Trumpçılar yeni bir “Enternasyonal” peşinde mi?
24 Ağustos 2025

Bal rengi yöresel taşlarla inşa edilmiş, dışı orta çağda donup kalmış, içi dekorasyon dergilerinden fırlamış küçük, romantik evler… Tarihi binalarda lüks oteller… Antikacılar, gurme restoranlar ve yüz-ikiyüz yıllık “pub”larla donanmış köyler, kasabalar… Geniş araziler, bakımlı bahçeler içinde malikaneler… İngiltere’nin zenginlerinin taşra tatilleri için tercih ettikleri Costwolds bölgesi… 

Bölgedeki malikanelerden birinde, mangal başında biralar içiliyor, etler yeniyor, “ne olacak bu dünyanın hali” sohbeti yapılıyor. Bu, sıradan bir mangal partisi değil. Ev sahibi, ailesiyle birlikte Costwolds’a tatile gelen ve bu malikaneyi kiralayan, JD Vance; Trump’ın sağ kolu, ABD Başkan Yardımcısı… Davetlileri, Cambridge’li akademisyen James Orr, Muhafazakar Parti Milletvekili Danny Kruger ve ünlü sosyal medya fenomeni ve TV yıldızı Thomas “Bosh” Skinner.

JD Vance ve İşçi Partili David Lammy sadece balık tutup sohbet ettiklerini söylüyor.

Eski dostlar… eski dostlar

Vance’in İngiltere tatili, pek de kafa dinlemek için düzenlenmişe benzemiyordu. Gelir gelmez İşçi Partisi hükümetinin Dışişleri Bakanı David Lammy’nin resmi yazlık konutunda ailesi ile birlikte iki gün geçirdi. Vance ile Lammy’nin eskiye dayalı bir dostlukları vardı (hem Guardian, hem New York Times, hem BBC sözleşmiş gibi, bu dostluk için haber başlıklarında “sıra dışı” tabirini kullandı). Basın, dünya görüşleri birbiriyle hiç örtüşmeyen bu iki politikacının ne konuştuklarını delicesine merek etti ama dışarı “eski dostuz” dışında bir şey sızmadı; birlikte balık tutmuş, sohbet etmişlerdi. Vance, Muhafazakar Parti’nin tepe yönetiminden isimlerle “beş çayı” içti, İngiltere’nin politika sahnesinde kendisine en yakın figür olan Nigel Farage ile sabah kahvaltısı yaptı. Bunlar bir tür resmi temaslardı. Ancak mangal partisi farklıydı. 

Cotswolds hatırası. Sağda kravatlı Muhafazakar Parti milletvekili Danny Krueger, ortada JD Vance, solda James Orr.

İlk davetli, mangal başı sohbetini sızdıran, hatta Observer’e partide kendi çektiği (çektirdiği) bir fotoğrafı veren Tory (Muhafazakar Parti) milletvekili Danny Krueger… İngiltere’nin pek çok ünlü siyasetçisinin yetiştiği Eton kolejini bitirdikten sonra Edinburg Üniversitesi’nde tarih okumuş, Oxford’da tarih doktorası yapmış.  Muhafazakar Parti’nin Politika Birimini yönetmiş, eski başbakanlardan David Cameron’un metin yazarlığını, Boris Johnson’ın politika danışmanlığını yapmış… Krueger, Vance ile iki yıldır tanışıyor, onunla pek çok ortak fikirleri olduğunu söylüyor. İki yıl önce Vance, Krueger’in “yeni bir toplum sözleşmesine ihtiyaç olduğunu” anlatan kitabını (Covenant – Sözleşme) övüp tavsiye ettiğinden beri “dost”lar. Tory mensubu olmasına rağmen Nigel Farage’ın aşırı sağ Reform partisinin birçok düşüncesine kendini “yakın hissediyor.”  Tory üyeleri genellikle  Reform ile arasına mesafe koymaya çalışırken, Krueger’in öyle bir derdi yok gibi gözüküyor.  

