. Ama ben o yolu seçmedim.
Evet, almadığım riskler oldu, pişmanlıklarım hâlâ var. Ama onlar çoğunlukla benim bireysel kariyerime dokundu, işin sonuçlarına değil Yani koca bir şirketin geleceğini değil, kendi kişisel yolculuğumu etkilediler.
Kritikler, ileştiriler ve “yanlışlar”
Her yıl yapılan performans görüşmelerinde patronlarımdan ve üstlerimden aldığım eleştirileri düşündüğümde, “Ben nerede yanlış yaptım?” sorusunun cevabını bulmak mümkün. Ama işte mesele şu: Değerlerime, hayat felsefeme ters düşen kritik ve yorumları çok da dinlemedim. Eğer bana “Bunu değiştir, artık böyle yap.” dediklerinde, kendi doğrularımdan vazgeçseydim, bugün bu satırları yazmaya cesaretim olmazdı. İşte en sık aldığım ve bana “yanlış” olarak anlatılan eleştiriler:
- “Özel insanlara özel davranmalısın!” Beraber çalıştığım herkesin sorumluluğu bana göre eşitti. Yaşı, pozisyonu ya da soyadı fark etmedi. Birkaç kişiye ayrıcalık tanıyıp, onların her hatasını görmezden gelmek bana göre değildi. Çünkü eğer bunu yapsaydım, güçlü bir takım değil, pamuk ipliğine bağlı, adaletsiz bir düzen kurmuş olurdum.
- “Çok hızlısın, seni yavaşlatacak insanlarla çalışmalısın.” Bu da sık duyduğum bir eleştiriydi. Kararları hızlı almak, işleri hızla ilerletmek benim doğamda var. Ama bana denileni yapıp “yavaşlatıcı” insanlarla çalışsaydım, işin dinamizmini kaybederdim. Zaten her adımımızı denetleyen kurullar, raporlar, kontroller vardı. Bir de kendi seçtiğim ekibin içine frene basan insanlar yerleştirmek bana göre işin ruhunu öldürmekti. Bunun yerine, riski almayı, altına imzamı atmayı ve sorumluluğu taşımayı seçtim.
- “Çalışanlarına çabuk güveniyorsun.” Bir danışmanlık şirketi değerlendirmesinde önüme konan en net eleştiri buydu. “Çalışanlarınıza çok hızlı güveniyorsunuz, bu doğru değil.” dediler. Benim cevabım ise basitti: “O zaman gelin, bu işi de siz yönetin.” Çünkü güvenmeden, denemeden, sorumluluk vermeden bir ekip büyüyemez. Birlikte yıllarca çalıştığımız insanların hâlâ “daha kanıtlaması lazım” denilen bir ortamda başarılı olma şansı olabilir mi?
Görünmez olmamak
Kariyerim boyunca en çok şaşırdığım şey, çok güvenilir bir imaj çizip hiçbir kritik sorumluluğun altına girmeyen, hiçbir risk almayan insanların terfi edebilmesi ve koltuklarını yıllarca koruması oldu. Patronlu toplantılarda kurdukları beş “akıllı” cümle dışında hiçbir çalışan yetiştirmeyen, inisiyatif almayan bazı insanların yükselişini izledim. Ve sonra onların en çok sorduğu sorulara dikkat ettim: “Şöyle olsa nasıl olurdu?”, “Çok aptalca gelebilir ama acaba şunu da düşündünüz mü?”…
Bu sorulara cevap bile vermedim. Ben Nerede Yanlış Yaptım? Bu soruya cevabım çok net:
-Tüm çalışanlara eşit ve adil davranma ilkesinden asla taviz vermedim.
-İnanmadığım ve faydası olmayacağını bildiğim fikir ve eylemleri reddettim. İnsanlara gereksiz iş yükü çıkarmamaya özen gösterdim.
-İnsanlara güvenerek işe başladım. Çünkü hepimiz bu işi yıllardır yapan profesyonellerdik.
Güvensizlikle inşa edilen bir ekip bana göre en baştan kaybetmişti. Ve şunu çok net söyleyebilirim: İşin büyümesine, yeteneklerin gelişmesine, açık iletişimin ve yeniliğin önüne geçen her bir yönetici aslında şirkete en çok zarar verendir. Risk almadan, cesur kararlar vermeden, hatalardan öğrenmeden geçen bir kariyer de bana göre en büyük hatadır.
Çünkü sonunda şu soruya dönüyoruz: Hata yapmamak için hiçbir risk almamak mı daha güvenli, yoksa cesurca adım atıp bazen yanılma pahasına ilerlemek mi daha değerli?
Benim cevabım belli. Peki sizin?