Lipsi sabahı… Yunan adalarının dinginliği içinde güneş kireç badanalı evlerin duvarlarına vuruyor, denizden iyot kokusu yükseliyor. Kairis Bakery’nin küçük masalarında kahvenin yanında yeni çıkmış ekmeklerin kokusu yayılıyor.
Murat Esin’in katamaranı Paluko ile gelmişiz. Yanımda Ürdünlü dostlarım Nadia Dajani ve Reema Ali, Londra’nın meşhur Thai Tho restoranının sahibesi Nicky, San Francisco’dan Bahar Özgür var.
Sohbet derinleşiyor, konu birden T. S. Eliot’a geliyor. Nadia, Ash Wednesday şiirinden birkaç satır okuyor. Bir dua gibi ama aynı zamanda bir yaşam kılavuzu gibi duran o dizeler zihnime mıh gibi çakılıyor:
“Teach us to care and not to care,
teach us to sit still.”
Kısacık ama derin bir öğüt. Ne kadar ilgilenmeli, ne kadar boş vermeli? Ne zaman harekete geçmeli, ne zaman susup beklemeli? Bugün hem iş dünyası, hem siyaset hem de bireysel yaşam için belki de en hayati sorular bunlar.
İlgilenmek: Sorumluluk Almadan Olmaz
İlgilenmek, hayata sırt çevirmemektir.
Bir şirket için çalışanına, müşterisine, yatırımcısına kulak vermektir. Bir birey için sevdiklerinin derdini görmezden gelmemektir. Bir ülke için vatandaşının geleceğine sahip çıkmaktır.
Koç Holding’in sürdürülebilirlik vizyonu, Sabancı’nın dijital dönüşüm ısrarı, Karadeniz Holding ve BGN’in globalleşme başarıları bu sorumluluk bilincinin örnekleri. Dünyada da Elon Musk’ın Mars’a dair hayali ya da Jeff Bezos’un lojistik devrimleri yalnızca ticari kâr değil, geleceğe duyulan bir “ilgi”nin ürünüdür.
Fazla Dert Etmemek: Gürültüye Sağır Kalabilmek
Ama fazlasıyla dert etmek de insanı ve kurumu felç eder.
Sosyal medyanın ürettiği gürültü, politik polemikler, rakiplerin sis bombaları… Bunların her birine takılan lider vizyonunu kaybeder.
Türkiye’de iş dünyası da benzer bir sınavdan geçiyor. Kur artışı, regülasyon baskısı, ani kararlar… Bunlara panikle tepki verenler tökezliyor. Oysa marifet, sahici tehdidi geçici gürültüden ayırmak.
Sükûnet: Krizlerde Ayakta Kalmanın Sırrı
Kriz çağındayız. Pandemi, Ukrayna savaşı, enerji şokları… Hiçbiri tek bir şirketin ya da devletin kontrolünde değildi. Ayakta kalanlar, soğukkanlılığını kaybetmeyenler oldu.
Eliot’un “oturmayı bilmek” diye tarif ettiği hâl, modern çağın en değerli erdemlerinden biri: sükûnet içinde direnebilmek.
Somut Örnekler
•Akkuyu Nükleer Santrali: Türkiye’nin enerji geleceği için stratejik ama finansman modeli ve Rusya ortaklığı kontrol dışı risklerle dolu. Yapılabilecek olan, en kötü senaryolara hazırlıklı olmak.
•Pandemi Sonrası Tedarik Zinciri: Konteyner fiyatlarının on kat artması, çip krizleri… Hiçbir şirket tek başına çözüm bulamadı. Vestel’den Ford’a firmalar kontrol edebildiklerine odaklandılar: stok yönetimi, alternatif tedarik, esnek üretim.
•Sosyal Medya Kaygısı: Bireysel düzeyde de aynı ders geçerli. Her yoruma, her dedikoduya takılırsanız hayat zehir olur. Önemli olan gerçekten sizi ve sevdiklerinizi ilgilendiren konulara odaklanmak.
Dünyanın Büyük Fırtınaları Karşısında
Çin’in Tayvan planları, Trump’ın dünya ticaretini altüst eden yüksek tarifeleri, Kuzey Kore’nin Japonya üzerinden geçen kıtalararası füze denemeleri, İsrail’in Gazze’de işlediği yıkımlar… Kiliseler, camiler, binlerce yıllık ağaçlar, mezarlar… Bunlar bizi öfkelendiriyor, derinden yaralıyor.
Ama elimizden bir şey gelmiyor. Çünkü bunlar birey olarak da çoğu devlet için de kontrolümüz ötesinde. Dünyanın tüm yangınlarını söndüremeyiz. Fakat kendi içimizde, ailemizde, mahallemizde, işimizde, kentimizde gücümüzün yettiği değişimlere odaklanabiliriz. Gerçek dönüşüm de oradan başlar.
Türkiye’nin Siyasetine Ders
Bu ilke siyasete de birebir uyarlanabilir.
Recep Tayyip Erdoğan’ın uzun iktidar yolculuğu, kimi zaman stratejik soğukkanlılığı yakalaması, kimi zaman ise polemiklere gömülmesiyle şekillendi.
Kemal Kılıçdaroğlu ilgilenmeyi eksik etmedi ama çoğu kez “fazla dert etmemek” kısmını başaramadı; 13 seçim kaybetti ama hâlâ çekilmeyi bilmiyor.
Ekrem İmamoğlu ve Ümit Özdağ ise yeni kuşağın beklentilerini yakalamaya çalışırken bu üçlü dengeyi tutturma çabasındalar.
Son Söz
Lipsi’de sabah kahvesi eşliğinde konuşulan bir şiir dizesi, aslında hepimize bir yol gösteriyor:
“İlgilen ama fazlasını dert etme. Kontrol edebildiklerini çöz, geri kalanı akışa bırak. Sükûneti koru.”
Hem liderlikte hem de hayatta, kalıcı başarı işte bu ince ayarı tutturabilmekte gizli.