İkinci davetli, partideki en ünlü İngiliz… Ünlü olmadan önce, kısa süre borsa simsarlığı yapmış ve bir ara çalıntı mal bulundurmaktan mahkum olmuş. Kamuoyu onu ilk kez 2019’da, Trump’ın ABD’deki meşhur TV Programı The Apprantice’in (TRT 1, “Çırak” adıyla Türkiye’ye uyarlamıştı) İngiltere versiyonunda tanıdı. Ama asıl ününü, salaş bir yerel lokantadaki devasa kahvaltısı eşliğinde vatan, millet, bayrak, aile (ve Trump) övgüsü yaptığı ve her birini “Bosh!” diyerek bitirdiği videolarıyla 400 bin takipçi edinen bir sosyal medya fenomeni olarak yaptı. Sonbaharda, bir ünlü ile bir yarışmacının çift oluşturduğu BBC’nin dans yarışmasına, ünlü kategorisinden katılacak. Tabii Vance’ın onu partiye davet etme sebebi sadece popüler olması değil. James Orr’un kancasına takılarak, Haziran ayında, onun düzenlediği bir konferansa konuşmacı olarak katılan Skinner, geçmişin değerlerini öven ve bugünü eleştiren konuşmasıyla büyük beğeni toplamış, konferansın en iyi konuşmacısı olarak nitelenmişti. Skinner bir eğlence figürü olmaktan, popüler bir sağ siyasi figür olmaya doğru ilerliyordu ve Vance onu çok beğeniyordu.  

Mangal başı sohbetinin asıl “eski dost”u James Orr, Cambridge Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde din felsefesi profesörü… Avrupa’da ve Amerika’da, Milliyetçi Muhafazakarlık (National Conservatism-NatCon) konferanslarını düzenleyen Washington merkezli Edmund Burke (18yy İngiliz politikacısı ve düşünürü, muhafazakarlığın babası) vakfının İngiltere şubesinin yönetim kurulu başkanı. İngiltere’nin Trumpsever’i Nigel Farage’ın Reform partisini gelecek seçimlerde iktidara getirmek üzere çalışan “Resolute 1850” adlı düşünce kuruluşunun (Şimdilerde adını Center For Better Britain -Daha İyi Bir Britanya İçin Merkez- olarak değiştirmeye hazırlanıyor) danışma kurulu başkanı. JD Vance’ın gerçekten eski dostu hatta danışmanı… Kendisi, “Atlantik’in bir yanından diğerine doğru esen, din merkezli yeni siyasi rüzgârların anahtar figürlerinden biri” olarak niteleniyor

Din bilgisi kuvvetli, saygın, akademisyen bir ideolog; muhafazakarlarla aşırı sağ arasında köprü olacak iyi yetişmiş bir politikacı; fikirleri popülerleştirerek kitlelere yayacak sosyal medya fenomeni bir TV yıldızı… İşte size bir “rüya takımı”; hep birlikte, mangal başında, İngiltere’nin yeni sağını “pişiriyorlar.”

Observer’a göre Vance’ın daveti, İngiltere sağını, mevcut Amerikan politikaları doğrultusunda dönüştürme yönünde bir büyük adımı temsil ediyor. Cotswolds’ta mangal partisinde “pişen” fikirler, Londra’da “akşam yemeklerinde” servis edilecek.

James Orr yükselen yeni sağın ideologlarından biri.

Trumpçılar gerçekten izolasyonist mi? 

Elon Musk’un Almanya’da aşırı sağ, popülist AfD (Alternative für Deutschland – Almanya İçin Alternatif) partisini desteklediğini açıkça söylemesi, JD Varce’in Avrupa Güvenlik Konferansı’nda Avrupalı hükümetleri, (aşırı) sağın ifade özgürlüğünü kısıtlamakla suçlaması, Trump’ın Nigel Farage hakkında övgü dolu sözler sarf etmesi hafızalardan henüz silinmedi. 

