Ne Söylediğini Bilirsin, Ama Ne Duyulduğunu Asla
23 Ağustos 2025

“Ne söylediğini biliyor olabilirsin, fakat diğer kişinin ne duyduğunu asla.”

Bu cümle, insan ilişkilerinin en kırılgan gerçeklerinden birini özetler. Çünkü iletişimde kelimeler ağızdan çıksa da, onların neye dönüştüğü tamamen karşı tarafın zihninde şekillenir.

Bir söz, söyleyen için masum bir ifade olabilir; ama duyan için geçmişteki bir kırığın, bir travmanın ya da gizli bir kompleksin düğmesine basabilir. İşte bu yüzden çoğu zaman “Ben öyle demek istemedim” cümlesini kurarız. Çünkü niyet ve algı arasındaki boşluk, iletişimin görünmez uçurumudur.

Psikoloji bize şunu söyler: İnsan zihni nötr değildir. Her birimiz duyduğumuz kelimeleri, kendi hikâyemizin filtresinden geçiririz. Çocukluk anılarımız, yaşadığımız acılar, içimizdeki korkular, hatta o günkü ruh hâlimiz bile duyduğumuz bir sözü bambaşka bir anlama büründürebilir. Sen “şakayla” söylediğini sanırsın, karşındaki ise hayatının en ciddi saldırısı gibi algılayabilir.

Bu durum sadece bireysel ilişkilerde değil, toplumsal düzeyde de böyledir. Aynı kelimeler farklı kültürlerde, farklı aile yapılarında, hatta aynı evin farklı bireylerinde bambaşka yankılar uyandırır. Söyleyen “iyilik” ettiğini düşünür, duyan “minnet yükü” hisseder. Söyleyen “gerçeği” dile getirdiğini savunur, duyan “hakaret” olarak algılar.

Tam da bu yüzden iletişimde asıl mesele kelimeyi seçmek değil, karşı tarafın kulaklarında nasıl yankılandığını düşünmektir. Empati, burada devreye girer. İnsanın kendini karşısındakinin zihinsel dünyasına yerleştirme çabası… Belki de iletişimin tek gerçek köprüsü budur.

Fakat şunu da unutmamak gerekir: Ne kadar özenli olursak olalım, karşımızdakinin ne duyduğunu tam olarak kontrol edemeyiz. Çünkü o, bizim sözümüzü değil, kendi içindeki sesi duyar. İşte burada sorumluluk ikiye bölünür: Söyleyen, niyetinin berraklığını korumalıdır; duyan ise kelimeleri kendi yaralarının merceğinden değil, anın içinde değerlendirmeye çalışmalıdır.

Hayatın en büyük sınavı da burada başlar: Hepimiz kendi sözümüzün sahibi olabiliriz, ama kimse karşımızdakinin duygusunun sahibi olamaz.

Belki de sağlıklı iletişimin özü şudur: Konuşurken yalnızca ne söylediğini değil, sözünün nasıl duyulabileceğini de düşünmek… Dinlerken ise yalnızca ne duyduğunu değil, karşındakinin ne söylemek istediğini de anlamaya çalışmak.

Peki sizce, insan ilişkilerinde asıl önemli olan şey söyleyenin niyeti midir, yoksa duyanın algısı mı?

ÇOK OKUNANLAR