Son seçim yenilgisiyle İngiliz Muhafazakar Partisi’nin boşluk içine düşmesi, Nigel Farage’ın bu fırsattan faydalanarak aşırı sağın hızla yükselmesini sağlaması, ABD için, ideolojisini ihraç etme konusunda uygun bir fırsat penceresi yaratmış durumda. Peki ama izolasyonist bir politikayı savunan, “dünyanın jandarması olmayacağız” diyen Trump takımının, dünyanın diğer ülkelerinin iç politikalarına ellerini sokmalarının anlamı ne? 

Bu sorunun basit cevabı şu: Onlar izolasyonist falan değiller. 

Trump’ın destekçileri arasında partilerinin “Önce Amerika” sloganına sıkı sıkıya bağlı, izolasyonizme içten inanan kitleler, kadrolar var tabii. Hatta bunlar, ABD İran’ı bombaladığında seslerini yükselttiler ve Trump’ı açıkça eleştirdiler. “Hani başka coğrafyalardaki savaşlardan çekilecektik” dediler. Ama günümüz dünyasında, “Yeniden Büyük Amerika” (Make America Great Again – MAGA) siyasetinin izolasyonist olması iki sebepten dolayı mümkün değil.

Birincisi, Trump’ı destekleyen sermaye gruplarının, fosil yakıtçıların, demir-çelikçilerin, madencilerin, kerestecilerin, benzinli-dizelli otomotiv üreticilerinin, kısacası, teknoloji devriminin ikinci plana ittiği, eski sanayi devlerinin küresel ihtiyaçları ve çıkarları, ABD’nin kendi içine kapanmasına en büyük engeli teşkil ediyor. Bu kesim, “vahşi kapitalizme dönme” özlemi içinde. Her türlü kısıtlamanın kalkmasını istiyor. Onların, küresel ısınmaya “palavra” diyecek, madenciliğin çevre dengesini alt-üst ettiği yönündeki uyarılara kulak tıkayacak, “ağaçtır kesersin, yeniden yetişir” diyecek politikacılara ihtiyacı var. Bu sermaye kesiminin bugüne kadar küresel planda erişim sağladığı kaynaklardan geri çekilmeye elbette niyetleri yok. Aksine yeni kaynaklara erişmek istiyorlar. Bunun için gereken her şeyin yapılmasını talep edecekler… Gerekiyorsa siyasi müdahale, gerekiyorsa askeri müdahale…

Yeniden seçildikten sonra, teknoloji devriminin oligarkları da Trump’a biat edince, Trump’ın önünde fazlaca bir engel kalmadı. Birkaç gazete, birkaç yargıç, birkaç bürokrat… 

Ulusalcılar, küreselciler, NATO’cular, anti-NATO’cular, Avrupacılar, Çinciler… Şimdilik hepsi Trump’ın dümen suyuna girmiş vaziyette. Zaten büyük sermaye tarihsel olarak, öngörü sahibi olup da baştan gücün yanında yer alanlarla, sonradan bükemediği bileği öpenler olarak ikiye ayrılıyor. Son tahlilde önemli bir ayrım değil. Tabii detaylarda mücadele devam edecek. Devletin fonlarının paylaşımı, deniz aşırı çıkarların çatışması, gümrük duvarlarının istisnalarla delinmesi, bürokrasinin yeniden şekillendirilmesi, emperyal pazar paylaşımı vs. Yine, “hediye”lere, “danışman”lara, lobi şirketlerine milyon dolarlar dökülecek. Bu büyük sermayenin tamamı küresel planda faaliyet gösterdiğine göre, ABD’nin de küresel ihtirasları, artarak devam edecek. Piramidin sivri ucu, emperyal politikalara dayalı olarak varlığını geliştirirken, tabandakiler, vatan-millet-bayrak, ulusal kültür ve kimlik, din, gelenek ve toplumsal değerlere bağlılıkla hayatlarında birikmiş olan yokluğu, yoksunluğu telafi etme umuduyla yaşayacaklar.

Kültür savaşlarını da kazanmak istiyorlar

İzolasyonizmin önündeki ikinci büyük engel muhafazakarların bir türlü kazanamadıkları “kültür savaşları…” Batı dünyasında, ikinci dünya savaşından bu yana, muhafazakarlar, açık ara daha uzun süre iktidarı ele geçirmiş olsa da, batı dünyasıyla özdeşleştirilmiş (egemen) kültür hep liberallerin, sosyal demokratların ve solun hakimiyeti altında olageldi. Bugün kendilerine “Milliyetçi Muhafazakarlık” (National Conservatism – NatCon) etiketini yapıştıran MAGA’cıların ırkçılıkları, göçmen düşmanlıkları, erkek egemen kültürü öne çıkarmaları, kadın düşmanlığı yapmaları, LGBT+’dan, politik doğruculuktan nefret etmeleri, her türlü azınlık kültürünü, alt kültürü aşağılamaları, kendilerini bunlarla kuşatılmış ve bastırılmış hissetmelerinin bir sonucu.

Burada hedeflenen kültürel değişimin sadece ABD sınırları içinde gerçekleşmesi mümkün değil. Dijital dünya, sosyal medya buna izin vermiyor. Yıkmaya çalıştıkları egemen kültür, ülke sınırlarını kolaylıkla aşıyor. Bu yüzden MAGA’cılar kendi ideolojilerini başta batı dünyası olmak üzere, dünyanın mümkün olan en geniş kesimine yaymak istiyorlar. Böylece dış etkenlerin saldırısına maruz kalmayacaklar. MAGA’cıların vakıfları, düşünce kuruluşları politika üretmenin, politikacılara yön vermenin yanı sıra, MAGA kültürünü oluşturma ve yayma işlevini de üstleniyorlar.  

Örneğin, James Orr’un İngiltere şubesinde yönetim kurulu başkanlığı yaptığı Edmund Burke Vakfı kendi misyonunu “Batı’da ve diğer demokratik ülkelerde ulusal muhafazakarlık ilkelerinin güçlendirilmesi” olarak tarif ediyor. Geçen yılki konferanslarının Macaristan’da yapıldığını ve buradaki baş konuşmacının “seçilmiş otokrat” Victor Orban olduğunu söylersek, misyonlarında ne tür bir demokratiklikten söz edildiği anlaşılabilir. 

Orr ve Kruger, birlikte, Sorumlu Vatandaşlık İttifakı’nın (Alliance for Responsible Citizenship – ARC) danışma kurulunda yer alıyor. ARC, batının “ahlaki, kültürel, ekonomik ve ruhsal temellerine” dayanarak “medeniyetimizin temellerini yeniden atmayı” amaçlayan başka bir küresel ağ. Diğer kurul üyeleri arasında Nigel Farage’ı sık sık misafir eden GB News’un ortaklarından ve yakın zamanda Spectator dergisini satın alan Paul Marshall, “manosfer” yazarı Jordan Peterson ve Rishi Sunak’ın İngiliz olmadığını iddia eden “podcast” yapımcısı Konstantin Kisin de yer alıyor. (Manosfer, internet dünyasında “erkekliği” savunan toplulukların oluşturduğu ağlar için kullanılan bir şemsiye terim. Feminizme ve cinsiyet eşitliğine karşı olanların oluşturduğu ve özellikle yalnızlıktan muzdarip genç erkekleri kendine çeken bu ağlarda, erkekliğin göstergelerinin, duygularına hakim olma, kadınlar üzerinde egemenlik, maddi zenginlik ve fiziksel görünüm olduğu işleniyor. Bir MAGA alt kültürü.) Yine Orr’un danışma kurulu başkanlığını yaptığı Resolute 1850 de misyonunda “daha güçlü transatlantik ilişkileri teşvik etmek”ten söz ediyor. 

Milliyetçi Muhafazakarların ideolojilerini yayma ihtiraslarına bir örnek de Avrupalı muhafazakarların web sitesinde (https://europeanconservative.com) yayınlanan “manifesto”larının sunuşunda, bildiriyi hazırlayanların isimleri belirtildikten sonra yer verilen şu ifade:

“… Bildiri, belirgin bir Batılı bakış açısını yansıtmaktadır. Ancak, Hindistan, Japonya ve diğer Batı dışı uluslarda kendi hareketlerimize benzer hareketlerle gelecekteki tartışmaları ve işbirliğini dört gözle bekliyoruz. …”  (Bu site aynı zamanda bir haber sitesi. Dünya haberlerini nasıl farklı bir ideolojik açıdan işlediklerini görmek son derece ilginç olabilir.)

Yukarıda adı geçenler dışında, Heritage Foundation (Miras Vakfı), Center for Renewing America (Amerika’yı Yenileme Merkezi), America First Policy Institute (Önce Amerika Politika Enstitüsü) gibi çok sayıda vakıf, düşünce kuruluşu, eylem birliği, sosyal medya ağı vasıtasıyla Milliyetçi Muhafazakarlar, küresel çapta, hükümetleri yönlendirmek, kitleleri manipüle etmek, harekete geçirmek, ideolojilerini yaymak, Trumpgil liderleri desteklemek için yoğun ve uzun soluklu bir faaliyete girişmiş durumda. Bu ittifaklar, ilişkiler, sosyal ağlar, belki “Komünist Enternasyonal” gibi bir yapı değil ama, onun hedefleyip de başaramadığını “tersinden” başaracak bir küresel ağ olmaya doğru hızla ilerliyor. 

Daha kolay yönetilebilir bir dünya

Sizin anlayacağınız, ortada geçici bir sanrı, delibozuk birkaç yöneticinin saçmalıkları yok. On yıllara dayanan bir çaba sonucunda küresel gücün el değiştirmesi ve yeni güç sahiplerinin, politik ve kültürel inceliklerden arınmış, yapay düşmanlıklarla geniş kitlelerin bölünerek kendi gettolarına, cemaatlerine kapandığı, daha kolay yönetilebilir bir dünya istemesi var. Bunun için “total” bir değişimin peşindeler. (Bu gidişata dur denemezse, otoriter rejimlerin yerini totaliter rejimler alacak.) Üstelik bu total değişimi kitle desteği ile gerçekleştirecekler. Bunu yaparken de kitlelerin “cehalet”inden değil, “tepkisi”nden güç (alıyorlar) alacaklar. (Daha önce başkalarına oy verirken cahil değildiler de şimdi mi cahil oldular?)

Bugüne kadar, topluma, kurumlara, insanlara ve insan ilişkilerine verilmiş (daha da verilecek) olan zararları telafi etmek kolay değil. Milliyetçi muhafazakarlıkla mücadelede, sadece iktidarı ele geçirmek değil, gerçekten “iktidar olabilmek” için, yaşananları doğru analiz eden, kendini “karşı olmakla” tarif etmeyen, neredeyse sıfırdan başlayacak, uzun soluklu ve radikal politikalara ihtiyaç var. Kültür savaşlarında gücünü heba etmeden önce, kitlelerin ekonomik ihtiyaçlarının nasıl karşılanabileceğini düşünmeye gereksinim var. Bunu sadece siyasi partiler yapamaz. Bu değişime sıvanacak siyasi partilere kendini dinletebilecek düşünce kuruluşlarının, sivil kurumların, kültür kurumlarının desteği şart. Bütün bunları her türlü ayak oyununa, sahtekarlığa, politik ve polisiye baskıya rağmen yapabilmek için, cesaret, kararlılık ve güçlü toplumsal bağlar gerekli. 

Benzeri sıkıntıları çeken toplumlarda, nüfusun hâlâ yarısı, bu seçilmiş otokratları desteklememekte, empoze etmeye çalıştıkları kültürü benimsememekte direniyor; anlamlı ve sonuç alabilecek bir siyasal alternatif bekliyor. 

Uzun soluklu mücadele için ihtiyaç duyulacak, yaslanılacak “kudret” toplumun bu kesiminde mevcut. Yeter ki “ilişki” sadece kürsülerden kurulmasın…

ÇOK OKUNANLAR